Günümüzde dostluklardan şikâyet edilmektedir. Dostluk kavramının yozlaştığını gösteren bu şikâyetler, herkes tarafından dile getirilmektedir. Oysa gerçek dostlukların içerikleri değişmez. Bu durumla ilgili üç örnek verilebilir. Bu örneklerden birincisi; tarihte Sicilya kralı Diyonis ile ilgili Friedrich Von Schiller&[#]8217;in Rehine adlı hikâyesidir. İkincisi ise; 100. yılını kutladığımız, bir buçuk milyon şehit verip 168 bin kilometre kare toprak kaybettiğimiz, Çanakkale Savaşları&[#]8217;ndan daha yıkıcı olan Balkan Savaşları&[#]8217;nda asker olan Bolulu Çakır Ahmet&[#]8217;in hikâyesidir. Üçüncü örnek vurulan arkadaşını görmek için çaba gösteren bir askerin dostluk davranışını özetleyen bir örnektir.

Birinci hikâyede, bir zalime karşı yapılan davranış söz konusudur. Şerefli bir adamın zalim bir krala verdiği ders şöyledir: Damon, zalim kral Diyonis&[#]8217;e suikast hazırlar. Yakalanır, üzerinden bir hançer çıkar. Mahkeme Damon&[#]8217;u ölüme mahkûm eder. Ancak Damon, kraldan bir istekte bulunur. Kral, nasıl olsa ölecek diye, Damon&[#]8217;a isteğini sorar. Damon, krala &[#]8220;Sana hayatım için yalvaracak değilim. Senden ufacık bir dileğim var. Şimdi bana üç günlük bir süre ver. Kız kardeşim evlenecek, düğününü yapayım bu sürede. Bu arada bir dostumu rehin bırakayım sana. Dönmeyecek olursam onu öldür yerime&[#]8221; der. Zalim kral, sinsi sinsi güler ve şöyle der: &[#]8220;Peki, üç gün sana izin var. Ancak şunu bil ki, bugünler geçer geçmez geri dönüp teslim olmazsan dostun senin yerine öldürülecek, senin ölüm cezansa affedilecek&[#]8221;. Damon, durumu dostuna açar. &[#]8220;Kralın emri var. Beni öldürecek. Beni üç günlüğüne serbest bıraktı. Kız kardeşim sözlüsüyle evleninceye kadar izin verdi. Ben düğüne gideceğim. Sen kralın yanında rehin kalacaksın, ben seni gelip kurtarıncaya değin&[#]8221;. Damon&[#]8217;un sadık dostu onu kucakladı, hiçbir şey söylemeden krala teslim oldu. Damon, kız kardeşinin düğününe gitti. İznin üçüncü günü düğün biter bitmez, derin bir endişeye kapıldı. Süre bitmesin diye hemen aceleyle yola çıktı.

Damon, yağmur ve sellerle, azgın derelerle, geniş nehirlerle boğuşa boğuşa yoluna devam etti. Nehre atlayıp zar zor karşı kıyıya geçebildi. Hem ağlıyor, yerlere kapanıyor, yüksek sesle yalvarıyordu. Nehrin sularını durdurması için Tanrısına yalvarıp duruyordu. Nihayet güçlü kollarıyla yüzerek karşı kıyıya ulaşmıştı. Damon, hemen koşmaya başlar. Tanrısına içinden şükrederken ormanın içinden haydutlar onu durdururlar. Ellerinde sopalar vardır. Geç kalma korkusu Damon&[#]8217;u sarar. Haydutlara &[#]8220;Kuru bir candan başka hiçbir şeyim yok benim. Onu da biraz sonra krala vereceğim&[#]8221; der. Sonra haydutlardan birinin sopasını kaparak üç haydutu öldürür, diğer haydutları kaçırır. Bu sırada hava açar. Damon, halsiz düşmüştür. Yorgunluktan ve susuzluktan dizleri titremeye başlar. Yere yıkılır. Çaresizlik içinde Tanrıya yalvarır. Bütün umutlarını yitirmek üzereyken birden yanı başında billur gibi şen sesler çıkararak akan bir kaynağın şırıltısını duyar. Kana kana içer. Yeniden canlanır, koşmaya başlar. Koşarken iki yolcu ile karşılaşır. Yolcunun birinin ağzından çıkan şu sözü duyar: &[#]8220;Zavallıyı şu anda çarmıha geriyorlar&[#]8221;. Bunu duyan Damon, daha da hızlanır. Endişeler, acılar, kaygılar onu sarssa da Siraküza şehrinin surlarını uzaktan görür. Bir tanıdığına rastlar. Tanıdığı onu geri çevirmek için uğraşır. Damon&[#]8217;a şöyle der: &[#]8220;Geriye dön! Onu kurtaramazsın. Dostunu bırak da kendi canını kurtarmaya bak. Zavallıyı şu anda çarmıha geriyorlar. Damon, bu sözlere aldırmaz. Dostunun &[#]8216;Elbet gelir&[#]8217; diye ümitle beklediğini düşünerek saraya doğru ilerlemeye devam eder. &[#]8216;Bir dost, dostuna karşı hainlik etti dedirtemem&[#]8221; der.

