Bayram denince çocukluğumuzda çok daha mutlu olduğum aklıma geliyor. Ramazan-Kurban ayırmadan fakir ailemin bana aldıkları lastik ayakkabılar ve ketenli pantolonlar aklıma geliyor. Ayakkabıyı da -pantolonu da hep büyük alırlardı, büyüdükçe giysin diye. Bayram gününden çok önce koyardık başucumuza yalın ayak ve kıçı açık gezsek de giymezdik bayramlıklarımızı.

Bayram önceleri ölmüş yakınlarımız en fazla bayramlarda üzerdi bizi. Buruk olurduk, bazı şeyler boğazlarımıza düğümlenirdi. Askerde olan ağabeylerimiz de üzerdi bizi, bayramlarda ayrılık acısı yüreğimize inerdi. Bir sesini olsa duya bileyim diyebilecek kadar hızlı iletişim araçları da yoktu, o zaman.

Hapiste yakınları olanlarda açık görüş için geceden giderlerdi hapishane önüne, erkenden sıra kapıp gün bitmeden ikinci defa görüş yapabilmek için.

Tabi ki; birde bayramda evde olamamanın acısını da bilmek lazım, çocukların baba, anne açısı ve hasreti çektiği yerde elbette ki bunun bir de karşıtı olacak, bayramlarda çocuklarına kavuşamayan, çocuklarıyla birlikte olamayan anne, babaları da düşünmek lazım. Tabii ki sadece düşünmek acıyı yansıtmaz, yaşamak lazım diyeceğim ama Allah kimseye bu acıyı yaşatmasın demek daha iyi bir dilek olur diye aklımdan geçiriyorum.

Ben madende çalıştığım zaman bazen bayram çalışması da yapardım, iyi de olurdu bir gün çalıştığımız zaman üç yevmiye sayarlardı. Çocuklarımıza paramızın yettiği kadar iyi şeyler almaya da çalışırdık o zamanlar. Özellikle kutsal bayramlarda az ama çok ikramiyemizi verirlerdi. Mutluyduk da yani. Paramızda olurdu kurbanda keserdik.

12 Eylülden sonra üç yıl boyunca annemden, eşimden ağabeylerimden, yengelerimden ve çocuklarımdan da ayrı kaldım. Ayrılık acısı bayramlarda daha fazla vurur, insanın yüreğine. Anacığımın çırpınışları aklıma geliyor hep hapis boyunca her türlü hava şartlarında hiçbir duruşmamı ve görüş günümü kaçırmadı. Her bayramda çocuklarımla iki görüş yapabilmek için çırpınır dururdu tel örgünün önünde. Annem ne çektiyse benim solculuğumdan çekti.

