Doğarken ağlar.
Bekleyen herkes sevinir.
Sonra...
Başlar hayat.
Üst, baş.
Bez, mama.
Anne babanın bütün ilgisi onun üzerinde.
Diğer akrabalar da cabası.
O kendi derdinde.
İlk zamanlar ağlar.
Herkes ona kulak kesilir.
Neden ağlıyor?
Aç mı?
Altına mı etti?
Bir yeri mi ağrıyor?
Zaman ilerler.
İlk mırıldanmalar.
Emeklemeler.
Bir yerlerden tutup yürümeler.
Hep aynı.
Belli zaman sonra insan seçmeye başlar.
Birinin kucağına gider.
Diğerine gitmez.
Birinde ağlar.
Diğerinde susar.
Her şey onun ilgisini çeker.
Kendi gibi olanlarla oynamaya başlar.
Hatta...
Onlarla kavgalara başlar.
Kıskanmalar.
Birlikte olmalar.
[*] [*] [*] [*]
İki çocuk hayal edin.
Birlikte oynuyorlar.
Biri oyuncağı çekiştiriyor.
Biri alıyor.
Diğeri vermiyor.
İtişiyorlar.
Ağlaşıyorlar.
Birinden al, diğerine ver.
Bu kez o ağlıyor.
[*] [*] [*] [*]
Ne kadar çocukça değil mi?
Birkaç yıl sonra hiçbir anlam ifade etmeyecek bir davranış.
Birkaç dakika sonra unutacakları bir hal için nasıl da ağlaşıyorlar.
İtişip kakışıyorlar.
[*] [*] [*] [*]
Bu durumu izleyen büyüklere bakın.
Bu hali hiç önemsemezler.
Çünkü bu bir sorun değil.
Anlık bir olay.
Birazdan bitecek.
Unutulup gidecek.
Hatta...
Onları izleyip güleriz bile.
Çocuk işte.
[*] [*] [*] [*]
Geçtiğimiz günlerde böyle bir çocuk hikayesi okudum.
Beni başka bir düşünce dünyasına attı.
Hikaye; çocuk psikolojisini, eğitimini, terbiyesini anlatıyor.
Büyüklere davranış tavsiyesi veriyor.
Bize başka bir yol çıktı.
[*] [*] [*] [*]
Yaşadığımız hayat da böyle değil mi?
Mücadelemiz.
Kavgamız.
Mutluluklarımız.
Üzüntülerimiz.
Kısacası.
Tüm duygularımız.
Çocukça bir oyun gibi.
Hiç biri bizimle ahirete gelmeyecek dünyalık oyuncaklar.
[*] [*] [*] [*]
Bu demek değil ki dünyayı boşlayalım.
O da yaradılışa aykırı.
O vakit yaradılışımıza bakalım.
Madem ki imtihandayız.
Hakkın istediği...
Makul gördüğü cevapları işaretleyelim.
Hayata bir de bu pencereden bakalım istedim.
Kalın sağlıcakla...