´Bir Hikayem Var´ diyerek başladık… Hepimizin ve herşeyin
bir hikayesi var yaşadığımız şu dünyada. Ufacık bir çakıl taşından, ulu çınar
ağacına, minicik bir bebekten, yaşlı tonton ihtiyarlara, sevimli bir köpek
yavrusundan, denizyıldızına kadar. Bu hikayeler yaşamdan çıkıyor, bizlerin
yaşamından. Okuduklarımızı, gördüklerimizi, duyduklarımızı, yaşadıklarımızı
kısacası hikayelerimizi paylaşmak.
Adını yazmayan bir takipcimiz güzel bir hikaye yollamış, iki
günlüğüne İstanbul’dan gelmiş şehrimize ve
misafir olarak yazmış gözlemlerini. Maden şehri Zonguldak’ın kent
hafızası adına günümüze kadar yanlış yönetimler yüzünden yitirdiği tarihi
yapıların önemini bu kısa hikayeden daha iyi anlıyacaksınız…


Gittim, döndüm...


İki günlüğüne bir Karadeniz şehrine gidiyorum. Çarşamba günü
gittim, perşembe günü geri döndüm. Hani Orhan Veli´nin;

Güneşli bir günde
Masmavi göreceğiz Karadeniz´i
Balkaya´dan Kapuz´a kadar,
Karış karış biliriz bu şehri;
EKİ´nin çiçekli bahçeleri,
Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;
Paydos saatlerinde yollara dökülen,
Soluk benizli insanlarıyla.


.......


Siyah akar Zonguldağın deresi
Yüz karası değil, kömür karası
Böyle kazanılır ekmek parası...
diye bahsettiği Zonguldak´a gittim. Şehir trafiğine
yakalanmamak için sabah erkenden çıktık yola ama İstanbul çoktan uyanmış ve
bizden önce yola çıkmıştı bile. Düşüncelerim hafif aralık pencereden gökyüzüne süzülürken, dikiz
aynasında kalan şehrin tozu dumanı farklı yönlere uçuşmaya başlamıştı. Tam sıkışmaya başlayan
şehir trafiğinden kurtulduk artık otobanda rahat rahat gideriz derken kendimizi
yarış pistinde bulduk. Ben trafik kurallarına uymaya ve ne olur ne olmaz hız
limiti olan 120´yi aşmayım derken yanımdan çiyuv çiyuv diye geçen arabaların
arkasından baka kaldım. Belli plakalarım vardır nerede görürsen kaç, ne yanına
yanaş ne de yaklaştır kuralını uyguladığım. Bu gezimde buna 06 larıda ekledim.
Aa bu arada Ankara´ya o marka araba yağmış (markayı vermeyeceğim bende saklı)
ya da Ankara´lılar 0 marka meraklısı herhalde. Yoldaki 06´ların yarısından çoğu
o marka idi. Otobana arabalarını denemeye çıkmışlar izlenimi bıraktılar bende.
Ben 120 ile giderken yanımdan son sürat geçen 06 plakalı beyaz arabanın
sürücüsü tabakhaneye zamanında ve tek parça halinde ulaşabildi mi acaba çok
merak ediyorum Sayelerinde o markadan soğudum. Neyse bütün yol boyunca
Zonguldak girişindeki tünele kadar trafik polisi ile karşılaşmadık. Denetim hak
götüre.
Yol boyunca yeşilin her türlüsü size yarenlik ediyor.
İnanılmaz bir bitki örtüsü var. Arabanın camından içeri envahi çeşit koku
giriyor. Ciğerlerimin en derinlerine kadar çekiyorum, depolarcasına.
Zonguldak´a gelmeden
tünele giriliyor. Tünelin önünde bir trafik polisi arabası durmuştu, kenarda
duran polis işaret edince durduk. Yanımıza gelen muhtemelen komiser kibar bir
şekilde yavaş gitmemizi önümüzde bisikletli turist grubu olduğu söyledi. Açık
söylüyorum bu hiç beklemediğim bir hareketti. Turistler hakkında bu kadar kibar
bir şekilde uyarılmak. Biz alışmışız İstanbul´un kaosuna, hayt huytuna. İntibak
etmek biraz zor oldu bu bakımdan.
Turist grubunun arkasından dörtlüleri yakarak yavaşça
tünelden çıktık. Turist grubu derken öyle genç falan değillerdi. Yaşını başını
almış insanlar bisikletle muhtemelen Karadeniz turuna çıkmışlardı. Bizde bu
yaştakilerin hepsi ya torun peşinde koşturur, ya da ah vah ederek hastane
koridorlarında check-up peşinde.
Neyse solumuzda
çırpıntılı Karadeniz Zonguldak´a girdik. Önce kalacağımız yere gidip odayı
görüp ufak valizimi bırakıp, şehri gezintiye çıktık. Eh burası Zonguldak maden
şehri, buraya geldiğinizde sizi doğal olarak ilk karşılayan harabe haldeki eski
kömür yıkama tesisi karşılıyor.Fransızlar tarafından 1957 yılında inşaa edilen
lavvar tesisi uzun tartışmalardan sonra Anıtlar Kurulu tarafından kültür
varlığı olarak koruma altına alınmış, bina dokunulmazlık zırhına bürünmüş ve
çok da iyi olmuş. Bir şehir efsanesine göre de müze yapılması düşünülüyormuş.
Umarım söylenti gerçekleşir ve burası maden müzesine dönüşür.

