Kentin bir sahibi var mıdır? Yada &[#]8220;sahiplikten&[#]8221; söz ediliyorsa, bu bir kişiye mi aittir?


Kentin bütün maddi, manevi ve moral değerleri göz önüne alınırsa, gerçekten şehrin bir sahibi olmalı mıdır? Şehrin, sahipsiz olduğu ifade edildiğinde, sahibi vardı da sonradan mı sahiplikten vaz geçilmiş olundu?


Burada belirleyici ilkelerden birini de, &[#]8220;sosyal bir fikrin ifadesi olarak&[#]8221;, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği unsurları ifade ediyorlar: &[#]8221;Şehrin sakini değil, sahibi olalım!&[#]8221;


Gerçekten de, şehrin &[#]8220;yaşanılır&[#]8221; olması ve &[#]8220;keyifli&[#]8221; bir şehir hayatı sürdürülmesi için, şehir demokrasisinin gereği olarak, şehir insanlarının &[#]8220;şehre sahip olmaları&[#]8221; gerekir. Sahiplik, bir şeyin her türlü kullanımını, yararlanılmasını içerdiği gibi, ondaki mülkiyetten vazgeçmeyi de içerir. Galiba, şehrimizden tam ve layıkı ile yararlanmayı, hatta ona değer katmayı beceremedik, ondan vazgeçtik.


Örneğin, Belediye uygulamalarına, karar süreçlerine, sivil inisiyatiflere, sivil topluma &[#]8220;katılımda&[#]8221; daha aktif olabilirdik. &[#]8220;Nasıl olsa birileri bizim adımıza düşünüyor&[#]8221; yargısına varan bizler, sosyal ve sivil hayattaki konumumuzu, çağdaş kentlilik düzeyine çıkaramadık.


Bunun gerçekleşmesi adına ciddi atılımlar, çalışmalar yapılmıyor değil. 16-17 Mayıs günlerinde gerçekleştirilecek TMMOB Zonguldak Kent Sempozyumu, kente dair ne varsa konuşulacak olması açısından önemli bir ivme oluşturacak. ZOKEV&[#]8217;in katkıları da unutulmamalıdır. Bu tür girişimler, bir tür &[#]8220;şehir hafızası&[#]8221; ve &[#]8220;yaşayan açık hava kütüphanesi&[#]8221; olmak süreçlerine hem ivme, hem heyecan verir; katkı sunar.


Kente sahipliğin en belirgin unsuru, kentin demokratikleşmesidir. Kentin demokratikleşmesi, kente dair karar vere(n)cek süreçlere katılımın sağlanması, alınan kararların takibinin yapılması, sadece sivil toplumun değil -bana kalırsa- her kesimin kente dair ortaklaşacak kültüre aktif katkı yapması demektir.


&[#]8221; Şehir ile demokrasi arasındaki ilişki, küresellik ile yerel demokrasi arasındaki ilişki gibidir&[#]8221; diyen düşünürler vardır. Küreselleşme mantığı, sermayenin önderliğinde ve belirleyiciliğinde, serbest ticaretin kendi metotlarını, coğrafya ayırt etmeksizin egemen kılmak çabasıdır. &[#]8221;Değer yutucu&[#]8221; bir özelliği de vardır. Bu anlamda, küreselleşme ile yerel değerlerin korunması arasındaki çatışmadan, kent kültürünün tercih edilmesi, bilinçli bir vatandaş seçimi olacaktır; bu ise &[#]8220;kentin demokratikleşmesi&[#]8221; ile mümkün olacaktır.


Bir anlamda, şehrin demokratikleşmesini, Eski Yunan&[#]8217;daki şehir devletlerinde olan &[#]8220;herkesin şehir yönetimine doğrudan katılması&[#]8221; olarak düşünmemek gerektiğini ifade ediyorum.


Bugün, &[#]8220;demokrasinin yerelleşmesinden&[#]8221; söz ettiğimizde, sadece &[#]8220;yerel siyasetin içine yer almaktan&[#]8221; ve &[#]8220;sivil toplum kuruluşlarını desteklemekten&[#]8221; bahsetmiyorum. Siyaseten, felsefi açıdan, yada köken bakımından &[#]8220;farklılıkların kent yönetimine ilişkin olarak kendilerini kolayca ifade etmesinden&[#]8221; de söz açmak gerekiyor. Şehrin gündelik yaşantısında, &[#]8220;bir diğerini anlamak&[#]8221; da şehrin demokratikleşmesi kavramına dahil bir değerdir.


Bu bakımdan, demokratik bir hayatı, şehir boyutunda yaşamak halinde, şehre sahipliğin vatandaşlarca -sadece onlarca da değil, şehirde yaşayan insanlarca- farkında olmaksızın kendiliğinden gelişeceğini söylemek gerekir.


Kentin sahibi, kent halkıdır; onun eylemleri, katkıları, organizasyonları bu sahipliğin olmazsa olmazlarıdır.