Bir zamanlar...
Bir yerde...
Bir alim hakka yürür.
Salası okunur.
Cenazesi yıkanır.
Kefenlenir.
Musallaya konur.
Cenaze namazı kılınır.
Kabristana getirilir.
Mezara konur.
Tahtaları dizilir.
Toprak atılmaya başlanır.
O esnada toprak atanlar hariç herkes oturur.
Okunan Kur'an-ı Kerim'i dinler...
Kur'an okunurken susmak ve dinlemek farzdır.
Mezar toprakla örtülür.
Dualar edilir.
Cemaat birer ikişer kabristandan ayrılır.
İmam sünnet olduğu üzere telkin vermeye başlar...
Tam o sırada bir insan kahkaha atar.
Cemaat döner.
Bakarlar.
Meczup.
İçlerinden biri dayanamaz...
- Utanmaz! Arlanmaz adam. Şimdi burada gülmeyi de nereden çıkardın. Neye gülüyorsun?
Meczup bir anda gülmeyi keser.
Ciddi bir tavır takınır.
Cemaate döner.
- Benim gördüklerimi siz görseydiniz... Benden fazla gülerdiniz.
- Söyle bakalım. Bizim görmediğimiz neyi gördün?
- Ölü diriye telkin veriyor. Ona gülüyorum.
- Sen imam efendiye ölü mü diyorsun?
- Evet. Gönül gözüyle gördüm. İmam efendinin kalbi ölü. Mevtanın kalbi diri. Ölünün diriye telkin varması bana çok komik geldi. Kendimi tutamadım.

[*] [*] [*] [*]
Ölen bedendir.
İlim irfan sahibi kişilerin bedeni ölse de kalpleri ölmez.
İlim irfan ile kalplerini diri tutamayanlar yaşayan ölülerdir.

[*] [*] [*] [*]
Hikaye bu ya...
İçinde ibret var.
Kıssa var.
İsteyene...
Alabilene hisse var.
Alıntı.
Gördük.
Beğendik.
Paylaşmak istedik.
Gerisi kısmet.
Kiminin kısmetine hisse düşer.
Kiminin kısmetine düşmez.
Kiminin kalbinde iyilik güzellik yeşerir.
Kiminin kalbinde haset kötülük belirir.
Velhasılı.
Bugün buraya düşen, bizim payımıza bu kadar.
Allah cümlemizi kalbi ölmeyen kullarının zümresine ilhak eylesin.
Kalın sağlıcakla.