Bunlar benim yaşadığım ve anlatmaya çalıştığım kutsal bayramlar. Oysa yazımın başlığı bir asırlık zaman dilimini yansıtıyor.
Geriye doğru gitmek istedim büyük babam, onun babası, onun da büyük babası derken taşkömürüne ilk kazmanın vurulduğu zamanlara kadar indim. Özellikle 1865 yılından sonra bir köyün 13 ile 50 yaş arasındaki erkekleri bir yılda ancak 7 gün birlikte olabiliyorlardı, 3 gün ramazan, 4 gün kurban bayramlarında. Tabii ki bir de kara ve tren yolu yapıldıktan sonra madende ölen yakınlarının cenazesini köye götürme şansına erişenler karşı guruptaki arkadaşlarını görme şansına sahip olabiliyordu. Tabii ki bu normal koşullarda. Her bayramda iş yerleri tatil olmuyor. Bir anne hem oğlunu hem kocasını hem de babasını bekliyor bayram günleri tabii ki daha yaşlı kadınlar kocasını, oğlunu ve torununu bekliyor. 13 yaşında çocukları, kocaları, babaları madenden sapasağlam dönebilirlerse tabii ki. Şimdi onların isimleri yazılı anıta bile sahip çıkamayacak kadar acizleştiler onları kaçınılmaz nedenlerle (!) öldürenler. Şimdi pislik yuvası gibi olan anıtta isimleri bulunan maden şehitleri TTK Genel Müdürünün ve GMİS Genel Başkanının, sağ uçta yazılı olanlarda, Hükümetten ortağı olan inşaat şirketinde (!) çalışırken onları "güzel öldüren" patronlarının yüzüne bakıyorlar şimdi. Öldürdüklerinin isimlerine dahi sahip çıkamayanlar ne işçiye ne de Zonguldak'a sahip çıkarlar. Zaten mal meydanda akıllarını parayla ve talanla bozmuşlar, yalandan yere namaz kılıp terfi etmek için tarikatlara üye olmak yetmiyor tabi ki. O nedenle kimseden bir şey beklemeden GMİS bu anıtı himayesine almalı. Fazlaca masrafı da olmaz sanıyorum. İşçi Sınıfı Şehitleri ve Zonguldak adına bunu yapmalı. Aynı zamanda var oluş nedenlerinden birisidir de bu görev. Özel sektör madencilikte ve hatta kaçak ocaklarda! ölenlerinde isimlerini yazmalı ki, sahipsiz işçinin ne olup olmadığını en iyi şekilde anlatabilmeli. Birilerinin yüzü kızarmalı her şeye rağmen onların ekmeğini kısıtladıkları için.
1840 ile 1865 arası yakın köylerden gelenler serbestçe gelip çalışmışlar, yani bayramlarda bir dertleri yokmuş. Asıl zalimlik 1865 yılında yürürlüğe giren Dilaver Paşanın zorla çalıştırma nizamnamesiyle başlamış. 13 ile 50 Yaş arası erkeklerden sağlam olanlar madende 12 günlük guruplarla zorla çalıştırılmaya başlamış.
Tabii ki Müslüman olan ülkede de kutsal bayramlar nizamnamenin 56. maddesinde yazılmış. 56'ncı maddede sadece dini bayramlarda tatil olduğu ve vakit namazlarının mahallinde, cuma namazlarının en yakın mescitte kılınmasından sonra tekrar çalışılacağı belirtilmektedir. Gayri Müslimler için de, Pazar günleri icra-i ayin ettikten sonra çalışmaya devam etmeleri ve Paskalyalarda tatil edecekleri belirtiliyor.

Kutsal Bayramlarla ilgili yazışmaları karıştırınca içim burkuldu, bizden önceki Taşkömürü maden işçilerinin neler çektiğini öğrenince. Kutsal Bayramlarda Osmanlı Padişahlarının Halife olduğu bir dönemde olmaz böyle bir şey diyorsun ama "sermayenin dini imanı olmaz" demiş bilge insanlardan birisi. Havzada her firarda zaptiye mahsusa olduğu gibi bayramda köylerine gidenleri de aynı yöntemle madende çalıştırmak için geri getirmişler. Yazışmaları art arda koysam da anlaşılacak nitelikteler.

Ereğli Kaymakamlığına: Kurban bayramında köylerine gönderilen işçiler gelmediğinden acilen zabıta ile sevkleri. 16 Ocak 1876 Devrek Müdürlüğüne: Bayramda kiracılar madene gelmekten kaçacakları için, nakliyata duracağından, çalışan kiracı ramazanın 12'nci gününden 26'ncı gününe kadar çalıştırarak, 2. postayı da şimdi sevk edip, bayrama kadar çalıştırmakla hem işler yoluna girip, bayramı köyde geçirecek olan kiracılarda hoşnut olacağından kiracıların şimdi sevkleri arz olunur. 6 Ağustos 1878 Bolu ve Kastamonu Vilayeti Mutasarrıflığına: Ramazanın 15 inden sonra beher postası 110 hayvandan Alaplı kiracının geçici olarak iki postası 220 hayvanın birden sevkiyle Ramazanın 25 ine kadar kömür çektirilerek, Bayramın beşinci gününe kadar tatil verilip, hem nakliyattan bayram münasebetiyle kayıp edilmemesi hem de kiracının dağılmaması usulü konularak, her tarafta gereken yapılmış ise de iki postanın 220 hayvanına karşı, Alaplı'nın 60 hayvanı ancak gönderilebilmiş ve yalnız bir postadan 50 hayvan noksan geldiği beyan olunur. 10 Eylül 1878