Güneş batmak üzereyken surun kapısına varır. Cellât çarmıhı çoktan dikmiştir. Çarmıhın etrafında bir sürü kalabalık vardır. Dostunu yavaş yavaş ipe çekmektedirler. Şiddetle atılarak kalabalığı yarar. &[#]8220;Dur cellât, ben geldim!&[#]8221; diye haykırır. &[#]8220;O, benim kefilimdi. Beni as, onu bırak&[#]8221; der. Etraftaki halk, bu işe hayret eder. İki candan dost, düşüp kucak kucağa sevinçten ve kederden ağlamaya başlarlar. Bu hâli görenlerin gözleri yaşarır. Haber, zalim krala da ulaştırılır. Onun da kalbi derin bir teessürle titrer. &[#]8220;İkisi de derhal huzuruma gelsin&[#]8221; diye buyurur. İki dost yanına gelince hayretle onları uzun uzun süzer ve şöyle der: &[#]8220;Başardınız. Kalbimdeki şüpheyi, tereddütü yendiniz. Sadakat dedikleri boş söz değilmiş meğer&[#]8230; Arkadaşlığa kabul edin beni de ! Yalnız bir dileğim var, reddetmeyin lütfen, aranızda üçüncü bir kardeş olayım ben de&[#]8221;. Bu hikâyede karşılıklı güven ve dostluğun nasıl olması gerektiğine vurgu yapılmaktadır. Bu hikâye, Prof. Dr. Ayhan Aydın&[#]8217;ın Pegem yayınlarından 2009 yılında basılmış, &[#]8220;Eğitim Hikâyedir&[#]8221; adlı kitabının 225-228. sayfalarından özetlenerek alınmıştır.

İkinci hikâye ise, M. Zekai Konrapa&[#]8217;nın Bolu Tarihi adlı, 1964 yılında Bolu Vilayet Matbaası&[#]8217;nda basılmış kitabının 693-694. sayfalarında yer almaktadır. Balkan Harbi esnasında Bolu&[#]8217;dan asker sevki pek iptidai olarak yapılmış, askere alınan köy çocukları talim görmeden hemen ateşe sürülmüşlerdi. Kılıçaslan köyünden Ali Onbaşı&[#]8217;nın oğlu Yusuf, silâhaltına alınarak cepheye gönderildikten sonra, ailesi bir daha ondan hiçbir haber alamamıştı. Balkan Savaşı&[#]8217;nda millî tarihimize şeref veren kahramanlıklar da vardır. Bolu&[#]8217;nun Ağaççılar köyünden Cebecioğlu Seyit Ahmet Ağa&[#]8217;nın oğlu Çakır Ahmet&[#]8217;in hikâyesi bunlardan biridir. Çakır Ahmet&[#]8217;de şehit oğlu şehittir. Babası 93 Harbi&[#]8217;nde Şıpka Muharebesi&[#]8217;nde şehit düşmüştür. Onlar için Mehmet Akif Çanakkale Şehitleri Destanı&[#]8217;nda şöyle demektedir:&[#]8221; Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber, sana aguşunu açmış duruyor Peygamber!&[#]8221;. &[#]8220;Rivayet edildiğine göre Trakya&[#]8217;da Vize&[#]8217;de Çonkra Bağları&[#]8217;nda Bolu Taburu birçoğunun sırtında sivil elbisesi olduğu halde Bulgarlara karşı göğüslerini siper etmişlerdi. Deli Fikri: Mülazim-i Evvel (Üsteğmen), Deli Refik(Refik Firaki): Mülazim(Teğmen) imiş. Birinci günü geceli gündüzlü çakmak çalmışlar(savaşmışlar). İkinci günü Bulgarlar taarruza geçince Bolu Taburu&[#]8217;nun bir bölüğü ve bu bölükten de ancak hendeklerde mevzi alan yirmi kişi kalabilmişti.

Halen sağ ve hayatta bulunan Abdullah dayı adında aynı köyden bir arkadaşı Çakır Ahmet&[#]8217;e bağırmış: &[#]8216;Ahmet, düşman köpek sürüsü gibi. Kalk kaçalım!&[#]8217; diye seslenmiş. O zaman kahraman Türk oğlu: &[#]8216;Ben buraya kaçmaya gelmedim. Anam beni vatan için, bugün için doğurdu. Sen git!&[#]8217; diye cevap vererek ateşine devam etmiş. Anasına verdiği sözü tutan Çakır Ahmet&[#]8217;in görev ahlakındaki dostluk anlayışı ibret alınacak cinstendir. Abdullah dayı ise üç yerinden yaralı olarak kaçmaya muvaffak olmuştu. Sonra geriden takviye kuvvetleri yetişerek Bulgarlar püskürtülünce Abdullah dayı, yaralı olduğu hâlde, Çakır Ahmet&[#]8217;in tam alnından vurularak şehit düşmüş olduğunu gözüyle görmüş ve köyünde anlatmıştır&[#]8221;.

Üçüncü örnek şöyledir: Yine aynı kitapta cephede vurulan arkadaşını gören asker, komutanından üç sefer arkadaşına bakmak için izin ister. Komutan &[#]8220;Görmüyor musun? Kurşunlar vızır vızır geçiyor. Arkadaşına bakma zamanı değil, savaşmaya devam et!&[#]8221; der. Asker bir fırsatını bulur ve arkadaşına bakmaya gider. Komutan askere kızmıştır. Fakat asker arkadaşına baktıktan sonra geri döner. Komutan askere &[#]8220;Demedim mi, o ölmüştür, şehittir&[#]8221; der. Asker komutanına dik dik bakar. Der ki &[#]8220;Komutanım, ben yanına vardığımda o ölmemişti. Bana dedi ki, geleceğini biliyordum dostum ve gözlerini kapattı&[#]8221;.

Zonguldak bölgesinin hemen her köyünde ve mahallesinde istiklal mücadelelerine katılmış onlarca insan bulmak mümkündür. Gerek Balkan gerek I. Dünya gerekse İstiklal Harpleri&[#]8217;nde gösterilen dostluk örnekleriyle maden ocaklarındaki facialarda gösterilen kayda geçmemiş daha pek çok dostluk örneği vardır. Her üç hikâyede de dostlukların önemi vurgulanmaktadır. Böyle dostu olanlara ne mutlu!