Tüm beklentiler bitti.

Hesaplamalar yapıldı.

Operasyon başladı.

Filmin kahramanı içeri daldı.

Rehineleri kurtardı.

Önce, kötü adamdan dayak yedi; sonra dövdü.

Kurşuna dizdi.

Adam kan revan içerisinde yerde yatıyor.

Patlayınca tüm şehri yok edip bir milyon kişinin ölümüne sebep olacak bomba son saniyede durduruldu.

Kahramanımız en güzel rehineyi kucaklayıp dudaklarından öpmeye başladı.

Kimsenin umurunda değil.

Herkes mutlu.

Varsın kahraman, bir rehineyi öpsün.

Zaten o kurtarmasaydı ölüp toprak olacaktı.

Derken öldü sanılan kötü adamın dokuzuncu canı kalmış.

Zor zahmet yakınında bir yerde duran silaha ulaştı.

Bu arada gözleri yumuk, kötü adama sırtı dönük, canını kurtardığı güzelin ağzını yemeye başlayan kahraman daha ileriye gitmenin hesabını yapıyor.

Kendine doğrultulan silahtan habersiz.

Rehine de mutlu.

Yaşarken dünyanın tadını çıkartmak derdinde.

Onun da gözleri yumuk.

Kahramandan daha kahramanca sevişiyor.

İşte öyle bir sahne kaldı seminerden anlatmadığım.

Nakliyatçı-Balıkçı'nın (Restoran sahibi nakliyatçı) restoranında kaba saba garsonlar bizi bekletti.

İkinci salatayı istediğimizde vermek istemediği için, cereyana kapılmış gibi titreyerek acayip bir hareket yaptı.

Üzüldüm.

Aydın kızdı. Yüksek sesle "Parasıyla değil mi kardeşim? Bize salata getir" dedi.

Salata geldi. Aydın ısmarladı.

Parayı gören şef garson, meyve konusunda Ali'nin ricasını kırmadı.

Ufak bir Akçakoca gezisi.

Ve tekrar Düzce'ye dönüyoruz.

Akçakoca Sapağı'ndan sonra duble yol kaymak gibi.

Araba yılan gibi akıyor.

Aşırı hızdan virajı alırken hafif savrulur gibi olduk.

"Seminer" filminin son sahnesi: Otobüsteyiz.

Ali Cinal ile koltuklarımız yanyana. Aramızda koridor var. Hafif eğildik. Koridordan yola bakıyoruz.

Ankara, İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Bolu ve Düzce'den bir otobüs dolusu gazeteci kendi aralarında konuşuyor.

Otobüsün içerisinde uğultu var.

- Ali bu da yol mu? Sen bizim Zonguldak'ın yollarını görsen. Havaalanı gibi. En ufak virajı hissetmezsin.

Otobüste uğultu durdu. Uyanık olan herkes bize kulak kesildi.

Ali: Ben beş yıldır Zonguldak'a gelmedim. Bizim zamanımızda çok kötüydü.

- Yok şimdi öyle değil. Köksal Toptan Meclis Başkanı olduktan sonra yollarımız yapıldı. Okullar, hastaneler açıldı. TTK'ya işçi alındı. Erdemir satıldı ama Ereğli'ye daha çok katkı veriyor. İşçilerden kestiği yüzde 35'lik parayı kente sosyal proje olarak aktarıyor.

Ali: Bunları hiç gazetelerde göremiyorum?

- Biz salak mıyız? Köksal Toptan Meclis Başkanı olduğu için tarafsız olmalı. Merkez ve ilçelerdeki gazetecilerle biraraya gelip karar aldık. Başka yerler hizmete ortak olmasın diye 'Köksal Toptan park açtı. Ayakkabıcı açtı. Çiçekçi açtı. Annesini ziyarete geldi' vs yazıyoruz. O da böylece zora girmiyor.

Öndekiler meraklarını yenemedikleri için kimin konuştuğuna bakıyorlar.

Çaktırmadan Ali ile beni süzüyorlar.

Ali: Helal olsun size. Ak Parti'nin kaç Milletvekili var?

- Beş tane. Biri Meclis Başkanı. Bize dört Milletvekili yetiyor.

Ali: CHP'nin hiç vekili yok mu?

- Aslında iki tane. Ama onlar Ak Partililerden çok iktidarı kollayıp, muhalefet etmedikleri için 'Hepsi Ak Partili' diyoruz.

Ali: Zonguldak çok gelişmiş.

- Bunlar daha bir şey değil. Bizi iki gündür gezdirdikleri yerler terane. Müthiş yer altı kaynaklarımız var. Kömür, ekonomimizin can damarı. Gökgöl ve Cehennemağzı Mağaraları turizmin vazgeçilmez unsurları. Fiyos'ta, yer altında antik kentimiz bile var.

Ali: Müthiş bir şey. Özlediğim Zonguldak bu.

- Mesela bir zamanlar efsane sendika lideri vardı. Büyük Madenci Grevi'nin lideri. Arkasından yüzbin kişi yürüdü. Şemsi Denizer. Biz onu öldürdük. O da yer altında. Kömürü bulan Uzunmehmet, Özal'ın bakanlarından Veysel Atasoy, en iyi gazetecimiz Kemal Sönmez, esnafın babası Temel Özdemir, Kızılay'ın Babası Enver Cevahir. Onlar da yer altında. Zonguldak'ın derinliklerinde büyük insanlar ve büyük değerler yatıyor.

Ali: Yeter artık. Bende kalp var...

- O da bir şey mi? Ben de hem kalp hem de vicdan var.

Meraklı bakışlar yerini kahkahalara bıraktı. Biz attık, onlar inandı, gülmekten koptular.

Film ne oldu?

Kötü adam, gözleri açık öpüşemeyen kahramanımızı tek kurşunla beyninden vurdu.

Yanındakiler kin ve nefretle kötü adamın dokuzuncu canını da aldılar.

Film bitti.

Kötüler kazandı.

İyi adamların adaleti değil, kin ve nefret kazandı.

Zonguldak'a gelince...

En iyiler yer altında.

İyileri "gözleri yumuk" bulduğunu öpmenin peşinde.

Kazanan hep kötüler.

Kaybeden Zonguldak.