Türkçe Olimpiyatları’nı izlemişsinizdir mutlaka…

Hani dünyanın dört bir yanından çocukların başarılı bir şekilde; Türkçe şarkılar, türküler, diyaloglar sundukları gösteriler.

Hani Pensilvanya cemaatinin, başarılı ve alkışlanacak organizasyonu…

TV’de yayınlanan, son Türkçe Olimpiyatları gösterilerinin birinde konuşmacıları dinlerken, iki kişinin iki cümlesi aklımda kaldı.

Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın;

“Eğer gerçekleşmesini istediğiniz bir rüyanız varsa, uyanık kalmak zorundasınız.”

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın;

“Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu, geleceği bugünden planlamaktır.”

Pensilvanya hareketi, her ne kadar dini bir hareket olarak gösterilmeye çalışılsa da, gerçekte siyasal bir projedir. Üstelik uluslararası bağlantı ve destekleri olan muazzam bir toplumsal mühendislik örneğidir.

Ama burada benim altını çizmek istediğim asıl konu, cemaatin taraftarlarına verdiği moral, inanç sağlamlığı ve başarıya yönlendirilmiş motivasyondur.

Beğenir ya da beğenmezsiniz. Ama cemaat artık inkâr edilemeyecek bir realitedir. Başarılı ve güçlüdür. Üstelik AKP’ye ve onun güçlü lideri Recep Tayyip Erdoğan’a posta koyacak kadar özgüveni ortadadır.

Yukarıda okuduğunuz iki kişinin iki cümlesi ile ifade edilen şey, cemaatin rüyalarına inanç ve takipçiliğinin ifadesidir.

[*][*][*][*]

Bu, beni solun içinde bulunduğu durumu düşünmeye taşıdı.

Türk solunun bugünkü eksiği ve ihtiyacı da, “moral” ve “motivasyon”.

12 Mart 1971 darbesi sırasında lise son sınıf öğrencisiydim.

12 Eylül 1980 darbesi yapıldığında ise, 27 yaşındaydım.

Yani 1969-70 yıllarından bu yana içinde olduğum sol-sosyalist hareketin tanığıyım.

Benim gibi dönemin tanığı olan birçok kişi bilir ki, solun da parlak bir rüyası vardı.

Bu rüya, hemen yarın olacağına inandığımız “devrim”di elbette.

Bu rüyaya olan inanç nedeniyle yüz binler, gecekondu sorunları, fabrika grev-direnişleri, topraksız köylü direnişleri, fındık-tütün-pamuk üretici mitingleri, tiyatro-film gibi sanat etkinlikleri, elbette ki gençlik hareketleri içersinde bıkmadan, inançla mücadele ediyorlardı.

Üstelik bırakın uluslararası ve devlet desteğini, tam aksine bu çevrelerin ölüm, hapis, işkenceli saldırılarına rağmen…

Rüyanın gerçekleşmesi için tüm özel yaşamını, masum aşklardan, para kazanıp bir şeylere sahip olmaya kadar ertelemek-ötelemek pahasına…

Ve hatta bilerek-isteyerek canını bile verme pahasına…

Bir-iki değil, binlerce genç, idam sehpalarında, işkence tezgâhlarında, cezaevlerinde, hain pusularda, devlet destekli saldırılarda can verdiler.

Burada bir parantez açarak, bu ülkenin Ülkücü gençlerinin de bizzat devlet tarafından itildikleri bu kör kardeş kavgasında hayli can yitirdiklerini, acı çektiklerini de söylemek gerek.

Solun iki kez; 12 Mart ve 12 Eylül silindirleriyle ezilmesi ve sosyalist sistemin çöküşü, moral ve isteklendirme bırakmadı. Sol, bugüne kadar toparlanamadı bir türlü.

Bu nedenle de ezilenlerin kurtuluş bayrağını elinden düşürdü, dincilere kaptırdı.

Bugün sağı-dincileri güçlü kılan nedenlerden en önemlisi budur.

[*][*][*][*]

Ama ben umutsuz değilim.

Tarihin çarkını geçici olarak durdurabilirsiniz, ama tersine çeviremezsiniz.

Sosyal-toplumsal bilimler ve deneyimler, ezilen sınıfların sorunlarının çözümünün sol-sosyal programlarla olacağını gösterir.

İnsanlık tarihi hep iyiye, güzele, doğruya ulaşma çabalarıyla doludur.

Bu Türkiye için de geçerlidir.

Koşullar ne kadar olumsuz olursa olsun;

En güzel çiçekler bataklıkta açar.

Her koyu karanlığın, aydınlık bir sabahı vardır.

Bu ülkede sol, mutlaka rüyasını oluşturacak ve geleceği planlayacaktır.

Bu bir temenni değil, tarihsel ve bilimsel zorunluluktur.

Bu tavanın tüm balıklarına esenlikler dilerim.