Çok nasipliyimdir.

Nerede olmaz iş var, bana denk gelir.

Hastanede kuyruk.

Postanede sıyrık.

Pastane de uyduruk.

Nerede kıytırık?

Orada ben.

Mahallede kedi.

Trafikte deli.

Camide veli.

Memleketin keli.

Orada ben.

Mutfakta kevgir.

Köyde beygir.

Haberde muhabir.

Kavga çıkar arada bir.

Orada ben.

Vs.

Uzatmak mümkün, kafiye de çok.

Günlerden Çarşamba.

Büroda oturuyorum.

Güzelim manzaramın tadını çıkarıyorum.

Güneş batıya doğru ağır ağır yol alıyor.

Deniz kenarındaki ağaçların yapraklarını okşuyor rüzgar.

Liman gözlerime vuruyor pırıl pırıl.

Önce seyrettim

Tadını çıkartamadım.

Hemen ceketimi aldım.

Telefonumu büroda bıraktım.

Koştum minnacık deniz kenarına.

Hepsi birkaç adım.

Hiç düşünmedim.

Adam olana doğru ve yerinde atılan bir adım da yeterli.

Hatta doğru yerde durmak bile...

[*] [*] [*]

Valilik'in yanındaki Şehitler Anıtı'nın kenarından hızla geçtim.

Karşıma çıkan ilk demir banka oturdum.

Önce burnuma ağır bir koku geldi.

Sonra simsiyah liman.

İnsanlar üç adımlık sahilde volta atıyor.

Çoğunluk çay bahçesinde ağır kokuyu çekiyor nargile gibi.

Tüm hevesim kırıldı.

Keşke büroda kalsaydım.

Uzaktan manzara çok güzel görünüyordu.

Tıpkı akşamları Atilla'nın çektiği kartpostalları kıskandıran fotoğraflar gibi.

Ama sahil tamamen hayal kırıklığı.

Geri de dönemedim.

Kokuyu sindire sindire, kirli limana baktım.

Güvercinleri seyrettim.

Aşıkların attığı yemleri iştahla yediler.

[*] [*] [*]

Kir kokulu sahildeki karanlık görüntüye inat oturan insanları izledim.

El ele tutuşan aşıklar.

Jöleli saçlarını kirpi gibi havaya dikmiş gençler.

Göbekli, iri kıyım, taş oynayan adamlar.

Titiz giyimli, gazete okuyan orta yaşlılar.

Hızlı hızlı yürüyen kilolu bayanlar.

Banklarda oturan yaşlılar.

Parkta oturan çocuklar.

Hepsi inatçı.

Sahilin kirliliğini görmeyenlere inat oradalar.

[*] [*] [*]

Tam sağ çaprazımda üç genç.

Ortalama 25 yaşlarındalar.

Modern giyimliler.

Deniz kenarındaki korkuluklara yaslanmışlar.

Önlerinde bir güvercin.

Hem yem atıyorlar, hem espri yapıp gülüyorlar.

- Güvercine bak.

- Keyif onda.

- Yok be. Onun eşref saati.

- Yok oğlum o şimdi uçar.

- Güvercinle siyaset yapmayın.

- Korkutmazsan uçmaz.

- Yok ben onun üzerine gideyim uzun uzun uçar.

- Çok uzun uçarsa geri dönemez.

- Döner.

- Buradaki bedava yemler olduğu sürece ne kadar uzun uçarsa o kadar da geriye uçar, yine geri gelir.

- Ya bırakın Allah aşkına. Şu Eşref Saati'nin tadını çıkarsın.

Derken yem bitti.

Güvercin, uzun uzun uçtu gitti.

Geri döner mi?

Bilmem.

Bu kez bana denk gelen körün taşı buydu.

Dün Ereğli'ye gittim.

Geldiğimde öğrendiğim ilk konu bu oldu.

Kongre ertelendi.

Uzun ve Uçar'ın sonu belli değil.

Her şeyi zaman gösterecek.