Bartın ve Ereğli Kaymakamlığıyla, Devrek Müdürlüğüne, Telgraf:
Bayram münasebetiyle amale, kiracı ve direkçi madenlerden tamamıyla çekilmiştir. Bunların postaları gereği, tümden madenlere sevkleri çok acil şekilde gerekli olduğundan, sevk memurlarıyla icabı kadar zaptiye ve memur görevlendirilerek amele, kiracı ve direkçilerin sevkleri babında. 19 Eylül 1878

Bolu'da Maden Kasabı Hacı Hüseyin'e Telgraf: Askerin acınacak durumu.
1 Kasım 1879 Bir buçuk seneden beri askere maaş verilmemiş ve bir takım çoluk çocuk sahibi asker ve zabıtanın bir sene parasız nasıl yaşadığını biliyor musunuz. Çoluk çocuk sahiplerine birer miktar bayram harçlığı vermek üzere 50 bin kuruşu eğer ki Mutasarrıf Bey tesviye edemezse madenleri tatil edip askerin der saadete aldırılmasını makamı aliye ye arz etmek gereklidir. 2 Kasım 1879

Ereğli, Bartın, Zonguldak Kaymakamlarına:
Bayramı şerif münasebetiyle şirketi Osmaniye Ocaklarına mürettep amale köylerine gitmiştir. Amelelerin bayramın dördüncü günü mutlaka ocaklara sevklerinin yapılması hakkında. 12 Kasım 1905
Bayram maaşları: Bayram maaşlarının acele ödenmesi babında. 13 Kasım 1905

Ramazan ve bayram öncesi yarım maaş tutarında bir ücretin önceden ödenmesi:

Bazı madencilerce Bayram ve Ramazan münasebetiyle ay nihayet bulmadan yarım maaş verilmekte olduğu haber vermesiyle aylık tamamen hak edilmeden ve izin almadan yarım maaş verilemesi mevzuata uygun olmadığı Maliye Nezaret Celilesi'nden bildirilmiş olmakla ona göre muamele olunması beyan olunur 6 Mart 1908
Rombaki ocağından bayram için firar edenlerin listelerinin takdimine dair.
İhsaniye Ocağına yazılı Çay ve Adatepe köylerine amelelerinde bayram münasebetiyle firar ettiklerine dair.
Sarıcazadeler ocaklarına yazılı 15 neferin Bayram için firar ettiklerine dair. 29 Eylül 333

Eylül ayı zarfında 15 günü mevkilerinde ikmal etmiş askerin 70 amelenin terhis ve bayram nedeniyle 15 günlük görevlerini ikmal etmeden köylerine firar ettiğine dair. 30 Eylül 333
167 Numaralı ocağa mürettep Ebegümeci köyünden iki nefer amelenin de firar ettiklerinden tutuklanarak iş yerlerine sevki. 1 Ekim 1917

İşlerin öneminden dolayı vazifelerinden bir gün bile ayrılmak caiz olmadığını ancak müsait bir zaman olan bayramda avdet ve izinlerinin müsait olacağı. 30 Temmuz 1919

Bayramda köylerine gidecek ameleye jandarma refakat etmesine dair. 10 Mayıs 1923

Mevkiiniz ocaklarındaki alacaklı amelenin alacaklarını bayram ertesine kadar kayıt ettirmeleri lüzumuna.14 Mart 1935

Havzada daimi çalışan işçiler için 1923 yılında yapılan İzmir İktisat Kongresinden sonra hafta tatili yürürlüğe girdi. Guruplu çalışan maden işçileri için 1965 yılı Mart direnişine kadar hafta tatilsiz çalışmak sürüp gitti.

Bu yazı bayram gazetesinde yayınlanmak üzere hazırlandı. Buruk bir yazıda olabilir ama anlatmak istediğimi anlayanlar mutlaka vardır. En başta da maden de vefat edipte bu bayramı ilk defa baba, koca ve evlat acısıyla karşılayacaklar tabi ki daha çok anlayacaklar. Ama asıl bir şeyler anlaması gerekenlerse ise işçiye ve onların geride bıraktıklarına karşı vicdansız ve gayri insani davranış içinde olanlardır.
Tüm insanların bayramlarını kutlarken, zulümsüz bir dünya dilerim.

Erol Çatma
Zonguldak Nostalji