Bu yazdıklarım toplumsal bir gözleme dayalı.


Çok kişinin duygusuna tercüman olacağını düşünüyorum.


Bir çok kişinin yazıp bunları haykırma şansı yok.


Benim gibi düşünenler adına kaleme alıyorum.



Çıkar hesaplarının insanları ne hale sokabildiğini görüyoruz.


İğrençleşiyorlar.


Çirkinleşiyorlar.


Aşağılaştırıyor.


Bu kentten çekip gidenlere bazen hak vermemek mümkün değil.


Gençliğimizin verdiği dinamizmle mücadele etmeye çalışırken sesler duyuyoruz.


Gerçi yaş 35´i geçti.



Her kavgadan sonra "Lan oğlum senin neyine" diye başlayan cümlelerden nefret ediyorum.


Arada babacan yaklaşımla heyecanımızı kontrollü harcamamızı gerektiği üzerine baskı yapan dostlarımız var.


"Evladım. Yaş geçiyor. Bak sen dalgana. Yarın kimse hatırlamayacak bu çabalarını."


Tüm uğraşı ve çabalarımızın bazen gerçekten boşuna mı olduğunu sorgulamaya başlıyorum.


Geçen hafta sonu Ankara´da bu süreci daha fazla sorgulama şansım oldu.


Çok hırçınlaşıyorum bazen.


Agresifleşiyorum.



"Acaba bende mi terk etmeliyim bu kenti?" diye sorguluyorum bazen kendimi.


Hani kader arkadaşlarım olmasa bir kaçış yolu aramaya hazırım.


İçime sinmeyen tüm kentsel dokunuşları gördükçe ihanet edenleri bir kaşık suda boğasım geliyor burada.


Kimse kusura bakmasın.


Bu kent samimiyetsiz adamlarla dolu.


Bir de samimi olmadığı halde karşısındakileri samimi bulmadığını söyleyenlerle dolu.


İşte en kötüsü bu.


Allah kimseyi onlardan etmesin!



Kentsel değil ahlaki bir sorun var Zonguldak´ta.


Tüm kötülüklerin anası bu ahlaki sorunlar.


İnsanların yaptığı işlerin etik sınırları bireysel ahlak anlayışı ile sınırlıdır.


Yani çok düzgün bir adama işinde, karakterinin emretmediği bir şey yaptıramazsınız.


Ya da karakterinin yasakladığı bir şeyi yaptıramazsınız.


Kumaş kötüyse ne yapsanız işe yaramaz.


Her işte böyle.


Hatalar ile kötü niyeti birbirinden ayırt etmek gerekiyor.


Mesela ben.


Bazen çok sevimsiz bir adam oluyorum.


Yalan yok.


İnsanlara haksızlık yaptığım oluyor.


Dostlarımı üzdüğümde oluyor.


Ancak yanlışı art niyet olarak algılayanlara daha çok illet oluyorum.



Her güzel hareketi iyi niyet olarak algılayamazsınız.


Ancak şüphecilik adamı kemirir.


Dostlukları, evlilikleri bitirir.


Ortalık üçkağıtçı dolu.


Böyle bir ortamda gazetecilik yapıyoruz.


Galiba en zoru da bu.


Bir çok arkadaşımız bu bağlamda yaptığı haberlerden dolayı sorun yaşıyor.


Böyle içime sinmeyen bir Zonguldak´ta yaşıyorum.


Dostluklarını ideolojik saplantılar üzerine kuranlardan korkar oluyorum.


Dostluklarını islami testler üzerinden yapanlardan korkar oluyorum.


Hepsi üst üste gelmiş.


Kendisi gibi düşünmeyenlerin zorda kalıp, sıkıntılar çekmesinden zevk almak ahlaki değer olarak benimsenmiş.



Yuh size.


Yazıklar olsun.


Zonguldak´ta adam yok!


O zaman buradan gitmek mi lazım!


Böyle devam edecekse evet gitmek lazım.


Bir insanı neden sevmediğinizin vicdan muhasebesini sağlıklı yapabilenler herkesten daha şanlı.


Onlar diğerlerinden daha adam!


Tekrar ediyorum


Zonguldak´ta kentsel değil ahlaki bir sorun var.


Bu ahlaksızlık dilde değil, kafada oluyor!


Bazen bunları görüp, düşündükçe ağzımı bozuyorum.


Can Baba´nın küfürlerinden mırıldanıyorum.


İyi geliyor.


Biraz sakinleşiyorum.