Burayı geçtikten
sonra o ne çın çın çın önümüzdeki bariyerler iniyor ve herkes kenarda beklemeye
başlıyor. Biraz sonra kara kara vagonlar önümüzden sallana sallana geçmeye
başlıyor. İçinden tren geçen şehir.
Bariyerler açılıp hayat normale döndükten sonra çarşı içine
doğru ilerliyoruz. Çarşı girişinde Zonguldak´ın sembolü Madenci Anıtı,
kafasında bareti, elinde kazmasıyla bu şehrin bir maden şehri olduğunu
anlatmaya yetiyor.
Çarşının içinde çok güzel bir parkı var. İçinden geçerek
kordonboyuna iniliyor. Denize karşı tavşan kanı bir çay iyi gidiyor doğrusu.
Ufak kafeleri, balıkçı lokantalarıyla cıvıl cıvıl bir yer.
Biraz moladan sonra benim en çok sevdiğim ve her gittiğimde
uğramadan dönmediğim Fener Mahallesine gidiyoruz. Zonguldak Fenerinin tam
altında denizin ve yeşilin buluştuğu yer.
Fransız tarafından medenciler için inşaa edilmiş lojmanlar
var. Hepsi restore edilmiş, fenerle bütünleşmiş. Zonguldak deniz feneri 1908´de
inşaa edilmiş. Diğer fenerlerle aynı kaderi paylaşarak 1985 yılından itibaren
elektrikle çalışmaya başlamış. Denizden yüksekliği 53m olan fenerin ışığı 20
deniz milini aydınlatarak Karadeniz´den geçiş yapan gemilere klavuzluk
ediyor.


Fenerin tam karşısı Kapuz. Zonguldak´ın en eski
plajlarından. Az girmedim denize burada.
İnişli, çıkışlı bir şehir burası. Sürekli bayır ya da
merdiven inip, çıkıyorsunuz. Çıktığınız yerde ya çok güzel bir Karadeniz
manzarası ya da yemyeşil ormanla karşılaşıyorsunuz. İster limanına girip çıkan
gemileri seyredin, ister ağaçlardan gelen binbir çeşit kuş seslerini dinleyin
Uzun Mehmet´in şehrinde.
Zonguldak ismi fransızlardan miras kalmış. Bölgenin ilk ismi
bir rivayete göre Güldağ imiş. Madeni işleten fransızlar "Zone
Guldag" (Güldağ bölgesi) olarak telaffuz ederlerken bu kelimeler türkçeye
Zonguldak olarak geçmiş ve şehir bu isimle anılmaya başlamış.
Şehir her yıl biraz daha gelişiyor. Zonguldak´ın girişine
Alışveriş Merkezi açılmış. Yanında Otel yükseliyor. Öğretmen Evi yenilenmiş ve
alışveriş merkezinin hemen yakınındaki yeni yerinde hizmet vermeye başlamış. Yapılaşma
burada var. Yeni çok katlı binalar yapılıyor. Zonguldak´lılar bu gelişimden ne
kadar memnunlar bilemiyorum ama ben buraya korkarak yazdım. Umarım çocukluğumda
çok az bir sürede olsa yaşamış olduğum bu güzelim şehir günün birinde İstanbul
gibi gelişime kurban gidip bölük pörçük gülümseyerek hatırlayabildiğim
anılarımın üzerine beton çekilmez.
2011
Zonguldak Nostalji.
www.zonguldaknostalji.com