CHP Ereğli Belediye Başkan Adayı Halil Posbıyık´ın açıklamaları gündeme bomba gibi düştü. Ereğli´de yaşanan operasyonların ardından, Ereğli Belediye Başkanı Murat Sesli´nin tutuklanmasıyla noktalanan süreci sessiz geçiren Halil Posbıyık, Ak Parti Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan´a açık bir mektup yazdı. İşte o mektuptan pasajlar:


"Sayın Fazlı Erdoğan, 1994 ve 1999 Yerel Seçimlerinde iki kez karşı karşıya geldik. Hatırlarsanız sizi her iki seçimde de tuş ettim. Böylece Ereğli halkının sizi sevmediğini anlamış oldunuz. Halil Posbıyık sağ olduğu sürece onun karşısında seçim alamayacağınızı anladınız. İki dönemdir Genel Başkanınızın rüzgârıyla Zonguldak Milletvekilliğine seçildiniz."


Posbıyık hızını alamıyor:


"Halil Posbıyık, Milletvekilliği için Belediyeden ayrılmadan altı ay öncesinden, kimlerle ne pazarlıklar yaptığınızı, size biat edecek bir Belediye Başkanı seçtirmek için, Belediye Meclis Üyelerine yaptığınız maddi ve manevi baskıları, Halil Posbıyık´ a çamur atmak için getirdiğiniz onlarca müfettişi, istediğiniz yönetimi oluşturduktan sonra kimlerin bahçelerine özel istinat duvarları yaptırdığınızı, kimlere Belediyeden özel işler yaptırdığınızı, Öğretmenler ve bürokratlar üzerinde kurduğunuz baskıları, tehditleri, Sivil Toplum Örgütlerini yandaş yapmak için onların seçimlerine yaptığınız müdahaleleri, Ereğli tarihi bir gün tüm ayrıntılarıyla mutlaka yazacaktır!"


Veda sahnesi:


"Sizi içine düştüğünüz yalnızlık ve terkedilmişlik çukurunda artık taşımakta zorlandığınızı herkesin gördüğü kötülükleriniz ve günahlarınızla baş başa bırakıyorum. Bir Milletvekili bu duruma düşmemeliydi. Ama siz bunu hak ettiniz Bay Erdoğan! Lütfen! Düşün artık Ereğli´nin yakasından! Ereğlililer sizden bıktı!"


Fazlı Erdoğan´ın böyle bir mektubu hak edip etmediğini bilemiyoruz.


Posbıyık´ın bu ağır mektubuna, Fazlı Erdoğan´ın mutlaka bir yanıt vermesi bekleniyor. Allah Erdoğan´a kolaylık versin.



Güven sorunu...

Bu günlerde yorum yapmakta, köşe yazmakta gerçekten zorlanıyorum.

Düşündüklerimi yazamıyorum.


Yaşadıklarımı yorumlayamıyorum.


Darası bilinmeyen terazilerle dağıtılan rantın yanında olanları da dinliyoruz, adaletin şaşmaz terazisini elinde bulunduranları da.


Bir büyüğüm, fazla güvenmemem gereken üç grubu saydı dün. Bu hikâyeyi burada yazıp, yeni bir tartışmanın içinde olmak istemiyorum. Ama merak edenlere anlatacağım. Bunu söyleyen insanlar dünyanın dört bir yanını dolaşmış, insanlarla ilişki kurmuş, deneyim kazanmış, para kazanmış, dost kazanmış insanlar.


Yani her söyledikleri ´atasözü´ gibi hayatın imbiğinden geçmiş sözler.


Biz ise daha yeni yeni ´feleğin çemberinden´ geçiyoruz.


Yaşadığımız her olay bize ders oluyor.


Ve bizler, daha bu yaşta, kime güvenip kime güvenmeyeceğimizi öğreniyoruz.


Ama şu var ki, gerçek dostlar her zaman en zor anında görülüyor. "Geçmiş olsun" derken, kimin gerçekten "geçmiş olsun", kimin "oh olsun" der gibi "geçmiş olsun" dediğini anlamak hiç de zor değil.


Başımıza gelen talihsiz olaydan çıkarttığımız o kadar çok ders var ki.


Eskiden boş zamanlarımıza oturup gırgır yapardık. Şimdi hayatın bizim önümüze koyduğu fotoğraftan anladıklarımızı konuşuyoruz. Size bir gün, kimlere güvenebileceğinizi ve kimlere güvenmemeniz gerektiğini açık açık yazacağım.


Beynimdeki "kelepçe"yi kaldırdığım zaman.


Yüreğimi "nezaret"ten çıkarttığım zaman.