Para kazananların değil, paranın kazandığı adamların sözünün geçtiği kentin adıdır Zonguldak.
Sigortası bile olmayan kişilerin "işadamıyım" diye gezdiği kentin adıdır Zonguldak.
Nitelikli dolandırıcılıktan ceza alanların, makbul bir insan gibi gezdiği kentin adıdır Zonguldak.
Kendini temsil edemeyenlerin, toplumu temsil ettikleri kentin adıdır Zonguldak.
Belediye başkanları değişse de müteahhitlerin değişmediği kentin adıdır Zonguldak.
Siyasete girmek isteyenlerin, sivil toplum kuruluşlarına çöreklendikleri kentin adıdır Zonguldak.
Caddesinde en çok "başkan" gezen ve metrekareye en fazla "başkan" düşen kentin adıdır Zonguldak.
Evde sözü geçmeyen adamların sözünün geçtiği kentin adıdır Zonguldak.
Maske takmak için Kızılay, mont giymek için Türk Hava Kurumu Başkanı olunan kentin adıdır Zonguldak.
Suçluların güçlü olduğu kentin adıdır Zonguldak.
Zonguldaklının kendini gurbette hissettiği kentin adıdır Zonguldak.
Türkiye'de en kolay milletvekili olunan kentin adıdır Zonguldak.
Milletvekilinin ginseng sattığı kentin adıdır Zonguldak.
Etliye karışan bürokratların merkeze, sütlüye karışanların alt lige, etliye-sütlüye karışmayan bürokratların büyükşehirlere atandığı kentin adıdır Zonguldak.

Alkışlar Ordu Valisine...
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan'ın köşesinde okudum.
"Ordu Valisi Tuncay Sonel, il genelinde tespit ettirdiği 2 bin 112 yetim ve öksüz çocuğa birer mektup gönderip 'Özlemini çektiğin şey nedir?' sorusunu sormuş. Çocuklardan cevaplar yağmış. Çocuklar en çok; bilgisayar, bisiklet, telefon, tablet, genç odası, televizyon, çamaşır makinesi, oyuncak, gitar, kitap seti ve yavru köpek istemişler. Vali Sonel de hayırseverlerin katkılarıyla bu taleplerin her birini yerine getirmiş."
Muhteşem bir uygulama...
Zonguldak Valisi Mustafa Tutulmaz'dan da böyle bir etkinlik bekliyoruz.
İş dünyası, sivil toplum kuruluşları, belediyeler, bu işi hep birlikte çözebiliriz.
Bayram geçti!
Ama bir sonraki bayrama, belki 23 Nisan'a böyle bir etkinlikle gidebiliriz.

Kıssadan Hisse: Düğüm...
Üç kişi giyotinle idama mahkum olur.
Bunlardan biri papaz, biri hakim, biri de fizikçi...
İdam sehpasına ilk papaz çıkarılır. Başını giyotinin altına yerleştirir ve sorarlar:
- Son sözün nedir?
Der ki:
- Ben Allah'a inanıyorum, O beni kurtaracaktır. Allah... Allah... Allah...
Giyotini indirdiklerinde boynuna birkaç santim kala giyotin durur. Halk şaşırır ve hep bir ağızdan bağırır:
- Onu serbest bırakın. Allah, sözünü söylemiş ve onu korumuştur.
Böylece papaz, idam edilmekten kurtulur...
Sıra hakime gelir, Ona da sorarlar:
- Demek istediğin en son söz nedir?
Der ki:
- Ben papaz gibi Allah'a inanmıyorum. Ama adalete güveniyorum. Adalet... Adalet... Adalet...
Giyotini indirirler, giyotin hakimin de boynuna birkaç santim kala durur...
Bunun üzerine insanlar tekrar şaşırır ve bağırırlar:
- Adalet sözünü söyledi, onu serbest bırakın.
Böylece hakim de boynunun kesilmesinden kurtulur...
Sıra fizikçiye gelir.
- Son sözünü söyle....
Der ki:
- Ben ne Allah'a inanan bir papazım, ne de adalete güvenen bir hakimim. Bildiğim tek şey şudur: Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine engel oluyor.
Görevliler, giyotini kontrol edince, gerçekten de bir düğüm olduğunu görürler. Düğümü açıp tekrar bırakırlar, böylece fizikçinin başı bedeninden kopar. (Alıntıdır)

Hisse: Toplumdaki "düğümler" ve sorunlara işaret edip gerçekleri söylemenin acı sonuçları olabilir!
Gerçeği söylemeye cesareti olanlar, bedel ödemeyi göze almalıdır.