Anam ziyaretime geldiğinde birlikte Pusula'ya çıktık.

Çalıştığım yeri gösterdim.

Zaten bizim gazetenin merdivenlerini çıkıp da tek şikayet etmeyen kişi o.

Oğlunun çalıştığı yeri görünce mutlu oldu.

Şikayet etmek ne kelime.

Birazcık işim vardı.

Pusula'nın kaptanı ile sohbet ettiler.

Birazcık arkamdan konuştuklarını hissettim.

Kulaklarım çınladı.

Hiç sormadım.

İyiliklerini düşündüğüm insanlar arkamdan istediklerini konuşabilirler.

Kalbimi yokladım.

Temiz.

Kalp kalbe karşıysa onlarınki de öyledir.

Sohbetleri Akköy daveti ile bitti.

Yanlarına geldiğimde çoktan karar çıkmıştı.

Bu yaz Akköy'e gideceğiz.

İki araba gideceğiz.

Tabii karar alındığında Pusula'nın ikinci arabası ortalıklarda yoktu.

[*] [*] [*]

Anamı aradım.

Hal hatır.

İmam olan eniştem köydeymiş.

Madem ki imam geldi.

İki horoz kesip konu komşuyu çağırıp Ku'an-ı Kerim okutmuşlar.

- Bizim horozları kestin mi?

- Yok sizinkiler ayrı. İki tane.

Köy horozları bizi bekliyor.

Taliplisi çok.

Pusula ekibi,

İstanbul'dan Metin Özden,

İHA'dan Osman Sav,

Şeker Dede açık yüreklilikle taleplerini dile getirenler.

Kime nasip olur bilemem.

Ama Akköy'e giden herkesin kaşığına leziz bir şeyler mutlaka takılır.

Gelen misafire ikramda bulunulur.

Tereyağında yumurta.

Bahçe domatesi.

Peynir.

Çökelek.

Yoğurt.

Ayran.

Kuru yufkadan yapılmış patatesli börek.

Cacık.

Ve tabii ki köy tavuğu.

Haşlanmış.

Marketlerdeki apakça tavukların aksine renkli.

Temiz havası.

Çaya başka bir tat veren suyu.

Meyvesini ikramdan saymıyoruz.

[*] [*] [*]

Akköy'ün ikramı böyle.

Ordu Semineri'nin dönüşünde Derbent Barajı'nın kenarındaki Türkiye Badminton Federasyonu Milli Takım kampında konakladık.

İmam Hatip Lisesi'nden tanıdığım ve ömrümün yarısı kadar arkadaşlığım olan Yöremin Sesi Gazetesi Sahibi Erol Acar bağlantıyı kurdu.

Kampın Sorumlusu Süleyman Hoca (Özkan) bizi ağırladı.

İHA Devrek Muhabiri Fikri Erdem'in deyimiyle "Çok mükemmel, harika bir yer."

Akşam somon yedik.

Sabah kahvaltı.

Ve baraj gezisi.

[*] [*] [*]

İki farklı yer.

İki farklı bölge.

Ortak nokta şu.

Her yörenin, köyün kendine has misafir ağırlama kuralları var.

Kendilerine göre ikramda bulunuyorlar.

Ona göre hazırlıkları var.

Biz başka bölgelere gittiğimizde doğaya ve yiyeceklere bakıyoruz.

- Buranın nesi meşhur?

- Nereleri gezelim?

- Yöresel tadlar nelerdir?

- Nerede tadabiliriz?

[*] [*] [*]

Gelelim Zonguldak'a...

- Buranın nesi meşhur?

- Taş kömürü.

- Nerede görebilirim?

- Maden Müzesi'nde.

- O nerede?

- Projesi var yapılacak. Siz erken geldiniz.

- Başka nesi meşhur?

- Gökgöl Mağarası.

- O nerede?

- Uzak. Ulaşım yok. Kendi imkanlarınızla gidiniz.

- Tamam gezmekten vazgeçtik.

- Burada insanlar ne yer?

- Daha çok birbirlerini. Pardon. Ereğli'nin çileği. Çaycuma'nın yoğurdu. Höşmenimi vs..

- Nerde tadabiliriz?

- Yoğurt için Çaycuma'ya gidin.

- Niye?

- Bizim lokantalarda ünlü markaların yoğurdu var.

- Tamam yemekten de vazgeçtik.

- Nerede konaklayabiliriz?

- Emirgan'da. Dolu olabilir. Önceden revervasyonunuz var mı?

- Yok.

- Dolu ise bekleyin. Bir-iki seneye Dedeman açılır.

- Yuh...

Yazarken utandım.

Burası neresi?

Biz kimiz?

Sahi Zonguldak, Zonguldaklı ne demek?