İnsanı rahatlatan, hafif, güzel şeyler yazmak istiyorum. İnsana güven ve neşe verecek, ferahlatacak olaylar içinde yaşayacaksın ki; bu mümkün olsun. Çok şükür halim vaktim kendime göre iyi. Fakat bencil olamadığımdan, bir de inancım gereği ülkemin hergün artan ve bitmek bilmeyecek sorunları beni karamsar yaptı. Günlük zevkiyle yaşayan, vurdumduymaz, egoist kişilere imreniyorum. &[#]8220;Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın&[#]8221;, &[#]8220;Ülkem yanmış yıkılmış vız gelir tırıs gider&[#]8221; mantığıyla yaşayanlara ne kadar imrensem günaha giriyorum, kabahatim oluyor. Alışkanlık işte gazete okuyacaksın, haberleri dinleyeceksin; tasalanmamak mümkün değil. Hani bazen kâbus görürsün, koşamazsın-kaçamazsın-uçamazsın; öyle olduk.


[*][*][*]


Yeni Çöp Dökme Alanı Sorumlusu Hasan Çöğendez Bey&[#]8217;le dertleşiyoruz. Onun da kendine göre, biri bitince biri başlayan dertleri var.


- Hüseyin Ağabey siz çocukken, gençken belediye bu çöp işini nasıl hallediyordu?


1940-50 yıllarını soruyor. Güldüm. Belediye&[#]8217;nin çöp diye bir derdi yoktu ki. Çünkü insanların dökecek çöpü olmazdı. Bir kere, yiyecekten giyecekten artan hiç bir şey yoktu. Karpuz kavun kabuklarını ineği olanlar toparlardı. Kasap artıklarını köpekleri yesin diye köylüler ve sokak köpekleri toplardı. Balık döküntülerini kediler hallederdi.


Naylon poşet ve pet yoktu. Kâğıt döküntüleri olan çöpleri de çöp katırları istasyondaki Devlet Demir Yolları&[#]8217;nın oradaki Ay Fırını&[#]8217;nın üzerindeki sahaya dökerler. Onlar orada çürür giderdi. Dereye komşu olanlar da çöplerini dereye döker, onlar da orada çürürdü.


İnşaat molozlarını, hafriyatlarını ufak Ford kamyonları veya katır kervanları, şehirde-mahallede neresi sahipsiz, boşsa oraya boşaltırlardı.


Kömür Şirketi ve resmi daireler çöplerini münasip bir yamaçtan denize döktürürdü. Çöpçüler belli başlı caddeleri yalap şalap süpürür, öbek öbek yapar; bunları da &[#]8216;mekkâre&[#]8217; denilen çöp toplama katırları toplardı.


İyice bir yağmurda veya kışın toz derdi kalmazdı. Kurum derdi vardı. İstasyon civarında veya şehir içinde oturanların kömür taşıyan ufak trenlerin kurumuna katlanması &[#]8216;ilahi&[#]8217; bir emirdi. Bu trenlerin kömür taşıyan vagonlarından akan veya dökülenleri de halk topladığından bir sorun olmazdı.


Çöplükteki sinek ordusu biz çocuklar için oradan gelip geçenken bir eğlence idi. Çöplüğe bir şeyler atınca sinek ordusunun havalanması ve sesiyle oynardık. &[#]8220;Belediye sinekle mücadele edecekmiş&[#]8221; sözünü hiç duymadık.


Belediye&[#]8217;nin çöpçülerinden Abdurrahman Çavuş, sokak köpeklerini tüfekle vururdu. Ben görmemek için kaçardım. Sivrisinek boldu. Evlerde, yatmadan önce yatağın tamamını yukarıdan etrafını açık bırakmayan ince cibinlikle örterdik. Ben yine de her sene yazın sıtma denen lanet bir hastalığa tutulurdum. On beş gün kadar sürerdi. Günün belli bir saatinde titreme ve kriz gelir, ter içinde üç-dört saat sürerdi. İlaç yok ki. Babam karaborsadan &[#]8216;Atebrin&[#]8217; diye bir hap bulursa, şiddetinde azalma olur. Esas ilacı &[#]8216;Kinin&[#]8217;miş, o da askere lazımmış.


