Değerli okurlarım...
Yıldız Teknik Üniversitesi'nde öğrenci olduğum 1960'lı yılların başlarında yapılması gündemde olan Keban Barajı'nın, sonlarında da İstanbul Boğaz Köprüsü'nün yapılmasını isteyenlerle istemeyenler arasındaki tartışmalar, ülkenin en çok konuşulan ve tartışılan konuları idi.
İktidardaki rahmetli Süleyman Demirel ve onu destekleyenler bu projeleri gerçekleştirmek istiyor, muhalefet ve genelde sol görüşlü oldukları bilinen kesimler ise karşı çıkıyordu.
Durum, günümüzdeki Kanal İstanbul projesi ile ilgili yaşananlara çok benziyordu.
Ben de ülkede, Boğaz Köprüsü ile ilgili tartışma ve ayrışmaların olduğu 1968 yılında üniversiteden mezun olmuş ve Karayolları Kastamonu Bölge Müdürlüğü'nde proje mühendisi olarak göreve başlamıştım.
Ülke genelinde, iktidar ile muhalefet arasındaki Boğaz Köprüsü ile ilgili yapılsın-yapılmasın tartışmalarının, köprüyü yapacak olan Karayolları Genel Müdürlüğü'nün Merkez ve İstanbul Bölge Müdürlüğü gibi bazı önemli birimlerinde de yaşandığı haberleri yayılıyordu.
Köprünün yapılmasına karşı olan ve genelde sol görüşlü olarak bilinen bazı önemli üst düzey yöneticilerin görevlerinden alındıkları, görev yerlerinin değiştirildiği haberleri konuşuluyordu.
Köprüye karşı olan üst düzey önemli yöneticiler arasında, o dönemde Karayolları İstanbul Bölge Müdürü olan ve 1981-1982 yıllarında genel müdür olarak da görev yapan rahmetli Rıdvan Dedeoğlu da vardı.
Köprüye karşı olduğu için, o da 1969 yılında, Kastamonu bölgemizde geçici görevle görevlendirilmişti.
Bu görevlendirme dolayısı ile, kısa bir süre için, bölge müdürlüğümüze geldiklerinde, teşkilat içindeki saygın kişiliğine uygun olarak, bölge misafirhanemizde, Bölge Müdürlüğümüzün yönetici ve mühendislerinin katıldığı bir yemek düzenlenmişti.
Bu yemekte, masanın bir ucunda genç bir dinleyici mühendis olarak ben de yer bulabilmiştim.
Yemek esnasında, kendileri, Boğaz Köprüsü'ne neden karşı olduklarından da söz etmişlerdi.
Değerli Karayolcu misafir ağabeyimizin, o yemekte, neden Boğaz Köprüsü'ne karşı oldukları ile ilgili söylediklerini, yarım asır sonra, burada, ben de sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Söyledikleri, mealen, aşağıdaki içerikte idi:
"... Hepinizin bildiği gibi, ülkenin her yerinde, mevcut şehir yerleşim alanlarının dışından, transit trafik için çevre yolları yapıyoruz.
Ancak, birkaç yıl içinde, yaptığımız çevre yolunun etrafı gecekondularla, plansız yapılaşmalarla doluyor; yapılan çevre yolları şehir içi yol haline geliyor.
Özellikle, ekonomik gelişmelerin ve nüfus artışının hızlı olduğu kentlerde, nüfusun artması ve yerleşim alanlarının genişlemesi sonucu, diğer tüm alt yapılar gibi yeni yapılan çevre yollarının, köprü, kavşak gibi ulaşım altyapılarının da kısa zamanda yetersiz kaldığını ve yenilerine ihtiyaç duyulduğunu da yine hepimiz görüyoruz.
Yapılacak Boğaz Köprüsü ve çevre yolu için de bu sakıncalar çok daha büyük boyutlarda geçerlidir.
Köprünün yeri ve çevre yolunun geçeceği güzergah, İstanbul'un ana imar planı olmadığı için, köprü yeri ve çevre yolu güzergahları, karayolu yapımı için uygunluk kriterlerine göre belirlenmektedir.
Bu durum da doğru değildir.
Kaldı ki, İstanbul'a bu aşırı göç devam ettikçe, şehrin nüfusu kontrolsüz bir şekilde hızla arttıkça, yapılacak olan köprü, yollar, kavşaklar da kısa bir zaman sonra yetersiz kalacak; yeni boğaz köprülerine ve çevre yollarına ihtiyaç duyulacaktır.
Yeni köprü, boğazı geçen yolcuların ve trafiğin daha da artmasına da neden olacaktır.
Bu nedenlerle, karayolcu anlatımıyla, öncelikle, mevcut köprüleri yetersiz kılan, yeni köprü ihtiyacı yaratan ve çevreye zarar veren taşkınların önlenmesi gerekmektedir.
İstanbul'un ana temel planı yapılmalı, Boğaz Köprüsü ve çevre yolları bu planda öngörülen yerlere yapılmalı; Anadolu'dan İstanbul'a diğer sanayi merkezlerine olan göçler mutlaka yavaşlatılmalıdır..."
