Osmanlı Devleti&[#]8217;nde ilk savaşçı gruplar kutsal savaş ve ganimet için toplanan gruplardan oluşur. Bu gruplar İslam dinini kendilerine vurucu güçlerinin temeli olarak kabul etmişlerdir. Osman Gazi&[#]8217;nin yoldaşlarına bir yerde Gaziyan da denmektedir. Osmanlılar garipleri sevenler olarak kâfirlere düşman olan kitle olarak da anlaşılmaktadır. İslam dininde namaz dinin direği olarak kabul edildiği için bu gaziler Hristiyanlara İslam dinini öğretmek için her türlü yolu denemişlerdir. Namazgâh; şehir dışında, kırda mihrap konularak namazı toplu halde kılmak için inşa edilir. Uzun yollarda kervanların konakladıkları yerlerde büyük namazgâh kurulur. Namazgâhlar taştan, ahşaptan, kerpiçten yapılır; bazılarının üzeri açık, bazıları kapalı olurdu. Meydan Larousse Cilt 9, sayfa 213&[#]8217;te namazgâhla ilgili verilen bilgiler aşağı yukarı bu yöndedir. Kozlu&[#]8217;dan Sivriler Beldesi&[#]8217;ne giderken Kargalar köyü ile Balçıklı ve Köserecik köyleri arasında kalan namazgâh adlı bir yer vardır. Çocukluğumda orada Seyit Battal Gazi&[#]8217;nin namaz kıldığını yaşlılar söyleyip dururdu. Çocuk aklımla Battal Gazi&[#]8217;nin kim olduğunu merak eder, fakat hakkında kimse bilgi vermez, onun sadece Müslüman bir kahraman olduğunu söyleyip konuyu geçiştirme yoluna başvururlardı.

Gazilik kavramıyla ilgili olarak Cogito Osmanlılar Özel Sayısı (Yapı Kredi Yayınları 1999) adlı derginin 58. Sayfasında gazilik kavramı gayet iyi açıklanmaktadır. &[#]8220;Gaziler, Osmanlı tarihinin ilk iki yüz yılında etten kemikten insanların oluşturduğu belirgin bir toplumsal gruptur. Osmanlı Devleti&[#]8217;nin doğuşunda oynadıkları rol ne olursa olsun, kâfirlere karşı amansız savaşçılar olarak onlar, kendi töre ve inançlarıyla pek çok başarı kazandığından sonunda üyelerinden kimilerini yiyen bir koalisyon içinde çıkar ve ittifakları olan Orta Çağ Anadolusu uç toplumunun belirli bir kesimini temsil ediyordu&[#]8221;. Dolayısıyla gazilik kavramı Osmanlı Devleti&[#]8217;nin ilk dönemi ve onun öncesinde önemli rol oynayan bir zihniyeti ifade etmektedir.

Müslüman Türk göçebelere Türkmen adı verilir. Anadolu&[#]8217;da kâfirlerle savaşan erkeklere Gazi denilir. Anadolu beylikleri döneminde beyliklerin hemen tümü yanlarında din büyüğü şeyhlerini bulundurmakta, bu haliyle &[#]8220;Gaza&[#]8221; düşüncesi taşımaktadırlar. Bunlar halka daha yakın ve Türk dilini çok iyi kullanırlar. Moğolların Selçukluları yenip Anadolu&[#]8217;nun karışıklığa sürüklendiği bir dönemde Müslümanların ruhlarında Saltukname ve Danışmendname gibi Anadolu Türk destan kahramanları ortaya çıkar. Geçmiş bırakılarak yerini kahramanlık olayları alır ve kahramanlara tabiatüstü yetenekler ve tutumlar yüklenir. Anadolu&[#]8217;da Türk kahramanlık çağı ortaya çıkar.

