Şu limandan vapurlar çalışsa...

İstanbul'a.

Marmara'ya.

Ege'ye.

Hatta Akdeniz'e.

Kuzeyde Karadeniz'e.

Trabzon'a kadar, binsek gitsek.

Ya da trenimiz olsa.

Ankara'ya.

Eskişehir'e.

Antep'e.

Urfa'ya kadar uzansak.

Ulaşım araçlarımız yolda kalmasa.

Gerçi biz bir yolunu bulur sıkıştırırız trafiği.

Trenleri kördüğüm ederiz.

Yolcu vapurlarımız kocaman denizlere sığmaz, çarpışır.

Havaalanı konusuna hiç girmiyorum.

Sakız oldu.

Yine de hayali bile güzel.

Akşam erkenden çıktım.

İşi ektim.

Hemen dolmuş durağına koştum.

Bindim minibüse.

Şans bu ya.

Nerden geldiler anlamadım.

Her yer yolcu.

Minibüs doldu.

Çıktık yola.

Ulu Camii'in oradan trafik kesilmiş.

Köprü üzerinden dolaşarak girdik Gazipaşa'ya.

Dağlardan gemileri yürüten bir ecdadın torunları olarak, köprü üzerinden minibüsle geçmemiz hiç zor olmadı.

İndik Gazipaşa'ya.

Kaldık düzde.

Trafik kitlenmiş.

Kornalar.

Homurdanmalar.

Selektör yapmalar.

Derken Madenci Anıtı'ndan Kadırga'ya yirmi dakikada gelebildik.

Kadırga'da TIR kalmış.

Şanslıyız.

Bazı akşamlar bu mesafe daha uzun zamanda alınıyor.

Ama "Bursa'dan Yeşilköy'e çeyrek saatte gidenler" kadar şanslı değiliz.

Olsun, buna da şükür.

Bir minibüs dolusu can.

Bir cadde dolusu canavar.

Birbirimize baktık yirmi dakika boyunca.

Trene bakar gibi.

Ya bizi izleyenlere ne demeli?

Onlar da bize baktılar öyle.

Babam'a sordum: "Trene bakmak ne demek?"

Cevap: "Öküzlerin algılaması geç olur.

İnsanlar bir nesneye bakınca hemen anlar.

Öküzler oniki saniye sonra anlar.

Tren gelirken karşıdan geleni görür, ancak oniki saniye sonra onun tren olduğunu anlar.

İşte buna 'Trene bakmak' denir"

Kendimi trende gibi hissettim.

Sonra düşündüm.

Bu konuyu yıllardır yazanlar var.

Biz sadece iki yıldır yazıyoruz.

Kendimi trende hissetmem yanlış.

Artık tren gibi hissediyorum.

Tren nasıl hisseder bilemem ama, bizim yazdıklarımıza bakanların trene bakarmış gibi donuk durması beni bu duygunun kucağına itti.

Her gün üzerime dikilen öküz gözlerinden usandım.

Anlayın sorunu.

Çözün.

Zonguldak'ta tren olmak çok zor.

Ne olur kurtarın beni bu azaptan. Donuk ve anlamsız bakışlardan.

Trafik Canavarı...

İki adam ölür ve cennetin kapısına gelirler.

Kapıda sorgu meleği ve diğer görevliler beklemektedir.

Sorgu meleği ilk adama sorar:

- Hayatta iken ne iş yapardın?

- İmamdım, ömrümü Allah yoluna verdim, her gün dua ettim, insanlara yardım ettim, harama el uzatmadım, vaazlar verdim.

- Çok iyi. İmam Efendi'yi cennetin kıyısında bir yere yerleştirin.

İkinci adama sorar:

- Sen ne iş yapardın?

- İstanbul'da taksi şoförüydüm.

- Çok iyi, beyefendiyi cennetin baş köşesine yerleştirin.

İmam bunu duyunca öfkelenir:

- Olamaz! Bu işte bir yanlışlık olmalı. Nasıl oluyor da benim gibi ömrünü Allah'a adamış bir insana cennetin kıyısında bir yer gösterirken, bir taksi şoförünü baş köşeye yerleştiriyorsunuz?

Melek gülerek:

- Bak oğlum, sen vaaz verirken herkes uyuyordu, bu adam araba kullanırken herkes dua ediyordu!