Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü´nün Düzce´de düzenlediği 17. Yerel Medya Eğitim Semineri´ne katıldım.


Çarşamba akşamı Düzce´ye vardık. Otele yerleşir yerleşmez hemen ufak bir Düzce turu attık. Şehrin ortasından geçen dere dikkatimizi çekti. İçi temiz.


Ağır aksak akan suyun içerisinde yosunlardan başka bir şey yok. Hemen kenarında merdivenle inilen ve akan sudan bir karış yükseklikte yürüyüş alanı.


Yapay ve ışıklandırılmış ağaçlar. İstinat duvarında büyük büyük, rengarenk sıralı resimler.


Hemen Acılık Deresi´ni böyle hayal ettik.


Eskişehir, Kastamonu, Ordu, Amasya ve Düzce´de dereler şehrin içerisinden geçiyor.


Acılık gibi kokmuyor.



Çarşı içerisine daldık.


Dükkânların önünde geniş kaldırımlar. Yer ile bir. Zaten şehirlerin çağdaşlığının bir ölçüsü de, kaldırımlarının yere yakınlığıdır.


İki aracın yanyana zor geçebileceği araç yollarında, yok denecek kadar az araç gördük.


Trafik çarşı içerisinden akmıyor.


Cedidiye Camisi´nin önünde kocaman bir alan.


Belediye´nin önü de öyle.


Dış görünümü çok modern bir Belediye Binası&8217;na sahipler.


Pazardaki fiyatlar dikkatimizi çekti.


Zonguldak´a göre bir hayli ucuz.


Her işyerinde en az bir bayan, bir erkek var.


Vitrinlere bakarken, ya da içeri girdiğimiz zaman bizi rahat bıraktılar. Sorunca söylediler.


Kimse bizi ürkütecek şekilde; "Alacaksan al, almayacaksan karıştırma. Ne bakıyorsun? Almayacaksan bakma" vs. anlamına gelen "buyurun" diyerek üzerimize gelmedi.


Vakit ölçüsünde vitrinlere baktık. İlgimizi çeken mağazaları karıştırdık.


Gördüğümüz çay bahçelerinde bayanlı erkekli oturan kimseyi göremedik.


Doğal olarak bayan da çalışmıyordu.


Oturmak istediğimizde bizi sıcak karşıladılar.


Yer gösterdiler.


Zonguldak´ta bayanların çoğunlukta olduğu halde yanına oturan bayanlı-erkekli grubu süzen gözlerin attığı bakışı hiç hissetmedik.


Çayımızı içtik.


Kimse ikinci çayı satmak için kafamızda dikilerek bizi taciz etmedi.



İki saatlik turun ardından otele döndük.


Hızımızı alamadık.


Yemekten sonra yeniden Düzce sokaklarına aktık.


Her yer gün gibi aydınlık.


Sokaklar cıvıl cıvıl.


Ah Zonguldak.


Dünkü Düzce´den öğreneceğimiz çok şey var.



Seminere gelince.


Düzceliler misafirperver.


"Hoş geldin" dediler.


Seminerin açılış konuşmasında Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürü Salih Melek bize umut aşıladı.


Düzce Belediye Başkanı İsmail Bayram ve Düzce Valisi Bülent Kılınç kısa ve öz konuşmalar yaptılar.


Zaten çok konuşan, boş konuşandır.


Orada basının ikiye bölündüğünü gördük.


Mikrofonda dert anlatmaları bizi sıktı.



Ardından "Türk Basını (1830-1938) ve Yerel Medya Fotoğraf Sergisi" açıldı.


Girişte Zonguldak damgası vardı.


Şafak, İnanış, Haber, Uyanış, Yeni Haber, Öz Ereğli, Şirin Ereğli, Alaplı´nın Sesi, Ereğli Memleket, Öncü, Devrek Postası, Çaycuma Postası, Vatan ve Yenice´nin de Zonguldak´a bağlı olduğunu hatırlatarak Yenice Gazetesi´nin kupürleri vardı.


Bir zamanlar Zonguldak´ta yerel basının ne kadar önemli olduğuna bu pencereden bakın istedim.



Konular yaygın basın ağırlıktaydı.


Örnek:


"Dış politika haberleri"


Seminer konusu.


Savunulan tez şu;


Artık ekonomik krizler bile global.


Yani dünyanın herhangi bir yerindeki gelişme, yereli ilgilendiriyor.


Bunun için biz uluslararası haberlere bakmalı ve dış politikayı takip etmeli ve yazmalıymışız.


Öyle dediler.


Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Ertan Cillov ile aynı oturumda konuşan Metehan Demir böyle anlattı.


İyi de...


Resmi ilan alan gazetelerin tabi olduğu yasa, yerel haberlerin haricindeki haberleri yasaklıyor.


İlginç bir durum.


Ve Ertan Cillov bu konuda tek söz etmedi.



Seminerden Zonguldak´a aktaracaklarımız var.


Turizmle ilgili, gelişim ve yerleşimle ilgili, mesleğimizle ilgili yazacağımız çok şey var.


Fırsat buldukça aktarmaya çalışacağız.