Herkesin bir anneler günü hikayesi vardır.


Herkesin bir anne hikayesi vardır.


İçlerinden bazıları canınızı yakar.


KGD´nin temiz kalpli yürekli kızı Merve Özmen derneğin Cumartesi gecesi düzenlenen yemeğinde bizleri çok duygulandırdı.


Gazetecilerin bir araya geldiği, üstadlar ile genç nesil gazetecilerin bir araya geldiği gecede anlamlı bir şiir okudu.


Şiiri yarın paylaşacağız.


Merve, o dokunaklı ve uçurumun eşiğinde bekleyen kelimelere dokunda bir boşluğa doğru düştük.


Ağladı, ağlattı.


Annemle henüz bir yaşında ayrılmışız.


Ayırmışlar.


Bilmiyordum.


Uzun süre babaanneme anne demişim.


Babam gurbetteydi.


Sonra 6-7 yaşlarında beni bir köye götürdüler.


Götüren babaannem "Kara Döndü" idi.


Giderken bana hep tembih etti.


"Anana yaklaşma. Sevdirme kendini. Anan seni satacaktı. Gavurlara verecekti"


Bunun gibi şeyler.


Bahardı.


Güneş görmeyen orman aralarında ki suların üzeri buzluydu.


Buzun üzerinden gitmeye çalışırken düşüp duruyordum.


Köye vardık.


Köyün adı Kelem.


Haber saldılar Yağcı´nın kızı Emriye´ye.


Altı ahır ahşap evin camından bostana bakıyordum.


Alttan doğru kadının biri geliyordu.


"Anan geliyor" dedi rahmetli anneannem.


Kapıdan içeri biri girdi.


Kucağında bir bebek.


Kapının dibine bırakıp bana koştu.


Sevmeye çalıştıkça saklıyordum yüzümü.


Dokunmaya çalıştıkça çekiyordum ellerimi.


Tedirgin ve ne yapacağını bilmezdim.


Ama köye geri dönüş vardı.


Kara Döndü yolda söylediklerinin tam tersini söylüyordu.


"Aa uşacığım. Neçün öyle ediyon. Öpsene ananı. Niye sevdirmiyon kendini. Amaaa o senin anan yavrum utanacak bir şey yok"


Ve bu paralelde daha pek çok cümle.


Gaza köyüne dönüş vardı.


Kara Döndü sonra ne derdi?


Pek algılayamadığım o durumun ardından köyden ayrılma vakti gelmişti.


Bahçenin arasından tepeye doğru uzanan yola koyulmuştuk.


Topal kız.


Yağcının karısı.


Karaca´nın kızı anneannem, yani nenem Sultan Hanım´ın içi titriyordu.


Kafası karışmış ancak 5 -6 yıl sonra gerçekleşen bu görüşmeden dolayı yine de mutluydu. Umutluydu.


Arakada kafası karışmış ve oğlunu doyasıya sevemeden göndermek zorunda kalan bir kadının ne hissettiğini o günlerde anlamam mümkün değildi.


Giderken geriye dönüp bakmıştım.


Yıllardır unutamadığım bir bakış vardı.


Yüreğime izah edemediğim acılar oturmuş, evlerden uzaklaşıp tepeye doğru çıktıkça özlemenin ne demek olduğunu öğrenmeye başlamıştım.


Korkumdan rahmetli babaannem Kara Döndü´ye bir şey diyemiyordum.


Acıyı tarif etmenin en basit yolu mahsuniyetimdi.


Hatırladığım kadarıyla ilk o günlerde tanıştım gerçek acılarla.


Köy yeriydi.


Hala bugün köylerde ve kentlerde devam eden paylaşılamayan çocuk rolündeydim.


Ancak bu oyunlardan hep ben zararlı çıkıyordum.


Onu da yaşlandıkça öğreniyorum.


Aradan çok zaman geçti.


Annemi buldum.


Ankara´da gazeteciydi.


Şimdi yapmıyor mesleği


O gün kapının dibine bırakılan o bebeği de buldum.


Evrim.


Bir de onun kardeşi olmuş.


Eşo.


Onları buldum. Ve çok sevdim.


Şimdi ağabey olmayı öğreniyorum.


Yüreği yanan tüm annelerin ellerinden öpüyorum.