"Bazen fırtınalar iyi gelir insana, tekneyi biraz yıpratır ama güvertede hiç pislik bırakmaz."
Icarus'un bu sözünü çok severim.
Kimi zaman fırtına olduğumuz, kimi zaman da fırtınaya tutulduğumuz için pek sorun yaşamayız.
Meslek hayatımın 31 yılı hep fırtınalarla geçti.
Çok şükür gemiyi sağ-salim limana çekmeyi başardık.
Ama gözüm hala denizde...
Evimin-işyerimin hep denizi görmesi de bu yüzden.
Çok değerli bir büyüğüm, "Ben ufuk çizgisine bakarak büyüdüm" demişti...
Zonguldak'ın yüksekçe bir noktasındaki köyünde çocukluk günlerini anlatırken...
Benim köyüm de yüksekti.
Galiba evimizin de, işyerimizin de hep son katlarda olması bu yüzden.
Ben aslında başka bir şey anlatacaktım bugün size...
Konu nereden geldi; denize, eve, ofise?
Nedir bende bu mavi ve yeşil tutkusu?
Yıllar önce gönlümü kaptırdığım kadın, deniz kenarında otururken, "Senin gözlerin mavi mi?" diye sormuştu.
Ben gözlerimin rengini bilmeyecek kadar kendimde değildim.
"Bilmem" dedim.
"Bak bakalım bana" dedi.
Baktım...
"Şimdi yeşil oldu?" dedi.
Meğer denize bakınca mavi, yeşile bakınca yeşil oluyormuş benim gözlerim.
İşte o gün başlamıştım şiir yazmaya...
Denize bakınca mavi,
Ormana bakınca yeşil,
Sana bakınca sen olur gözlerim.
Ey sevgili...
Sanadır sözlerim...

Kafiyesiz-kıtasız şiir gibi...
Bana, "Neden şiir yazmıyorsun?" diyorlar.
Yazdığım 300 şiiri bir dosyaya koydum, damıtıyorum.
Ama 30 yıldır doğru dürüst şiir yazmıyorum.
Şiir, aşk işidir...
Şiir, şarap işidir...
Şiir, boş adam işidir...
Şiir, aklında sadece "yar" olanların yazabileceği bir şeydir...
Biz ise, öncelikle bu kentin sorunları, sonra işimizin bize yüklediği sorumlulukları aşmaya çalışırken; ne aşka, ne şaraba, ne şiire zaman bulabiliyoruz.
50'ye girdik!
Hayatın üçüncü çeyreğindeyiz!
Artık kentimizin yanı sıra kendimizi de düşünme vakti geliyor.
Şöyle küçük bir ev...
Az insan, çok huzur...
Toprağa daha yakın olmak...
Sabah kalkınca, siren sesi yerine kuş sesi duymak istiyor insan!
Çekip gidecek ikinci bir memleket olmayınca...
Bölge ve iklim değiştirecek imkan olmayınca...
İnsan daha bir seviyor doğduğu, doyduğu, yaşadığı yeri...
Bugünü böyle bitirelim isterseniz.
Kafiyesiz-kıtasız şiir gibi...

Kıssadan Hisse: Güneş ve Rüzgar...
Rüzgar ve güneş, hangisinin daha güçlü olduğu konusunda tartışıyorlardı. Yoldan geçen birinin elbiselerini çıkarmasını hangisi sağlarsa, onu galip ilan etmeye karar verdiler. İlk önce rüzgar denedi.
Fakat onun şiddetli esişleri, adamın elbiselerine biraz daha sıkı sarılmasına neden oldu ancak ve biraz daha sert esince, adam soğuktan rahatsız olarak fazladan bir atkı sardı boynuna... Sonunda rüzgar denemekten yoruldu ve adamı güneşe teslim etti. Güneş, önce yumuşak bir sıcaklıkla parladı, bu adamın paltosunu çıkarmasını sağladı. Sonra öylesine hararetle parladı ki, adam dayanamayıp soyundu ve en yakınındaki nehre yıkanmaya gitti.
İkna, güçten daha etkilidir.
(Ezop Masalları/M.Ö. VI. Yüzyıl)