Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomisi ta eskiden beri çift öküz koşulu kara sabanla yapılan aile tarımına dayalıdır. Üretim, çift öküz ve aile emeğiyle yapılır. Her köylü ailesi bir çifte ve çiftliğe sahiptir. Çiftçilere rençper veya rençber denir ki, bu da sıkıntı çeken anlamındadır. Tarlalarda ve yapılarda gündelikle çalışan ve ağır işler gören işçi anlamındadır. Rençper sözcüğü, Zonguldak köylerinde halen bilinen bir sözcüktür. Ancak Osmanlı yasalarında çiftliklerin bozulmaması, rençperlere angarya yüklenilmemesi, köylünün haklarının ve statüsünün korunmasına önem verilmiştir.

Arpalık sözcüğü, arpa yetiştirilen yer ve arpa tarlası olarak tanımlanmakla beraber; mecazi anlamda zenginliği, açıktan sağlanan çıkarı da ifade eder. 1960'lı yıllara kadar köylerde arpalığı olmayanların evlenmeleri de zordur. Evlenecek çağa gelen kızlar, evlenecekleri erkeğin arpalığı olan sülaleden olmasına önem verirlerdi. Arpalığı olmayan ailelerden gelen gençlerin eş bulma olasılıkları çok azdır. Ancak 1960'lı yıllardan sonra ortaya çıkan sosyal değişme arpalıkların parçalanmasına yol açmış ve arpalık sözcüğünün kullanılma sıklığını yok denecek düzeye indirmiştir.

Tarihte arpalık, Osmanlı Devleti'nde ilmiye sınıfı mensuplarına, idari işlerde ve sarayda görevli olanlara maaşlarına ek olarak verilen yahut emekliye ayrıldıklarında, işlerine son verildiklerinde ödenen maaş, mal veya paradır. Ancak bu usul birçok yolsuzluğa sebep olduğu için 18. yüzyılda sadece ilmiye sınıfına verilirken, Tanzimat'tan sonra maaşa dönüştürülmüş, Meşrutiyet'ten sonra da tamamen kaldırılmıştır. Günümüzde ise bölgedeki varlığı yaşlılar tarafından hatırlanan bir sözcük olmuştur. Bu sözcüğün soyguncu anlamına gelen mecazi anlamı, yazarlar tarafından geçmişe gönderme yapılarak kullanılmaktadır. Günlük dilde kullanımdan düşmüştür. Arpalıklarda çarıkla gezen ve çift süren insanlara artık pek rastlanmamaktadır.

Çarığa gelince; Eski Türkçe "çaruk" sözcüğünden gelmektedir. Çok eskiden beri kullanılan, ham deriden dikilen çarık, Hitit kabartmalarındaki insanların ayaklarında da görülebilir. Türklerin yaşadığı her bölgede bilinen çarık, sığır ve manda derilerinden dikilir. Koyun, keçi derileri çarık yapımına uygun gön değildir. Çarık dikilecek gönün öküz, inek ve manda gibi hayvanlardan olması gerekmektedir. Karaçarık dikiminde gön, ayağa göre kesilip kenarları kıvrılıp iplerle ayak bileğine bağlanır. Dedeburnu çarığının burnu yukarı kalkık, yanları da deliklidir. Bu deliklere deri şerit veya renkli iplikler geçirilerek ayağa bağlanır. Çarığın topuğu eskidiğinde eskiyen ve delinen yere "oltan" denen bir parça konur.

Günümüzde Zonguldak bölgesinde çarığı tanıyan gençler bulmak çok zordur. 1950'li yıllara kadar Zonguldak bölgesindeki ilçe ve kasabalarda eskiden çarık giyilirken bugün iskarpin ve kundura giyen insanları görebiliriz. 1950'li yıllara kadar kasaba ve ilçelere köyden gelenler yalınayak yola çıkar, çarıklarını da yanlarında taşır, kasaba veya ilçeye girerken tenha bir yerde çarıklarını giyerlerdi. Tabaklanmamış sığır derisinden yapılan, deliklerine geçirilen iplerle sıkıca ayağa bağlanan bu giyecek rençperliğin simgesi olarak da kabul edilebilir. Çarık edebiyatımıza da girmiştir. Edebiyatımızda "demir asa ve demir çarık" deyiminde aşığın maşuk için uzun yollara düşmesi ifade edilmektedir. Artık demir çarık yerine eskimeyen ayakkabı, çizme, bot veya kundura kullanılabilir.

Zonguldak bölgesinde yaşlı nüfusta çarık giymeyen yok gibidir. Yaşlı nüfus gerek kanunlar sebebiyle gerekse hayat koşullarından ötürü bölgenin çilesini yeterinde çekmiştir. 1950'li yıllardan sonra bölgede çarık da yerini Trabzon lastiği ve gislaved denilen lastik ayakkabılara bırakmıştır. Gislaved ayakkabıları mesh denilen çorap ayakkabıların giyilmesini de kolaylaştırıyordu. Çarığın içine özel yün çoraplar giyiliyordu ki, bu çorapları köylüler beş şişle, kendileri örüyorlardı. Çorabın dayanıklı olması için boğazından örülmeye başlanması gerektiğine dair bir inanç vardır. Herkes kendi çorabını örerken örmeyenler veya öremeyenler eleştirilirdi. Çorap örmek, statü simgesi olarak da kabul görmekteydi.

Yıllar içinde Zonguldak bölgesi insanının başına kanunu çoraplar da örülmeye çalışıldığı çeşitli tartışmalarda karşımıza çıkmaktadır. Halk 1940'lı yıllara "kıtlık yılları" adını vermiştir. Her köylü yol yapımında bir hafta ücretsiz çalışmak zorundadır. Yani bu yıllar bölge insanının angaryaya koşulduğu yıllardır, denilebilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 18.01.1940 yılında çıkarılan milli korunma kanunu hem köylüleri hem işçileri aşırı uygulamalarıyla bezdirmiş bir kanundur. Bu kanuna bağlı olarak çıkarılan ücretli iş mükellefiyeti kararnamesi de tarım alanında çalışanların maden ocaklarında çalışmaya gelirken çarıklarıyla geldikleri gerçeğini ortadan kaldırmaz. Mükellef olan işçiler, ayaklarında yırtık pırtık elbiseleri ve çarıklarıyla maden ocaklarında zorla çalıştırılmışlardır.

Milli Korunma Kanunu ve İş Mükellefiyeti Kararnamesi dolayısıyla yapılan pek çok spekülasyona dayalı yorumlara kapılmadan şunu söyleyebiliriz: Devlet tarafından bölgedeki 1940-1970 arasındaki uygulamalar, sosyal psikolojik uygulamalar olarak araştırılacak konular arasındadır. Gerçekten, vatandaşa gelir sağlamadan elindekini alma yöntemleri, o dönemde uygulanmış olabilir. Bazıları bölgeyi kendi arpalıkları olarak görmüş olabilirler. Kendileri iskarpin giyerken vatandaşların çarık giymesinden memnun olmuş olabilirler. Ne geçmişi yermek ne bugünü yüceltmek ne de geleceği övmek yerine bölgedeki insanların yaşam standartlarını yükseltmeye çalışmak herkesin görevi olarak anlaşılmalıdır. Arpalık ve çarık, teknolojik gelişmelere dayanamayarak gündemden düşmüştür.