Namazgâh yer adının da bu dönemde oluşması söz konusu olabilir; çünkü Yapı Kredi Yayınlarında Cogito adlı düşünce dergisinin 29. sayısının 64. sayfasında bu konu ile ilgili şöyle denmektedir: Tokat, Amasya, Niksar çevresinde Danişmendoğullarından tevarüs eden Türk milli kültürüne dayalı bir kültürel çevre alplik ve gazilik ülküsünden kaynaklanan siyasi bir yapılanma meydana gelmiştir. Bu ifade namazgâh adının bu ülküye dayalı olarak verilmiş olabileceğini düşündürmektedir

Meydan Larousse&[#]8217;nin 2. cildi ve 208. sayfasında Battal Gazi&[#]8217;nin VII. yüzyılda Müslümanların Doğu Roma İmparatorluğu ile savaşlarına katılan Arap kumandanı olduğu, Türk ve Arap destanlarında yer aldığı, Türkler arasında Battal Gazi, Seyit Battal Gazi ve Seyit Battal adlarıyla anıldığı yazılıdır. M.S. 740 yılında Afyonkarahisar yakınlarında şehit olduğu yazılıdır. M.S. 1102 yılında Emir Danişmend Malatya&[#]8217;yı fethedince Battal ile ilgili Arap rivayetleri Türkler tarafından kahramanlık destanına dönüştürülmüştür. Menkıbelere göre Battal Gazi, İstanbul&[#]8217;a girer, Ayasofya&[#]8217;yı görür, oradan kıymetli bir haç alarak çıkar. Bir başka rivayette Doğu Roma ülkesinde hastalanır, bir manastırda tedavi edilir ve kendisine yardım eden kızla birlikte kaçar. Evliya Çelebi Seyahatnamesi&[#]8217;nde de Battal&[#]8217;ın insanüstü kahramanlıklarından söz edilir.

Battal Gazi&[#]8217;nin Anadolu dışında başka maceraları da vardır. Ancak Anadolu&[#]8217;da Sultan II. Kılıç Arslan döneminde Selçuklularla Danişmendlilerin arasında yüzyıllık ölüm kalım savaşı Malatya&[#]8217;da sona eder. Danişmendliler yenilir. V. Gordlevski&[#]8217;nin &[#]8220;Anadolu Selçuklu Devleti&[#]8221; adlı 1988 yılında Onur yayınlarından Ankara&[#]8217;da basılmış kitabının 48. sayfasında, bu konu ile ilgili bilgi verilmektedir ve &[#]8220;Danişmend&[#]8221; sözcüğünün Türkmenlerde &[#]8220;Öğretmen&[#]8221; anlamı olduğu yazılıdır. Kırım da Bahçesaray&[#]8217;da XIII. yüzyılda Danişmendler adlı bir cami olduğu da aynı kitapta yer almaktadır. Buradaki sorunu tarihçiler çözecektir. Danişmendliler kendilerine gazilerin atası sayılan &[#]8220;Seyit Battal&[#]8217;ı&[#]8221; örnek alırlar. Horasan&[#]8217;dan gelen Gazi kalabalıkları sayesinde XI. yüzyıl ortalarında Tokat Niksar&[#]8217;da güçlenen Danişmendliler, XII. yüzyılda Anadolu Selçukluları için siyasal bir tehdit oluştururlar. II. Kılıç Arslan ile Danişmend Melik Gazi Haçlıları yenerler. Danişmend Melik Gazi&[#]8217;nin (Ahmet) bastırdığı sikkeler üzerinde &[#]8220;Tüm Rum&[#]8217;un ve Anadolu&[#]8217;nun fatihi&[#]8221; unvanını yazdırır.

Melik Gazi 1101-1102 yıllarında Konya&[#]8217;yı kuşatır ve işgal eder. Sınır boylarına doğru can atan gazilerin başı güçlü Anadolu Selçuklu hükümdarı şehirden uzaklaşır. Ancak Doğu Roma topraklarında savaşan İslam&[#]8217;ın kahramanı Danişmend Melik Ahmet Gazi&[#]8217;nin gömülü olduğu türbe Kayseri&[#]8217;de Melik Gazi köyünde bulunmaktadır. Danişmendliler Selçukluların iktidar iddiasını çürütmeye çalışırlar. Fakat Melik Gazi Muhammet babasının ününü koruyamaz. Sultan İzzettin Kılıçarslan Danişmendlileri kendi uydusu olarak görür. 1188 yılında ise Danişmendliler, Selçuklulara boyun eğmek zorunda kalırlar.

