Kent kimliği, belli bir geçmişi olan ve sürekli gelişmeye devam eden ve
belli faktörlerle şekillenen kavramlar bütünüdür. Kent kimliğini en çok
etkileyen faktörlerin başında, o kentin fiziksel, sosyoekonomik, kültürel ve
tarihsel özelliklerinin korunması gelir.K
ent kimliği kavramı, aynı zamanda o kentte ikamet edenlerin yaşadıkları
yere yükledikleri anlamlandırma ve değerler kümesi olarak da nitelendirilebilir. Dünyadan örnek vermek gerekirse, Vatikan şehri, bir din
kenti iken; New York şehri, Özgürlük Heykeli ve gökdelenlerle özdeşleştirilir. “Paris” denince; kültür şehri ve Eyfel
Kulesi
akla gelir. Yurdumuz için örnek verecek olursak, “İstanbul” denilince; Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camileri, “Ankara” denilince; Ankara Kalesi ve Anıtkabir, “Sinop” denilince; Sinop Kalesi ve Hapishanesi, “Trabzon” denilince; Sümela Manastırı, “Karabük” denilince; Safranbolu evleri dersek, liste uzar gider. Zonguldak için akla ilk gelen ne olur, tabii ki taşkömürü ve maden ocakları. Misafir gelen herhangi
birine sorun,
“Bu şehrin nesi meşhur?” diye, alacağınız cevap tektir: “Kömür…” Şairler, yazarlar da, bu şehri sadece madenleriyle ve emeğin başkenti Zonguldak, işçi kenti olarak kaleme almışlarsa, bu şehrin kimliği de; “kömürü, madenleri ve buna bağlı yapılarının bütünlüğü” demektir.



Kent tarihimizin 150-200 yıllık genç bir geçmişe dayanıyor olması, sahip
olduğu bina ve tesislerinde 50-100 senelik bir mazisi olduğu anlamına gelir.
Bizler 50-100 senelik yapılar için “tarihi
eser mi, değil mi?”
tartışması yapaduralım, bir bakmışız hepsini
kaybetmişiz. İl merkezi bazında şöyle bir bakalım, adına “Zonguldak” denilen bu yer çıkarılan kömürü dünya pazarına
göndermek için seri üretime ilk olarak iç dinamiklerinde demiryolu bağlantısını
kullanmış, limanda “hızlı yükleme”
dediğimiz eski iskele inşa edilmiş, kömür ayrıştırma ve yıkama ünitesi olan ilk
tesisini bu yıllarda kurmuştur. Kurulan bu tesisler, zaman içinde sürekli
modernleşerek, değişime uğramış, Türkiye sanayisinin büyümesinde büyük rol
oynamıştır. Maden tesislerinin tarihteki yerini alan bu yapılanması paralelinde
kentin sosyoekonomik ve kültürel yapısının da gelişmesine neden olmuştur.
Ülkesine yaptığı ekonomik getirisi Zonguldak’a, Türkiye’nin ilk ili olma
özelliğini de kazandırmıştır.
1924 ile 1960 yılları arası Zonguldak’ın kent kimliğini kazandığı
yıllardır. Bugün,
“50 senelik bina
tarihi eser mi olur?”
diye yıktığımız yapılar, bu kentin kimliğine vurulmuş
büyük darbedir.
Kaybettiğimiz kent kimliği olabilecek değerlerimiz vardı. Tarihi bir ev,
tarihi bir tesis, tarihi bir mekan, bunların bir kısmı halkın ortak malı, bir
kısmı ise mahalle ve semtlerde tüzel kişilerde, onlarca kaybedilmiş kent
kimliği olabilecek değerler. Bazıları var ki, kentin kafa kağıdıydı.
“Nasıl izin verildi, nasıl yok edildi,
nasıl oldubittiye getirildi?”
bilinmez. Zonguldak halkı olarak bu işte
hepimiz suçluyuz.




VİLAYET BİNASI…



1930’lu yıllarda hizmete giren Türkiye’de aynı mimari ile inşa edilmiş 11
yapıdan birisidir. Hizmete girdiği ilk yıllarda giriş kapısı olarak deniz
tarafındaki kapı kullanılıyordu. Deniz yoluyla gelen misafirleri karşılamak,
tören ve etkinliklerin yapıldığı alan bu kapının önüydü, daha sonraki yıllarda
bu kapı kapatılmış ön kapı ve önündeki alan “Cumhuriyet Meydanı” adı altında şehrin meydanı olarak
değerlendirildi.
Deniz tarafı bahçesi, son yıllarda gezi yolu, park ve golf sahası olarak
hafızalardaki yerini ve özlemini korumaktadır. 1990’lı yıllarda yerine yenisi
yapılmak üzere yıkıldı.



EREĞLİ-FRANSIZ ŞİRKET BİNASI (İŞÇİ MÜDÜRLÜĞÜ)…

1910 yılında hizmete girmiş, Zonguldak’ın en eski tarihi yapılarından
biriydi. Osmanlı-Fransız ortak sermaye döneminde kömür havzasının idare binası
olarak hizmet veriyordu. 2001 yılında yıkılmadan önce uzun bir dönem İşçi
Müdürlüğü binası olarak kullanıldı. Gerek tarihi değeri, gerek konumu, gerekse
de mimarisi bakımından kent kimliği adına yıkılması büyük bir kayıptı.