Sarılık hastalığına tutulanların çoğunluğu çocuklar olurdu. Bu işi bilenlerce, hastanın dilinin altında bir yer kesilirdi. Oraya da sarımsak sürülür, hastalık böylece geçerdi. Ben de kesildim geçti.


Unutmadıklarımdan &[#]8220;tahtakurusu&[#]8221; denen ezilince çok pis kokan bir haşarattı. Gece uykuya dalınca insanları ısırarak, kanlarını emerlerdi. İlaç olmadığı için bunlardan kurtulmanın çaresi, yuvalandıkları yerlere kaynar sular dökmekti. Yazın yattığımız yerin etrafına ara vermeden dut yaprağı dizerdik ki, yaprağın dikenlerinden geçemezlerdi. Onlar, duvardan tavana tırmanır, uyuyan insanın üzerine tam isabet düşerlerdi.


Bu kadar mundar tek taraflı anlattım yeter.


[*][*][*]


&[#]8216;Bartın&[#]8217;a selam&[#]8217; yazımdan dolayı, hanım okuyucularımdan güzel sözler işittim. &[#]8220;Gene yaz&[#]8221; diye beni şımarttılar.


Zonguldak&[#]8217;tan Bartın&[#]8217;a gitmek için ya denizden çektirmeyle veya trenle Kokaksu&[#]8217;ya, oradan kamyon karoserinde veya otobüse benzer vasıtalarla gidilirdi. Tren Kokaksu&[#]8217;da durmak üzereyken insanlar, kompartımanların kapılarından ölümüne atlayışlarıyla çoluk çocuk eşyalarıyla atlarlar. Düşe kalka Bartın&[#]8217;a gidecek vasıtalarda yer bulmaya çalışırlardı. Bartın&[#]8217;dan Zonguldak&[#]8217;a gitmek için de kompartımanda yer bulabilmek için tersine yarış olurdu. O itiş-kakış, yazıyla anlatılmaz.


Kodamanlar için gar telefonlarıyla torpil yapılır. Her yerde yerleri ayrıdır. Yaz kış böyle.


Zonguldak&[#]8217;tan Kokaksu&[#]8217;ya ilk yolculuğumda trene ilk kez binmiştim. Çok büyük bir merakla kompartımanın camından dışarıya bakıyordum. Tünellere girdikçe heyecanlanıyordum. İçerisi dumanla doluyordu. Sonra aydınlığa çıkınca, telefon direkleri yol boyunca sanki tersine üzeremize çarpacakmış gibi geliyordu. Sürati bilmeyen gözlerim korkuyla bakıyordu.


Üzeri açık bir kamyonun karoserinin içinde, tıklım tıklım insanın arasında buldum kendimi. Sarsıla sarsıla, toz içinde gidiyoruz. Herkes yerde, bir şekilde oturmuş. Benim iki bacağım da birbirine bitişik. Şalvar giymiş dipdiri gömeç gibi bir köylü kadının bacakları arasında uzanmış - kımıldasak hemen yandakiler bizi sıkıştıracak- kadın bacaklarının yerini değiştirmiyor, epey gittikten sonra ben kıçımın acımasından kımıldamaya başladım. Kadın, yanındaki kadınlarla muhabbette. Benim huysuzluğumu fark eden kadın, &[#]8220;Ne oluya lan, ne gımıldayıp duruyon?. En eyce yerde gidiyon, büyüyünce anlasın&[#]8221; deyince kadınları bir gülme aldı.


Her &[#]8216;Galla Pazarı&[#]8217;na gidişimde aklıma gelir.


