Dili ile yüreğine ihanet etmeyen adam...



Benim için zor günler...


Yaşadığımız mevsim ilkbahar...


Ama Ontemmuz´da yaprak dökümü var...


Önce Yusuf Uzun Hocamı kaybettik...


Sonra mahallenin İhsaniye yakasından Nihat Çavuş (Nihat Yücel) bırakıp gitti bizi...


Geçtiğimiz Cuma günü de, mahallenin en güzel renklerinden birini ebediyete yolcu ettik.


Osman Yılmaz, -Yiğit lakabıyla anılır- Fazloğlu Osman, Hakkın rahmetine kavuştu.


Dedim ya, sanki yaprak dökümü...


Yaşar Kemal´in dediği gibi:



"O güzel insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler! " (Demirciler Çarşısı Cinayeti Romanı)



Anıları kaldı yadigâr...


"Karaelmas Karasevdam" kitabımda Osman Amca ile ilgili çok anı var.


İyi ki de yazmışım...


Kentin belleğine kaydoldular...


Osman Amca, dili ile yüreğine ihanet etmeyen adamlardandı.


Yani karşısında kim olursa olsun, içinden geçeni yüzüne söylemekten çekinmezdi.


Ve kitabın tam da ortasından konuşurdu.


Size kitaptan onunla ilgili bir bölüm aktarıyorum...





SİLAH...



...



Osman Amca´yı epeydir yazılarımda ihmal ettim. Kendisi ile sık sık sohbet ediyoruz. Ama sizlere aktarmam mümkün olmadı.



Biliyorsunuz, size de anlatmıştım. Osman Amca silahı sever. Karadenizlilerin silah tutkunlukları, marka konusunda da önemlidir. Vakfıkebir-Tonyalıların tutkun oldukları model de bellidir.



İşte Osman Amca´nın sahip olduğu ruhsatlı silah da bu modeldir. Osman Amca, bu silahı almaya karar verdiğinde, çocukları pek istemezler.



Bu yaştan sonra silah nedeniyle tatsız olaylarla karşılaşması ihtimalini düşünürler.



Babalarını koruma amacıyla, tanıdıkları üst derecede bir emniyet görevlisine ricada bulunup, Oman Amca´yı ikna etmesini isterler.



Günün birinde, bu kişi ile Osman Amca karşılaşırlar:



- Osman Amca, duydum ki silah almak istiyormuşsun, öyle mi?



- Evet alacağım.



- Kaç yaşındasın amca?



- Seksen beş!



- Bu yaşta silahı ne yapacaksın, artık sen "ince işlere" bakmalısın.



Osman Amca, eski kulağı kesiklerden. Bu sözlerdeki ince alayı anında kavrar ve cevabı da yapıştırır:



- Bak beyim; ince işe gidende, belinde silahın da olmalı. Yoksa elin oğlu kulağını kesip ağzına verir.



Çok güzel küfür eden Osman Amca´nın cevabındaki kulak lafını ben uydurdum. Doğru kelimeyi siz bulun ve yerine koyun. Bir de öyle okuyun.



(26 Mart 2001)





Bu yazıyı okuyanlar yanılmasın.



Osman Amca, küfürbaz değildi. Belki de başkalarına göre daha az küfür ederdi. Ama tam yerinde, hak edildiğinde ve de çekinmeden ederdi. Onun farklılığı buydu.



Onun duygu yönünü, kalbinin sıcaklığını en iyi bilenlerden biriyim.



Bunu kanıtlayan bir anımı anlatacağım:





İki yıl kadar oluyor...



Osman Amca, memlekete gidip-dönmüş. Dükkana uğradı. Biraz sohbetten sonra cebinden buruşturulmuş bir kâğıt mendil çıkarıp uzattı:



- Bu senun...



- Nedir bu emice?



- Aç bak oğa?



Açtım baktım; bir kırmızı gül goncası.



- Nerden geldi bu?



- Geçen memlekete gittum. Haydar Baş aklıma geldi. Yolci dolu minibüsü zorlan kabristana götürdum. Gittim mezarın başina. Yokardan aşağiya pağurdum: Haydar, Ali Kaya´nın sana selamı var!



- Eeee?



- E´si oki, o da sağa bu gülü gönderdi.



Osman Amca ile Haydar Baş arkadaştılar. Mezarlık sapa yerde olduğu halde, bindiği minibüsü zorla oraya götürüp arkadaşını ziyaret etmesi vefa örneği.





Ama benim Haydar Baş´ı sevdiğimi bildiğinden, yukarıda anlatılanları yapması, göğsünün sol yanında sadece kan pompası değil, koskoca ve sımsıcak bir yürek taşımasındandır.



Yaşamın doğal ve kaçınılmaz sonucu, o güzel yürek sustu.



Ama biz dostlarının yüreğinde yaşayacak.



Işıklar içinde yatsın...





Yazıyı, Osman Amca´ya yakışan hayali bir final ile bitirelim.



Osman Amca, bu yazıyı okusaydı, ne derdi biliyor musunuz?



- Ali Bey, benim için; "Kitabın ortasından konuşan adam, lafın tamamını diyen adam" diyordun. Ama sen yanlış ettun...



- Niye emice?



- Hani, "güzel adamlar güzel atlara pinup kittiler" dedun ya, o lafun tamamnini desana!



- Haklısın, o lafın tamamını diyelim: "O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık..."



- Şimdi oldu mu emice?



- Hemi da nasıl, tam kitabın ortasından!





Ne dersiniz, Yaşar Kemal ile Osman Yılmaz arasında ortak bir yan var değil mi?





Bu tavanın tüm balıklarına selamlar...