Zonguldak, çok acayip bir yer!
Bir haftadır yazmayınca çıkan dedikoduları duysanız, beyniniz yanar!
Önce "gözaltına alındığım" iddiası ortaya atıldı.
Hatta bir polis arkadaş, "Gözaltına alınmışsın! Bizde değilsin, nerdesin?" dedi!
Gözaltı sonrası "tutuklandığım" yolunda dedikodular çıkınca, aradığını söyledi!
Sonra "Corona Virüse yakalandığım" dedikodusu çıktı!
Önce "evde karantina" dedikodusu!
Ardından "hastanede yoğun bakım" dedikodusu!
Tam "öldüğüm" yönünde dedikodular çıkmıştı ki, Hurda TV tatilde olduğum iddiasını ortaya attı, içim rahatladı!
Saldıray, Filyos'ta rakı masasında öğrendiği dedikoduyu geç de olsa adrese teslim etti! Tam beklediğim gibi!
Cinayet işlediği için "katil zanlısı" olarak hapis yatan Saldıray, hırsızlık yaptığı için sokulmadığı demir-çelik fabrikasına saldırıyor! Adı, o yüzden Saldıray!
Neyse, "meraktan gitmesinler" diye yazıyorum!
Çok güzel dinlendik, çok güzel eğlendik!
İlk fırsatta tekrarlayacağız!
Erkeklerin cinsel zevklerine para karşılığı hizmet eden ve bu işi meslek edinen kadınların çocukları ile aynı şehirde yaşıyoruz!
Ve bu çocuklara katlanıyoruz!
Ya bunları seveceksin ya da bu şehirden gideceksin!
Bizim gidecek başka şehrimiz yok!
Bunları sevmeye devam edeceğiz!
Ben yazmadığım zaman yazmayan, sadece beni yazan, dedikodumu yapanları özledim!
Bu kadar dinlenmek yeter!
Başlıyoruz!
Çaycuma'daki polisten, Bakacakkadı'daki zabıtadan, Gülüç'teki kapıdan, demir-çelikteki hırsızlıktan, parkeciden, torbacıdan!
Kayınvalidesi merdivenden düşen siyasetçiden, çekini mafyaya kaptıran şirketten, SİT'ini devlete satmaya çalışan patrondan, pavyon işinden yargılanan başkana kadar!
Hazır mısın Zonguldak?
Uzun zamandır yoktum... Demişler "öldü"!
Şimdi yazsınlar... Ali Rıza Tığ geri döndü!

Zonguldak gerçekleri...
Şehir dışına her çıkışımda, Zonguldak'ın ne kadar geri kaldığı gerçeği bir tokat gibi iniyor yüzümüze...
Neydi o gerçekler?
Dünya, Türkiye ve Zonguldak gerçekleriyle örtüşmeyen hayallerini gerçekleştirme uğruna devletin milyonlarını çarçur eden bürokratlar!
Etliye-sütlüye karışmadan Zonguldak'tan daha büyük şehirlere gitmek isteyen bürokratlar!
Zonguldak'a hizmeti değil, bir sonraki seçimi düşünen siyasetçiler!
Kentini değil, kendini düşünen siyasiler!
Kişisel zevklerini tatmin için görev yapan belediye başkanları!
Ve bu tezgaha küçük menfaatler uğruna çanak tutan biz gazeteciler!
Seçimde popülist davranan, Ankara rüzgarına aldanan halk!
Ve işte karşımızda geri kalmış bir Zonguldak!

Günün Fıkrası: Sıvı sabun...
İki genç rahip, gecenin bir yarısı duşa girmek üzere soyunmuşlar. Tam duşa girerken, yanlarına sabun almadıklarını fark etmişler.
Rahiplerden biri, giyinmeye gerek görmeden çıplak bir vaziyette sabun almak üzere üst kattaki odasına gitmiş. İki kalıp sabunu alarak, duşların olduğu alt kata koşmaya başlamış.
Yarı yolda bir bakmış ki, karşıdan üç rahibe geliyor. Koridorda saklanacak yer yok. Ne yapsın zavallı, hemen bir heykel ayağına yatarak, olduğu yerde hareketsiz dikilmiş.
Rahibeler, çıplak rahibin önünde durmuşlar ve heykelin ne kadar gerçeğe benzediğini konuşmaya başlamışlar. Rahibelerden biri, aniden uzanıp rahibi çekiştirmiş. Boş bulunan rahibin elindeki sabunlardan biri yere düşmüş. "Ah bakın!" diye bağırmış, çekiştiren rahibe:
"Bu heykel değil, sabun otomatıymış..."
İkincisi, bu tezin doğruluğunu test etmek üzere uzanıp aynı şekilde rahibi çekiştirmiş, doğaldır ki zavallı rahibin elindeki ikinci sabun da yeri boylamış.
Üçüncü rahibe durur mu, o da asılmış. Tabi sabun yok. Bir daha çekiştirmiş... Bir daha, bir daha, bir daha derken, sevinçle haykırmış:
"Yaşasın, bana sıvı sabun geldi!"