3 Temmuz 1946 günü başladı, ölümsüzlüğe yolculuğu. Hastalığı artık çok ilerlemişti. O dönemlerin amansız hastalığı verem, giderek bütün vücuduna yayılmıştı. İçten içe onu kemiriyordu. Son günlerinde çok halsiz ve dermansızdı. Artık sadece kemikleri ve derisi kalmıştı. Çok zayıftı, güçsüzdü, çaresizdi. Destek olacak, yardım edecek kimsesi de yoktu. Annesi, çocuğunun gitgide tükendiğini görüyor, ancak elinden de bir şey gelmiyordu.


Şair arkadaşı Oktay Rifat&8217;a yazdığı 23 Şubat 1946 tarihli &8220;imdat mektubu&8221;ndan sayılı günler (4 ay, 7 gün, toplam 127 gün) sonra karanlık, havasız ve sağlıksız baba evinde abdesthaneden (tuvaletten) yatağına götürülürken, annesinin kucağında dramatik bir şekilde yaşamını yitirir.


&8220;Bir Temmuz öğle sonunun, denizi eritilmiş kurşuna döndüren güneşi altında ölümünü öğrendiğimiz vakit şaşkına dönmedik, ama yaşımızı, başımızı, etrafımızdaki kalabalığı unutup hüngür hüngür ağladık. Ölünceye kadar sadece birkaç meraklının ismini bildiği Muzaffer, ölümünden sonra hem mektebi, hem arkadaşları, hem de son senelerini geçirdiği Zonguldak için gurur duyulacak isimlerden biri oldu. O&8217;nu ve Rüştü&8217;yü durmadan teşvik eden, birer kıymet olduklarına inandıran Salâh Birsel ile Behçet Necatigil&8217;in de isimlerini burada anmak benim için bir borçtur.&8221;(Muzaffer Soysal. Yenilik Dergisi. Sayı: 9-1953)


Gazeteci arkadaşı Muzaffer Soysal (Prof. Mümtaz Soysal&8217;ın ağabeyi. Ölüm: 1993), Muzaffer Tayyip&8217;in ölüm gününü böyle anlatır.


3 Temmuz 1946 günü Şair Muzaffer Tayyip Uslu&8217;ya, Zonguldak&8217;ta büyük bir cenaze töreni düzenlenir. Törene, Vali Halit Aksoy da katılır. Vali Bey&8217;in kızı ve şair Oktay Rifat&8217;ın ilk eşi Türkan da, üç yıl kadar önce bu kötü hastalık yüzünden genç yaşta yaşamını yitirmişti. Törene Vali Bey gelince, başta EKİ görevlileri olmak üzere bütün bürokrasi ve halk da katılır. EKİ Bandosu eşliğinde kaldırılan genç şairin kalabalık ve görkemli cenaze törenine yirmi kadar da çelenk gönderilmişti.


Arkadaşı gazeteci Muzaffer Soysal, cenaze törenini şu cümlelerle anlatır:


&8220;Ama bir cenaze töreni yapıldı ki sormayın. O zamanın valisi, evine bile gitmeye üşenen bir zattı. O gelince, bütün hükümet erkânı da cenazeye taşındı. Kömür işletmesinin bandosu arkasında sayısı yirmiyi bulan çelenklerle muazzam bir kalabalığı gören Zonguldaklılar, bir şairin ölümüne şaştılar durdular. Şair ölmesine ölürmüş, ama cenazesi de bir parti reisi gibi kaldırılır mı imiş?&8221;


Arkadaşı Behzat Baruönü ise, evinde yaptığımız görüşmede bu olayı şöyle anlatmıştı: &8220;Öldüğünde çok büyük bir cenaze töreni oldu. Vali&8217;ye &8216;Çok büyük bir adam öldü&8217; diyorlar. Vali de, bando ile gömülmesine izin veriyor.&8221;


Sanırım o yıllarda böyle bütün bürokrasinin ve halkın katıldığı, çiçekli-çelenkli büyük bir törenle gömülen tek şair, Muzaffer Tayyip Uslu olmuştur.



&8220;Önce bütün şairlere selam ederim.


Sonra şunu söylemek isterim.


Ölüm hiç de güzel değil.


Ne sabah var, ne akşam&8230;&8221;


Muzaffer Tayyip, bu dizeleri &8220;Rüştü&8217;den Gelen Mektup&8221; şiirinin ilk bölümünde söyler. Bu dizelerin &8220;Ölüm hiç de güzel değil / Ne sabah var, ne akşam&8221; bölümü, ilk okuduğum yıllardan beri çarpmıştır beni. Ölüm düşüncesi, gömüldüğün toprağın altı, &8220;öbür dünya&8221; denilen meçhul, bu kadar yalın, bu kadar çıplak ve bu kadar ironik biçimde başka nasıl anlatılabilir?


Temmuz&8217;dur. Sıcaktır. Bir salkım bulut gülümsemektedir, gökyüzünün sonsuz maviliğinde. Yeşil dağlarda erguvanlar kızarmakta, karayemişler dallarda sallanmaktadır. &8220;İnsanları yorulmadan sokakları yorulan kent&8221; Karadeniz&8217;in lacivert-maviliğine dönmüştür yüzünü.


