Zonguldak'ta bir internet sitesinde Zonguldak insanını aşağılayan bir yazı kaleme alındı.
Aslında bölge insanını aşağılayan bir yazı kaleme alındı.
Aslında, sadece Trabzon insanını yüceltip, diğer şehirlerin insanlarını aşağılayan bir yazı kaleme alındı.
Şöyle diyor yazıyı kaleme alan şahıs:
"Yani ben, Akdeniz iklimi gibi sıcaktan bayılmış, geyik yapıp yapıp akşam serinliğini bekleyen, vantilatör ile kendini soğutan bir iklimden gelmiyorum.
Korkuteli/Antalyalı değilim.
Bor/Niğdeli de değilim.
Devrek/Zonguldaklı da değilim.
Ben horon oynarım mesela, dik ve hızlı.
Onlar, 'Alaplı'nın üstünden karga geçiyor' deyip göbek atar.
Onların erkek köçeği vardır, bir kadından daha iyi kıvırır, esnektirler.
Bizim erkeklerimiz değil göbek atmak, öldürseniz kadınlara bile göbek attırmazlar."
Valla biz siyasette, ticarette, sivil toplum kuruluşlarında, normal hayatta öyle insanlar görüyoruz ki, değme köçeğe, değme kadına taş çıkartırlar.
Ya geçen gün biri, belediye başkanının önünde kıvırıyordu mesela!
Biz Köksal Toptan'ın önünde kıvıranları gördük. Ömer Barutçu'nun önünde kıvıranları gördük.
Polat Türkmen'in önünde kıvıranlar bile oluyor, düşünsenize!
Öyle olmasaydı, Zonguldak'ta; siyasette, ticarette ve basında bu noktalara gelebilirler miydi?
Bir işadamı dostum aradı, dedi ki:
"Vallahi ben etek giyip köçek gibi oynuyorum. Ama bunlar etek giymeden bizden daha iyi oynuyorlar. Demek ki, bunların ruhunda var."
Bu yazının sahibine diyorum ki:
Haddini bil.
Bilir mi? Bilmez...
Çünkü hadsizdir.

Bu işin başı sensin!
İşadamı, gazeteciye ne söylediğini anlatıyor:
"Siz gazeteyi kurun. Tüm masrafı ben karşılayacağım. Bu belediye başkanını görevden aldıracağım. Yalnız önceki vali döneminde bizim arsaya yıkım için gelenlere kolluk gücü verilmiyordu. Böylece yıkım yapılmıyordu ya da gecikiyordu. Şimdi hemen kolluk gücü veriliyor. Yıkım gerçekleşiyor. Bunun için kolluk gücü vereni de yazın. Ali Rıza Tığ'ı her gün yazın. Dava açarsa, parayı ben veririm. Sen bir kaç gazeteci daha ayarla. Beni onlarla muhatap etme. Onların parasını da vereyim. İnternetten yazılınca, savcılık suç duyurusu gibi kabul etmiyor. O durumlarda günlük yayınlanan bir gazete ayarla. Ona da haber yaptır. Onun da parasını vereyim. Bu işin başı sensin."
Gazeteci, bu teklifi, birkaç gazeteciye iletiyor.
Bu arada, başka bir gazeteci de bir süredir günlük gazete çıkaracağını üfürüyor.
Mesele, yavaş yavaş daha iyi anlaşılıyor.
Demek ki, yerel basın daha da renklenecek.

İlk düğmeyi yanlış ilikledi!
Zonguldak Belediyesi'nin dergisini bastığımızı söyleyen yalancı çobandan ses yok!
Ali Rıza ile yatıp Ali Rıza ile kalkan bu yalan makinesine bu yalanı kim söylediyse, bilmek isteriz!
Bir insan, bir yalanı nasıl bu kadar sıklıkla tekrar edebilir?
Yalan olduğunu bile bile nasıl bu kadar kendinden eminmiş gibi yazabilir?
Çıldırmış olmalı...
Hayattaki tüm başarısızlıklarının sorumluluğunu bize yıkıyor.
Oysa biz, daha hayata ilk adımını atarken kendisini uyarmıştık.
Gittiği yolun yanlış olduğunu söylemiştik.
Hala söylüyoruz.
Şu anda hala yanlış yolda gidiyor.
Düzelir mi?
Düzelmez...
Çünkü ilk düğmeyi yanlış ilikledi!

Günün Fıkrası: Şekerli cay!
Yüzü-gözü mosmor bir kadın, doktora gider.
Doktor: Ne oldu size?
Kadın: Doktor, ben ne yapacağımı bilemiyorum. Kocam ne zaman içip de eve sarhoş dönse, beni gebertene kadar dövüyor.
Doktor: Bu konuda size çok işe yarayan bir çözümüm var, hanımefendi. Kocanız sarhoş olarak eve geldiğinde elinize bir bardak şekerli çay alın ve kocanız yatıp uyuyana kadar ağzınıza alacağınız bir yudum çayı, ağzınızın içinde sürekli dolaştırın.
İki hafta sonra aynı kadın, eli-yüzü düzgün şekilde doktoru ziyaret eder.
Kadın: Teşekkürler... Evet doktor, harika bir çözümdü bu. Kocam eve sarhoş geldiği her seferinde yatıp uyuyana kadar ağzıma bir yudum çay alıp ağzımı çalkalar gibi ağzımda dolaştırdım ve kocam bana hiç dokunmadı.
Doktor: Gördünüz mü, ağzınızı kapalı tutmak ne kadar çok işe yarıyor!