MERKEZ LAVUARI…

1957’de hizmete girmiş ve kent merkezindeki en son inşa edilen kömür yıkama
tesisiydi. Yıkılıp-yıkılmaması çok tartışıldı. “50 yıllık yapı tarihi eser olur mu?” tartışmalarına sebep oldu.
Zonguldak’a batıdan giren yerli-yabancı misafirlerine “maden kentine hoş geldiniz” mesajı veren kent kimliği adına önemli
bir tesisti. Yıkılmadan önce “Lavuar
Alanı Projesi”
adı altında koruması gündeme geldiyse de, 2011’de bir daha
geri gelmemek üzere yok edildi. Sadece 3 kulesi kaldı. Bulunduğu alan ise, yeni
projelere açık olarak kaderine terk edildi.




FENER EKONOMASI…



1950’li yıllarda yapılaşmaya başlayan Fener Mahallesi’nin taş duvarlı,
güzel mimari yapılı tarihi binalarından biriydi. 1990’lı yıllara kadar şirket
çalışanların maliyet fiyatına ihtiyaçlarını karşılayan onlarca ekonomalardan
biriydi. Çok amaçlı kullanıma müsait tarihi binalarımızdandı. Diğerleri gibi o
da yıkıldı.


LİMAN İSKELESİ VE SÜRMEN DÜĞÜN SALONU…



1930’lu yılların başında eski ahşap iskelenin yetersizliği dolayısıyla
betonarme olarak inşa edilen, o yıllarda karayolu ve demiryollarının
yetersizliği nedeniyle kentin yolcu indirme-bindirme ve pazar malları nakli
ihtiyacının görüldüğü tarihi iskeledir. 1960’lı yıllarda üzerine belediye
tarafından lokanta ve düğün salonu ilave edilmiş, ilk işletmecisi Halit Sürmen’den
ismini almış, hafızalarda “Sürmen Düğün
Salonu”
olarak kalmıştır. Filmlere ve hatıralara köprü olmuş bir yapıdır.
2001 yılında kentin kayıpları arasındaki yerini almış ve hatıralarıyla birlikte
yıkılmıştır.




SAHİL SIHHİYE BİNASI…



1900’lü yıllarda Belediye Parkı yanında, Zonguldak’ın kent kimliği adına en
muhteşem yapılarından biri olan Sahil Sıhhiye binası; park, iskele, liman ve
Ereğli-Fransız şirketi binası üçgeninde “kentin
merkezi”
diyebileceğimiz bir alan içerisinde bütünlüğü sağlayan en eski
yapılardan birisiydi. 1964’de “işlevini
tamamladı”
düşüncesiyle yıkıldı…



KOZLU’DAKİ TARİHİ KİLİSE…



Kozlu ilçesi Merkez Mahallesi’nde bulunan kilise, Zonguldak’ta yaşayan
yabancı maden sahiplerinden Hıristiyan Ortodoks cemaatine aitti. 19’uncu yüzyılın
sonlarına doğru inşa edildiği anlaşılan, Kozlu İmam Hatip Lisesi´nin hemen
yanında bulunan kilisenin yeniden restorasyonu için Karabük Tabiat Varlıklarını
Koruma Kurulu´ndan onay beklendiği belirtilmişti. Restorasyonu için çalışmalara
başlanılmıştı. En son okul olarak hizmet veren tarihi kilise, 2014 yılında bir
günde yok edildi.



NAMIK KEMAL İLKOKULU…



1920’li yıllara dayanan mazisiyle Zonguldak kent merkezinin en eski
okullarından biriydi. Mithatpaşa Mahallesi sınırlarında Atatürk Kültür Merkezi
üzerinde Gazi İlkokulu’nun olduğu alanda bulunan eski mimari ile yapılmış bina
da, diğer tarihi binalar gibi çarpık kentleşmeden nasibini aldı ve yıkıldı.



ORTA KAPUZ PLAJI (EKİ PLAJI)…



1960 yılından 1980’li yıllara kadar, Zonguldak’ın kartpostallara konu
olmuş, Emirgan mevkiinden bakıldığı zaman Tersane ve Kapuz Plajı arasında kalan
bu müthiş kıyı şeridinin en güzel koylarından birine inşa edilmiş dinlenme
tesisi, şirket çalışanlarının sosyal hizmetler kapsamında EKİ tarafından
işletilen bir plajdı. Zonguldaklılar, yazları bu plajlara akın ederdi, son hali
içler acısı bir harabe şeklinde, kurtarılmayı bekliyor.




İNAĞZI PLAJI VE SAHİL BANDI…



İnağzı Plajı, milyon seneler evvel doğa tarafından insanlığa armağan
edilmiş, Zonguldak’ın en güzel koylarından biriydi. Sırasıyla; Uzunkum, Geçit,
İnağzı, Hasırarkası ve Kilimli’ye doğru uzanan bir sahil bandıydı, doğanın
insanoğluna bahşettiği güzelliklerdendi. 1930’lu yıllarda insan gücüne dayalı
imkanlarla yapılan demiryolları sırasında bile korunmuş, o zamanın zor şartları
altında tüneller tercih edilmiş, bu güzel kumsallar tamamıyla korunmuştu. Bugün
ise bu doğal oluşumlar tamamıyla kayboldu. İl sınırındaki koylarla da kısıtlı
kalmadı, bugün için Batı Karadeniz sahilleri de, santralların ve denizlere yapılan
dolgu çalışmalarının tehdidi altında.


Kent kimliğimizi
bulmak dileğiyle…

Zonguldak Nostalji
www.zonguldaknostalji.com