Kentin ortasından geçen çift hatlı demiryolunda kömür taşıyan trenler, dumanlarını savurarak ilerlemektedir iskeleye. İkinci Dünya Savaşı&8217;nın yoksullaştırdığı yaşam yine de sürmekte, renklerini korumaktadır insanların küçük dünyalarında&8230;


Rüştü de, Muzaffer de inceden dalga geçseler de ölümle, keskin bıçak gibi kesilmekte yaşam soluk tükendiğinde. Tüm renkler yiterken dünyadan, ikisi anlatmakta yaşam denilen muammayı beyaz ve siyah olarak&8230;


Rüştü, kısa bir süre yaşayabildi &8220;dünya murad&8221;ını sevdiği Mediha ile&8230; Muzaffer&8217;in ise, hep dizelerde kaldı adsız &8220;sarışın&8221; kızları... &8220;Sevmek&8221; üzerine &8220;Gramer Dersi&8221; verse de, &8220;ölüm düşüncesi&8221; yakasını bırakmaz.



Gramer Dersi


&8220;Sevmek&8221; bir kelimedir


&8220;Sarı saçlı&8221; dersem bir kız için


Sıfat söylemiş olurum.


&8220;Ben sarı saçlı bir kız sevdim&8221;


Bir cümledir. Sevda dolu bir cümle


Nokta koymalı, durmalı zira


Zira &8220;açlık&8221; da bir kelime


Cümleye gelmez sarı saçlı kız gibi


Ah elbet dolaşırsa ölüm sık sık dilime


&8220;Öleceğim, ölüyorum, öldüm&8221;


Diyeceğim bir gün.


17&8217;nci yüzyılın büyük ozanı Karacaoğlan da aynı dertten muzdariptir. O da, &8220;Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm&8221; diyerek acısını, hasretini, yoksulluğunu dile getirir.



Zonguldak Halkevi&8217;nde 6 Aralık 1944 tarihinde &8220;Rüştü Onur Anma Günü&8221; düzenlenir. Bu toplantıda bir konuşma yapan Muzaffer Tayyip, konuşmasını şu cümlelerle bitirir:


&8220;Bizi şair yaptı Zonguldak; Rüştü Onur da, Kemal Uluser de, ben de bu şehre borçluyuz şairliğimizi. Onlar öldüler; mezarları şimdi çok uzakta. Ama biliyorum ki, ayrılmak istemezlerdi bu şehirden ölseler de. İstemediğim gibi tıpkı benim. Nasıl desem bilmem ki, bu öyle bir gönül bağı ki, nereye gitsem arkamdan geliyor Zonguldak; gölgem ve ölümüm gibi.&8221;


Konuşmasının ardından &8220;Rüştü&8217;den Gelen Mektup&8221; ve &8220;Cevap&8221; şiirlerini okur. Cevap şiirini okumaya başlamadan önce, irkilir gibi olur birden, değişir yüzü, &8220;Unuttuk, özür dilerim&8221; der. &8220;Otuzüç gün önce, yani 3 Kasım 1944&8217;de ölen sevgili şair ve yazar arkadaşımız Kemal Uluser için bir dakikalık saygı duruşuna çağırıyorum sizi&8230;&8221; Kolundaki saatten saniyeleri sayar, bitince teşekkür edip &8220;Cevap&8221; şiirini okumaya başlar. (İrfan Yalçın-İlkyaz Ölümleri. Sayfa: 54)


3 Temmuz 1946&8217;da, 24 yaşındadır Muzaffer Tayyip. 3 Temmuz 2013&8217;de ise, aramızdan ayrılalı 67 yıl oluyor. Yaşasaydı, 91 yaşında olacaktı. Sağlığına kavuşsaydı, yaşar mıydı? Ağabeyi Tayyar Azmi Uslu, 94 yaşında ve İstanbul&8217;da yaşamını sürdürüyor. Nereden mi biliyoruz? Muzaffer Tayyip&8217;in üç yaş küçük kardeşi Müfit İlyas&8217;ın (Ölüm: 1999) kızı Tansev Uslu Boru&8217;dan edindiğimiz bilgiyle&8230;


Muzaffer Tayyip Uslu gibi Rüştü Onur (Ölüm: 2 Aralık 1942) ve Kemal Uluser de (Ölüm: 3 Kasım 1944) Zonguldaklı genç ölümlü şairlerimizdir. Üçü de bir ağacın değişik çiçekler, meyveler veren dalları gibidir. Ama, genç yaşta yaprakları dökülmüş, dalları kırılmıştır. Dünyaya doyamamışlardır, ama dünyayı dolduran şiirler vermişlerdir. Birbirine çok yakın yaşlarda aynı hastalıktan sona ermiştir yaşamları. Ölümlerinden bu yana benzer kaderleri nedeniyle hep yan yana anılmışlardır, Zonguldaklı ozanlar olarak. Hepsi ışıklar içinde uyusunlar...


Ünlü aktör ve yönetmen Yılmaz Erdoğan&8217;ın &8220;Kelebeğin Rüyası&8221; filmiyle adları, şiirleri, aşkları bütün ülkemizde ve çeşitli ülkelerde izlenen Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu artık unutulmazlar, ölümsüzler arasında yerini almışlardır edebiyatımızda. &8220;Ölünceye kadar sadece birkaç meraklının ismini bildiği Muzaffer, ölümünden sonra hem mektebi, hem arkadaşları, hem de son senelerini geçirdiği Zonguldak için gurur duyulacak isimlerden biri oldu.&8221; Gazeteci arkadaşı Muzaffer Soysal&8217;ın 1953&8217;de bu yazdıklarını unutmadan, hep hatırlayarak.


Ey Zonguldak; seni, adını, yaşamını yaşatan çocuklarını kucaklamalısın. Yaşadıkları kentte de adlarının yaşamasını sağlamalısın artık&8230;