Eşimle bir yakınımıza kız istemeye gittim. Kızın sözünü aldıktan sonra şen şakrak pazara gittik. İkimiz de iki dirhem bir çekirdek. Bende laci elbise takım, kravat o biçim. Torbamız yok. Ben küfe satan bir adamdan gıcır gıcır, sırtta taşınan, kolçaklı bir küfeyi 7 Lira&[#]8217;ya satın aldım. Sırtıma vurdum. Eşim önde ben arkada, pazarda alışverişe başladık. Bir köylü kadın yanındaki kadınlara &[#]8220;Gız. Olunca böyle olacak. Küfeciy bile kendiye göre urbalı, gıravatlı olacak&[#]8221; dedi.


Bartınlıların içkicisi de, dindarı da meşhur. Üvey Teyzem Fevziye&[#]8217;nin bir damadı vardı. Allah rahmet etsin. Lakapları Sofular. Oğlu Makine Mühendisi Selim. Kızının biri, Selma Serbest Mimar, biri Selda üniversitede doçent. Aile &[#]8216;Sofular&[#]8217; diye tanınır ama sofulukla ilişkileri yok. Çağdaş takılıyorlar. Bizim Belediye Başkanı İsmail Bey&[#]8217;in de akrabaları. Baba Mustafa Çelikyay, Adliye&[#]8217;de Baş Katip idi. Mustafa beni akşam lokantaya, yemeğe getirdi. Bir şişe rakı istedi. Rakı geldi, Mustafa şişeyi kulağına getirdi, kapağını çevirdi, garsonu çağırdı. Şişeyi değiş dedi. Ben &[#]8220;Rakı sana küfür mü etti, niye geri yolladın?&[#]8221; dedim. &[#]8220;Dur sen, iyi bak&[#]8221; dedi. Yeni gelen rakıyı da kulağına yanaştırdı; &[#]8220;Tamam. Bu kalsın&[#]8221; dedi. Bana &[#]8220;Senin gibi çaylaklar bilmez. Şişe kapağını çevirince cartlayacak. Cartlamazsa bil ki o şişeden rakı alınmış, yerine çakılmayacak kadar su doldurulmuştur veya taklit rakıdır. Tekel rakısının cartlaması ayrıdır. Taklidinin cartlaması da ayrıdır. Öğren&[#]8221; dedi.


İnkumu&[#]8217;ndaki evleri tepenin dibinde. Üstü orman. Yemekte ısrar etti, içmedim. O zamanlar Almanyalılar doktorlara, avukatlara, &[#]8216;merhaba&[#]8217; dedikleri herkese pıtırak gibi viski ve sigara yağdırırlardı.


Gurbetçiler, viskiler getirmişler. Ben &[#]8220;Bir şişesini ver, birisine vereceğim&[#]8221; dedim. &[#]8220;Vermem&[#]8221; dedi, vermedi. O hafta arası İnkumu&[#]8217;na çok şiddetli yağmur yağmış. Hafta sonu yine İnkumu&[#]8217;na gittim. İnkumu&[#]8217;na inerken akşamları buram buram rakı ve ızgara kokusu yayılırdı. Bu sefer leş gibi bir içki kokusu, açık olan otomun camından içeri doldu. Mustafa&[#]8217;nın evine yaklaşınca koku kesifleşti.


Eve sel girmiş, sel ne var ne yok balkondan bahçeye dökmüş. Onlarca viski şişesinin hepsi kırılmış. Hiç sağlam şişe kalmamış. Mustafa yasta. Koku, bunların kokusu. Mustafa bana kızdı. &[#]8220;Gözün kaldı. Ondan sebep şişeler kırıldı&[#]8221; dedi.


Adamın ev eşyası, buzdolaplarına varıncaya kadar hepsi mahvolmuş, şişelere üzülüyor. Çok severdim. Candandık.


Allah&[#]8217;tan Rahmet diliyorum.


Anlattıklarımla okuyucumu oyalayabildimse ne mutlu bana.


Sağlık ve mutluluk içinde olmanıza dua ederim.