Çocukluğumuzda uçak nedir bilmezdim.


Sonra ağabeylerimiz gökyüzünden gelen gürültüleri bize gösterirlerdi.


Biz o gürültüler arasından "Uçak" denilen nesneyi görmeye çalışırdık.


İlk uçağı gördüğümde sanırım 5-6 yaşlarındaydım.


Çok uzaktan geçen bir kırlangıç gibiydi.


Daha sonraları karşılaştığım garip şeyin adının helikopter olduğunu gördüm.


O daha yakından daha yavaş gidiyordu.


Meğer helikoptermiş.


En çok bir helikopterim olsun istemiştim.


Şehirde yaşamıyordum.


Köydeydim.


Tahta tekerlekler üzerine araba yapmayı öğrendiğim günlerdi.


Elimi bıçakla ilk kesip ağladığım günlerdi.


O günlerde hayaller kurardık.


Hatta uçaklar çok yüksekten geçiyor, beyaz dumanlar bırakıyordu.


Çocuk ve haylaz aklımla üzerimizden geçen koca gövdeli helikopteri taş atarak düşüreceğime inanmıştım.


Akşam olunca dedeme, neneme heyecanla anlatırdım.


Elektriğin ne olduğunu bilmediğim o dağ başında uçağı öğrenmiş ve yakından görmeyi çok istemiştim.


Aradan yıllar geçti.


Önce televizyonda şaşkınlıkla izleyenlerdenim.


Sonra daha alçaklardan geçerken görmek nasip oldu.


Sonra helikopteri tanıdık.


İçinden inen insanların fotoğraflarını çekmeye başladım.


Aradan yıllar geçti.


Zonguldak Havaalanı tartışmaları devam ederken biz halen herkes gibi inen kalkana bakıyorduk.


İstanbul´da yaşayan çocuklar uçak görmek için gökyüzüne bakmıyorlar.


Zonguldak´ta küçük büyük herkes ne zaman bir uçak gürültüsü duysa hayranlıkla "görmemiş" gibi gökyüzüne bakıyor.


Üç yıl önceydi.


Gelen bir davet üzerine Antalya´ya gitmem gerekiyordu.


İstanbul´dan ilk kez uçağa bindim.


Millet sanki mahalle minibüsüne binmişçesine rahat.


Heyecanımı çaktırmamaya çalışıyorum.


İstanbul yukarıdan ne kadar güzel.


Bursa- Isparta üzerinden Antalya.


50 dakikada indik.


Sonra İstanbul´a uçakla döndüm.


45 dakikada geldik.


Etti mi 2.


Geçtiğimiz aylarda Almanya yolculuğu için İstanbul´dan hareket ettik.


Dış Hatlar Terminali&8217;nden çıkış yapmak dert.


3 saatte Köln´e indik.


Sıkıldım.


3 gün sonra Berlin´e uçtuk.


Bir saat sürdü.


Sonra gerisin geriye İstanbul´a döndük.


3 saat sürdü.


Yanımda İngiltere´de yaşayan Azeri bayan Beyin Cerrahı vardı.


Almanya´dan İstanbul´a ameliyat için geliyordu.


Gece dörtte ameliyata girip çıkınca İngiltere´ye gidecekti.


Bunları neden anlatıyorum.


Topu topu 8.5 saat havada kalmışım.


Bir çoğuna göre çok şanslıyım.


Son birkaç yıldır Trabzon ve Artvin tarafına gitmek istiyoruz.


Geçen yıl Antalya´ya gitmedim.


Yok pist kısa geldi, yok Vali Yavuz Erkmen traş kampanyası başlattı, yok sonra gelen Vali Erdal Ata daha temkinli konuştu, Öğer geldi, test etti derken zaman çabucak geçiverdi.


Pazar akşamı Antalya´da olmam lazım.


Bir hafta sonra da geri dönmem lazım.


Hani keşke uçağa hiç binmeseydim.


Şimdi Karayolu çok zor geliyor.


İstanbul´dan uçakla gitmeyi deneyeceğim ama çok ters.


Zonguldaklı bir kere uçağa binse bir daha inmez.


Bir havaalanını açamadık. Madem olmuyor.


O zaman denize doğru bir pist yapalım.


İstimlak bedeli isteyende olmaz.


Bize bu kadar işkenceyi neden ediyorsunuz ki. Zevk mi alıyorsunuz?


Allah aşkına başlatın şu seferleri de öyle zevk alın!




70 milyon değil


70 bin dolar!



Kaç zamandır Murat Uzun ve Ali Özçep ile konuşuyoruz. Yeni bir sektörde markalaşmak istiyorlar. Heyecanlarına tanık oluyorum. Maske ve iş güvenliği ekipmanları üretiyorlar. Şirketin adı MFA İş Güvenliği Medikal Tekstil İmalat Sanayi Ltd. Şti. Ocak ayında faaliyete geçti. AB normlarında yaptıkları kaliteli maskelere domuz gribi ile birlikte talep patlaması yaşandı. İsrail dahil pek çok ülkeden firmalar ürün istiyor. Fiyat alıyorlar. Kaç zamandır bu haberi yapacağız. Ama dostluk bazen insanın haberciliğini köreltiyor. Dolayısıyla bugün yarın derken haberi yapamadım.


Arkadaşımız Nermin habere uyanmış. DHA´dan arkadaşlarla birlikte gidip yapmış. Nermin´in beni atlatmasına sevindim. Dün toplantıdayken Murat Uzun ve Ali Özçep aradı. Meğer çiçeği burnunda şirketin haberinde "5 ayda 70 milyon dolar ihracat yaptık" diye bir cümle kullanmamışlar. Bahsedilen rakam 70 bin dolarmış. Düzeltir özür dileriz.



Yusuf Yılmaz´dan


ART´ye not!



Eski Anaplı Açık Çarşı Mağazası sahibi Yusuf Yılmaz, Ak Parti´ye bir karıştı başına iş aldı. Takım kaptanımız Ali Rıza Tığ´a ulaşamamış. Beni aradı. Not gönderdi.


"Siyasette kaybeden ve kazanan ben olmam. Siyasette nemalanmıyorum ki kazanayım ve kaybedeyim. Ben de kamuoyunun bir bireyiyim. Ben eleştirme, konuşma özgürlüğümü kullanıyorum. Kim kazanır kaybeder? 25 senedir siyaset yapıyorum. Ben siyasetten nemalanmadım. Siyasetten nemalananlar kazanır yada kaybeder"


Not böyle.


Ali Rıza Tığ ile görüşemedik henüz.


Ancak Yusuf Yılmaz büyük bir yanlış yapmış olmalı ki Ali Rıza Tığ kendisinin telefonlarına bakmıyor.