İnsanoğlu fıtratı gereği mücadeleyi sever.
Sevmese de mücadele eder.
Hep daha fazlasını ister.
Çoğu zaman da başarılı olur.
Aksi takdirde tarihin akışındaki gelişme meydana gelmez.
Nelerden vazgeçer?
Her şeyden vazgeçer.
Öyle ki...
Özellikle son zamanlarda çok görüyoruz.
Uğuruna mücadele verdiği her şey...
Malı mülkü.
Ailesi.
Arkadaşları.
Dostları.
Yaşam şekli.
Hepsinden vazgeçer.
Geri adım başlarsa.
Durmak bilmez.
Alır eline bir silgi.
Teker teker silmeye başlar.
Beyninde, kalbinde onlarca mezar oluşur.
Bitmez...
En son sıra kendisine gelir.
Kendisinden de vazgeçer.
En hafifi kendini boşlar.
Hayatı akışına bırakır.
Umursamaz.
En kötüsü ise...
Emanet taşıdığı...
Kendisinin bildiği canından vazgeçer.
Ya bir çatıya çıkar.
Bırakır kendini boşluğa.
Ya ipte sallandırır kendini.
Ya da bir kurşun.
İlacı, jileti...
Vaz geçim gerçekleşmişse.
Gözü görmez kendisini.
Çoğu zaman bir mektubu...
Bir notu bile çok görür geride kalanlara.
Asıl soru şu...
İnsan niçin vazgeçer?
Mücadele etmek istemediklerinden değil.
Yorulduklarından değil.
Verdiği mücadelenin olumsuz sonuçlanacağından.
Başka bir şansı kalmadığını düşündüğünden.
Velhasılı...
İnsanoğlu hiçbir şeyin değişmeyeceğini anladığı an vazgeçer.
Onun için umutlu olmak gerekir.
Etrafımıza umut saçmak gerekir.
Umut aşılamak gerekir.
Kısacası...
Vazgeçmemek gerekir.
Bizim tarihimizde millet olarak dibe vuruşlarımız var.
Bir de çıkışlarımız var.
Tarih sayfalarından sıfırdan değil...
Dipten...
Çukurdan çıkmış insanların hayat hikayeleri var.
Günümüzde örnekleri var...
Yorulabiliriz.
Dibe vurabiliriz.
Zor zamanlar geçirebiliriz.
Ama her zaman bir umut vardır.
Belki eskisi gibi olmaz.
Dünümüzü...
Hatta bugünümüzü arayabiliriz.
Hatta bir daha bulamayabiliriz.
Ne olursa olsun...
Vazgeçmemek şart.
Umitvar olmak gerek.
Kalın sağlıcakla...