O günlerde ve daha sonraki zamanlarda, rahmetli Dedeoğlu'nun söylediklerine benzer sözleri, ülkemizin en değerli köprü mühendislerinden olan, Allah'tan uzun ömürler dilediğim, Cideli Ali Top gibi değerli Karayolcu ağabeylerimizden de dinlemiştim.
Şüphesiz asıl karşı çıkışlar; teşkilat dışından oluyordu.
Muhalefetin yanında, Türk Mimar ve Mühendis Odaları, İstanbul Mimarlar Odası, gazeteci de olan rahmetli Güngör Uras gibi Devlet Planlama Teşkilatı uzmanlarından, gazetecilerden ve akademisyenlerden de benzer nedenlerle şiddetle karşı çıkanlar vardı.
Ancak bu konuda çok kararlı olan rahmetli Demirel bu sakıncaları yazıp çizenleri dinlememiş; 1970 yılında temeli atılan köprü, rekor denilecek ve çok takdir edilecek bir sürede, bitirilerek, 1973 yılı Cumhuriyet Bayramı'nda hizmete açılmıştı.

KEBAN BARAJI'NA KARŞI ÇIKANLAR
Keban Barajına da "Bu kadar elektriği toprağa mı verecekler, kurbağalar için göl yapıyorlar!" gibi gereksiz eleştiriler dışında, konunun uzmanı kişi ve kuruluşlardan da karşı çıkanların olduğu biliniyordu.
Onlar da, "Ülkemizde, bugün için, dünyanın sayılı barajlarından birisi olacak olan Keban Barajı gibi çok büyük bir projeyi gerçekleştirecek ne yerli firma, ne yeterli bilgi ve deneyim ne de kaynak bulunmamaktadır. Bu nedenle, bu barajdan önce, Fırat'ın kolları üzerindeki küçük barajların yapılması daha uygun olacaktır" gibi nedenlerle karşı çıktıkları söyleniyordu.
Nitekim, 1964 yılında temeli atılan ve 1973 yılında su tutulmaya başlanılan barajın, göl tabanındaki ve gövde yamaçlarındaki mağara boşlukları ve çatlaklar nedeniyle, barajda şelaleler oluşturacak boyutlarda kaçaklar ortaya çıkmıştır.
Bu yüzden de barajda su tutulamama sorunu yaşanmıştır.
Kaçakları önlemek için, baraj maliyeti kadar büyük harcamalar yapılmasına rağmen kaçaklar azaltılsa da tam olarak önlenememiş ve kaçak suları tutmak için, baraj mansabında ikinci bir baraj yapılmıştır.
Zamanla, gerek Keban Barajı'na gerekse Boğaz Köprüsü'ne karşı olanların haklı oldukları anlaşılmış olsa da toplum genelinde itibar gördüğü söylenemez.
İktidarlar tarafından gerçekleştirilmek istenen böyle büyük projelere, haklı gerekçelerle de olsa karşı çıkanlar, o günlerden günümüze "Bunlar, zamanında, Keban Barajı'na da, Boğaz Köprüsü'ne de karşı çıkanlardır, ülkenin gelişmesini istemeyenlerdir" suçlaması ile suçlanmışlar ve halen de suçlanmaktadırlar.
Bu haklı-haksız karşı çıkışlara rağmen, ülkeye bu eserleri kazandıran, değerli devlet adamı Sayın Süleyman Demirel ve tüm emeği geçenler rahmetle ve saygı ile anılmayı hak etmişlerdir.
Kendilerine Allah'tan rahmet dilerim.
Kanal İstanbul gerçekleşirse, inşallah karşı olanlar da haklı çıkmazlar.

KISA BİR AÇIKLAMA
Değerli okurlarım...
Uzun yılların deneyimli sürücüsü ve binlerce sürücünün yetişmesinde emeği olan bu satırların yazarı; geçtiğimiz günlerde, yapmaması gereken bir hata sonucu, maddi ve manevi hasarlı bir kaza yapmıştır!
Bu kazada onu asıl üzen, kazanın maddi yönünden çok, böyle bir hatayı nasıl yaptığı ve karizmayı çizdirdiği için olmuştur!
Bu dünyada yaşama hakları olmaması gerekenler, yeni dolandırma yöntemleri geliştirmişler.
Olmaz olmaz demeyiniz, lütfen ayıplamayınız; dikkatli olunuz, sizin de başınıza gelebilir!
İlkokul mezunu bir vaiz bozuntusu, bu ülkede, Cumhurbaşkanlarını, başbakanları, paşaları, profesörleri aldatmadı mı?
Yeni yetme bir bilgisayar cambazı, devletlerin, şirketlerin dijital sistemlerini çökertemiyor mu?
Satılan bir yer karşılığı gelen bir havalenin, bir hayır projesi için ayrılmış bir bölümü idi.
İnşallah değerli emniyet mensuplarımız bulur, bana da, bulunanı fazlası ile, Polis Vakfı'na ve Türk Eğitim Derneği'ne bağışlama mutluluğu yaşatırlar.
Kazasız, belasız günler diler, geçmiş bayramınızı kutlarım.