Zonguldak'ta bazı insanlarda "SİT"e sürülecek akıl yok.
Devlet bir yeri SİT ilan etmişse, oynayamazsın.
Bina yapamazsın, yıkamazsın.
Ama anlamıyorlar.
Devletin SİT'iyle izinsiz oynamak suç...
Ama Zonguldak, SİT'e karşı.
Herkes arsasını SİT'ten çıkarmak istiyor.
Çünkü arsa SİT'in içinde olursa, para etmiyor.
SİT'ten çıkınca para ediyor.
Bazıları kendilerini SİT'ten çıkmış ak kaşık sanıyor!
Allah'tan Fener'i SİT alanı ilan etmişler.
Fener SİT alanı ilan edilmeseydi, bugün Bahçelievler Mahallesi'nden beter olurdu.
Filyos'taki arsalar SİT'ten çıksa; ne Filyos kalır, ne SİT!
SİT alanlarını, "devletin SİT'i" diye boş bırakmamak lazım.
Hepimiz SİT'imize sahip çıkmalıyız.
SİT'ler bizim geçmişimizdir.
SİT'ler bizim geleceğimizdir.

KÖT, SİT, GÖK...
"Kentin Önünü Tıkayanlar" için kısaca "KÖT" dedik.
Hatta bu iş öyle tuttu ki, Zonguldak'ın Önünü Tıkayanlara "ZÖT", Devrek'in Önünü Tıkayanlara "DÖT", Çaycuma-Çatalağzı-Çaydeğirmeni'nin Önünü Tıkayanlara "ÇÖT", Kozlu-Kilimli'nin Önünü Tıkayanlara "KÖT", Filyos'un Önünü Tıkayanlara "FÖT", Nebioğlu'nun Önünü Tıkayanlara "NÖT," Perşembe'nin Önünü Tıkayanlara "PÖT", Muslu'nun Önünü Tıkayanlara "MÖT", Bakacakkadı'nın Önünü Tıkayanlara "BÖT" dedik.
"Yanlış anlaşılmasın" diye Gökçebey-Gülüç-Gelik-Gümeli'nin Önünü Tıkayanlara bir şey demedik.
Soyadı gerçekten "GÖK" olanlar ve soyadının ilk üç harfi G, Ö, K, olanlar için "GÖK" dedik.
"Çok Ünlü Kişiler" için kısaca "ÇÜK" dedik.
Aslında "VIP" deniyor. Ama biz, yerli ve milliyiz. O nedenle "VIP" diyemeyiz.
Mesela "Tarih Öncesinden Günümüze Kadar Değişik Çağların ve Uygarlıkların Kültür Değerlerini Temsil Eden Eser veya Kalıntı" diye yazmıyoruz.
Kısaca "SİT" diyoruz!
Daha kısa, daha anlaşılır, akılda kalıcı yazılar yazıyoruz.
O nedenle zaman zaman böyle üç harfli kelimeler kullanıyoruz.
Yoksa aklımızdan kesinlikle başka şeyler geçmiyor.

Kimdi bu saldırgan?
Bakan Yardımcılığına atanan Zonguldaklı bir isim...
Yıllarca Zonguldak'ta da görev yaptı.
Acaba ne oldu da Zonguldak'tan ayrıldı?
Hiç hatırlayanınız var mı?
Ben hatırladım.
Oğlu, kolejde okuyordu.
Okulda biriyle tartıştı.
Sonra bir gün sinemanın önünde, kız arkadaşıyla birlikte yürürken bir grup saldırdı.
Kız arkadaşına tanık olmaması için baskı yapıldı.
Çocuk görme yetisini kaybetti.
Aile, Zonguldak'ı terk etti.
Saldırgan firar etti.
Ambulansla şehir dışına kaçarken, kaza yaptı.
Hastaneye düştü.
Yoğun bakımda kalıyormuş gibi yaptı.
Sonra öyle olmadığı ortaya çıktı.
Sonra cezaevine girdi.
Sahi, kimdi bu saldırgan?

Fenni Sünnetçi...
Fenni Sünnetçi, Filyos'ta bir restorana gitmiş.
"Patron aramadı mı?" diye sormuş.
Mekan sahibi, "Patron burayı aramaz. Şurayı arar" demiş,
Fenni Sünnetçi, patronu aramış, diğer mekana gitmiş.
Bu kez patronun arayıp-aramadığını sormamış.
Yemiş, içmiş, kalkmış, "Hesabı patron ödeyecek" demiş.
Restorandan ayrılmış.