İki derslikli bir okul.


Bir, iki ve üçüncü sınıflar aynı derslikte.


Dört ve beşinci sınıflar aynı derslikte.


Pazartesi sabahı&8230;


Kimi hemen okulun yanındaki evden gelmiş, kimi yarım saatlik, kırkbeş dakikalık yoldan gelmiş&8230;


Hepsi siyah önlüklü.


Erkekler asker tıraşlı.


Kızların saçları örgülü.


Kiminin sırtında pazardan alınmış çanta, kiminin çantası önlük bezinden dikilmiş, kimi sümüklü.


Ama hepsi hacışakir kokulu.


Sınıf sınıf sıraya giriyoruz.


İstiklal Marşı ile başlıyoruz.


"Korkma&8230;"


Öğleye kadar ders&8230;


Tenefüs. Ders. Tenefüs. Ders.


Öğle yemeği paydosu.


Evi yakın olanlar evlerine&8230;


Uzaktan gelenler, azıklarını


çıkarıp okul bakçesindeki meşe ağaçlarının altına seriyorlar.


Havalar bozuksa bu sefa sınıfta sürülüyor.


Azıklar genellikle ayran, peynir ve haşlanmış yumurtadan oluşur.


Meyve sebzeyi azık olarak saymak, çantaya koymak ayıp.


Her yer meyve.


Okulun bahçesinde&8230;


Okulun çevresindeki arazilerde her tür meyve var.


Çalmak yok.


Yemeyene kızıyorlar.


Zaten "komşunun bahçesinden erik çaldım" muhabbetlerini ilk duyduğumda şaşırdım.


Değişik azık getirenler azıklarını birleştirip, diğer arkadaşlarının da yemesini sağlardı.


Bizim ev, okula on dakikalık mesafedeydi.


Tarla takın işi yoksa biz yemeğe eve giderdik.


Eğer evi uzak olan ya da maddi durumu iyi olmayan bir arkadaşımızı yemeğe getirmezsek, Anam hesap sorardı.


Öğleden sonra iki-üç ders daha yapardık. Sonra ver elini ev.


Tarlaya ya da davar gütmeye giderdik.


Akşam kandil ışığında ders çalışırdık.


Ertesi sabah yine aynı şeyler..


Tek farklı olan, hafta içinde sabah okula andımızı hep bir


ağızdan okuyarak girerdik.


"Türküm, doğruyum, çalışkanım.


İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.


Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.


Ey Büyük Atatürk!


Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.


Varlığım Türk varlığına armağan olsun.


Ne mutlu Türküm diyene!"



23 Nisan için aylar öncesinden hazırlıklara başlardık.


Şiir, kompozisyon yazma ve okuma yarışmaları düzenlenirdi.


Tiyatro gösterileri hazırlanırdı.


O gün geldiğinde okul, yıllardır özenle saklanan süsler ve bayraklarla donatılırdı.


Veliler de okula gelirdi.


Etkinlikler okulun bahçesinde İstiklal Marşımızın okunması ve Ulu Önder´in anısına Saygı Duruşu ile başlardı.


Halat çekme, yumurta taşıma, simit yeme, yoğurt içerisinde para bulma, bayrak yarışı, çuval yarışı vs gün boyunca etkinlik yapılırdı.


Finalde dereceye giren şiirler, kompozisyonlar okunurdu.


Kitap okuma yarışları, bilgi yarışmaları, türkü söyleme, fıkra


anlatma yarışmaları yapılırdı.


En son dereceye girenlere ödül.


Her öğrenciye mutlaka bir ödül düşerdi.


Veliler de birbirlerine hava atarlardı.


Ya havalar kötü olursa.


Aylar süren hazılıklar boşa giderdi. Sadece sınıf içerisinde yapılabilecek etkinlikler


gerçekleştirilirdi.


Ertelenen etkinliklerde o günün heyecanı asla yaşanmazdı.


Veliler üzülürlerdi.


Bazı arkadaşlarım ağlardı.


Çok kızardım imkansızlığa.


Okulun bahçesini kocaman bir branda ile kapatıp etkinlik yapmadığımızı hazmedemezdim.


Köylü bir branda alamaz mıydı?


Alırdı elbet.


Ama önder yoktu.


Babamlar da bizim gibi haftada iki gün İstiklal Marşımızı


okumuşlardı.


Dört gün "And" içmişlerdi.


Ama bir branda alamıyorlardı.


Şimdilerde köy, okulunu da kaybetti.



Gelelim bugüne.


Zonguldak´a.


Dün yağmur nedeniyle


etkinlikler ertelendi.


Ata´nın çoçuklara hediyesi 89 yaşında.


Bizim kaç valimiz, milletvekilimiz, daire müdürümüz, etkili ve yetkili memurumuz oldu?


Sivil toplum örgütlerimizin, esnafımızın sayısı nedir?


Basınımız ne yapıyor?


Nüfusumuz kaç kişi?


Bunların kaç tanesi "and" içmedi.



Ne demek istiyoruz?


Dün 23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı etkinlikleri iptal edildi.


Binlerce çocuk hayal kırıklığı yaşadı.


Çünkü biz andımızda durmadık.


Cumhuriyetin ilk ilinde etkinlik yapabilecek bir yerimiz yoktu.


Ve biz hiç utanmadık.


Memurlar tatil, işçiler mesai, esnaf satış yaptı.


Çocuklar bayram yapamadı.



Atatürk


Baba çocuğuna :


-Oğlum Atatürk senin yaşındayken sınıfının birincisiydi...


demiş.


Çocuk babasına :


-Senin yasındayken de Cumhurbaşkanı idi...