Daha önceden Müslüman-Arap kahramanı olan Battal Gazi Türkler Anadolu&[#]8217;ya gelince Danişmend Ahmet Gazi&[#]8217;nin şahsında Doğu Romalılar ile yapılacak savaşta öyküleriyle yeniden canlanır. Akdeniz ve Karadeniz&[#]8217;de liman kentlerine sahip Selçuklular dış ticaretlerini genişletmiş, üretici güçlerini artırmış, ülkenin ekonomik refahını da yükseltmiştir. Aynı Selçuklular sonra Avrupa&[#]8217;ya gözlerini dikerler. Gordlevki&[#]8217;nin kitabını 59. sayfasında şu bilgi verilir: XIII. yüzyılın başlarında Müslüman göç dalgası Dobruca&[#]8217;ya ulaştı. Karadeniz&[#]8217;in batı kıyısında bir yerlerde &[#]8220;Baba Saltuk&[#]8221; adlı bir Türk kentinden söz edilir.

Baba Saltuk ibaresi Zonguldak&[#]8217;ta günümüzde Saltukova denilen yer olmasın sakın. Zira Sarı Saltuk, Türkler tarafından sevilen bir kişiliktir. On dokuz yerde makamı vardır. Baba Saltuk deyimi açısından bakıldığında ise, Karadeniz Ereğli&[#]8217;de Bababurnu, Karadeniz Ereğli Devrek yolu üzerinde Babadağı mevkii adı geçen kişi ile ilgili olabilir mi? Bu soruya tarihçilerin cevap vermesi beklenir.

Battal Gazi&[#]8217;ye ek olarak Zonguldak havalisinde Fakih adını taşıyan köylerde vardır. Yapı Kredi Yayınları&[#]8217;ndan 1999 yılında basılmış Cogita Osmanlılar Özel Sayısı adlı derginin 32. sayfasında şöyle yazmaktadır: &[#]8220;15. Yüzyıl Tahrir Defterleri&[#]8217;nde Osman&[#]8217;ın Ede Bali dâhil birçok derviş, ahi ve fakıya (Fakih) vakıflar yapmış olduğunu ortaya koymaktadır&[#]8221; diye yazan Halil İnalcık, bir gerçekliğe işaret etmektedir. Osman Bey döneminden itibaren pek çok vakfın olduğunu, Zonguldak bölgesinin de bunun dışında kalmadığı anlaşılmaktadır. Hatta Ereğli bölgesinde bile bu adla biten köyler bulunmaktadır.

Aynı eserin 65. sayfasında Cemal Kafadar, Bölgedeki köylerin denizcilikten niçin uzak durduklarını şöyle açıklamaktadır: &[#]8220;Bir kere, yerleşik Anadolu ve Balkan toplumundan Müslümanlaşmış-Türkleşmiş insanlar var, bir de Orta Asya kültüründen çıkagelip Anadolu&[#]8217;da biten insanların uzun bir süreç içinde yaşadığı değişik kültürleri meczetme, harmanlama ve genellikle de bunları yerleşiklik çerçevesi içinde oluşturma macerasını göz ardı etmek var. Mesela, Marmara ve Ege bölgelerindeki insanların fazla denizci olmamasını göçebelikle, deniz görmemişlikle açıklamak&[#]8230;Oysa şu anda kıyılarda yaşayanların çoğu bir nüfus mübadelesi sonucu oraya yerleştirilmiş Balkan köylüleri, kasabalıları ve onların çocukları. Yani zaten birkaç kuşaklık denizcilik, balıkçılık geleneği olan insanlar değil bunlar&[#]8230;&[#]8221;. Zonguldak bölgesinde denizcilik ve balıkçılıktan değil, tarımla geçinmeye çalışanların niçin ve neden böyle davrandıklarını Cemal Kafadar çok güzel açıklamıştır. Bölge insanlarının Balkanlar ve Orta Asya&[#]8217;dan kaçarak geldiklerini dile getirmesi gerçekliği ortaya koymaktadır. Bu görüş açısı tarafımızdan defalarca dile getirilmiştir.