Yaşlı çiftçi, yetişkin oğlunun yanına varır. "Evlat, bir tavuğumuz çalınmış. Git, o hırsızı bul ve cezasını ver" der.
Oğlan, baştan savma başını sallayarak, "Tamam baba, hallederim" diye cevap verir. İçinden de,
"Ulan, yüzlerce tavuğumuz var. Bir tanesi çalınmış. İşim-gücüm yok, tavuk hırsızı peşinde mi koşacağım?" diye hayıflanır.
Birkaç gün sonra endişe ile babasının yanına varır.
"Baba, baba!.. Keçimiz ortalarda yok. Çalmışlar!" der.
Yaşlı adam, "Tavuğu çalanı buldun mu oğlum? Cezasını verdin mi?" diye sorar.
Oğlan, ellerini iki yana açıp, "Ya sabır" der, odadan çıkar. "Ulan, koca keçi gitti. İhtiyarın derdine bak. Bir kart tavuğun hesabını soruyor" der, kendi kendine...
Kısa bir süre sonra çiftliğin en verimli ineği de ortadan kaybolur. "İnek gitti baba" diye feryat eder, delikanlı....
Baba, sakince sorar:
"Tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?"
Nihayet, çiftlikte ne var, ne yok hepsi çalınır. Buğday ambarı bomboş, ağıllar tenha kalır. Her seferinde dehşet ve telaş ile durumu babasına haber veren delikanlı, hep aynı soru ile karşılaşır:
"Kart tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?"
Günün birinde, delikanlı, kan-ter içinde babasının yattığı döşeğin başına gelir. Yaşlı çiftçi, çok ağır hastadır artık. Dünya üzerindeki vakti sayılıdır. "Baba, kız kardeşim ortada yok. Kaçırmışlar" der delikanlı...
Ölüm döşeğindeki ihtiyar, anlaşılır-anlaşılmaz bir hırıltı ile sorar;
"Tavuk hırsızını yakaladın mı? Cezasını verdin mi?"
Tavuk çalınalı aradan yıllar geçmiştir. Geçen zaman içerisinde bu çiftçi aile ellerinde ne var, ne yok kaybetmiştir. En sonunda canları ve namusları da ellerinden alınmıştır.
Yaşlı çiftçi, son nefesini vermeden önce son kez, "Oğlum, eğer sen kart tavuğu çalanı zamanında bulup, cezalandırsaydın, başımıza bunlar gelmezdi. Vurdumduymazlığını, zaaf zannettiler. Kibrini, güçsüzlük zannettiler. Yufka yüreğini, çaresizlik zannettiler. Çiftliğini talan ettiler. En sonunda arını-namusunu da elinden aldılar. Git, önce o tavuğu çalanı bul ve cezalandır" der ve son nefesini verir.

Hisse: İşte, biz, bu hikayede olduğu gibi, Zonguldak'ta ilk hırsıza "dur" diyebilseydik, kentimizde bu kadar hırsız ve arsız olmayacaktı.

Devletimiz harekete geçmeli
Kadın, şirazesini kaybetti.
Bizim psikolojimizin bozulduğunu sanacak kadar psikolojisi bozuk.
Acilen tedaviye ihtiyacı var.
Arkadaşları-dostları, bu kadını zerre kadar seviyorlarsa, elinden tutup bir hekime götürsünler.
Ben, onu tanıyanlara söylüyorum.
Yardımcı olmalarını rica ediyorum.
Hatta bu konuda devletimizin de harekete geçmesi lazım.
Mesela, Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, bu kadına sahip çıkabilir.
İl Sağlık Müdürlüğü, gerekli tedavisi için girişimlerde bulunabilir.
Daha ileri derecede bir durum söz konusuysa, Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi'ndeki hocalarımızdan destek alınabilir.
Allah yardımcısı olsun!

Böyle habercilik olur mu?
Osman, sitesinde İhlas Haber Ajansı'nın haberlerini kullanıyor. Bazen günde bir haber bile yazmıyor.
Bir haber yazdığında, onun da içine ediyor.
Örnek mi?
Osman, bir haber yazmış:
"Kanser teşhisiyle Ankara'da hastaneye yatırılan Kızılay Derneği Eski Başkanı Hava kurumu Zonguldak İl Temsilcisi Nihat Aygün, kanser tedavisi için yattığı hastanede ameliyat olacak. 27 Ekim'de hastaneye yatacak olan 28 Ekim'de mideden ameliyat olacak olan Nihat Aygün'ün midesinin alınacağı belirtildi. Sağlık durumunun şuan için iyi olduğu öğrenilen Aygün, moralinin yüksek olduğunu belirtti."
Haberin doğrusu bu:
"Mide kanseri teşhisi konulan ve Ankara'da tedavisine başlanan Türk Hava Kurumu Zonguldak Şubesi Başkanı Nihat Aygün, 7 Ekim 2021 Perşembe günü Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde ameliyat olacak. Bugün hastaneye yatışı yapılan Nihat Aygün'e, 7 Ekim 2021 Perşembe günü gerçekleştirilecek ameliyatının ardından kemoterapi tedavisi uygulanacak."
Ne tarihler doğru, ne bilgiler doğru. Türkçe katliamı var.
Hiç yazma daha iyi!