Celal Bayar'ın:"...Ve o kömür sanayii üzerinde atılan adımın ilk mümessili (temsilcisi), ilk pişdarı (öncüsü) bu gördüğünüz fabrikadır" sözleriyle 6 Ekim 1935 tarihinde açılışı yapılan ve inadına tek başına ayakta duran, Cumhuriyet'in ilk kok bacasına sordum:

- Neden boynunu büktün?

Gülerek, "kentin nabzını yokluyorum" diye cevapladı sorumu. O da bana sordu: "Neden kimse konuşmuyor? Neden bazıları bana bakıyor ama göz göze gelemiyorum?" Yıkılmak üzere olan yaşlı baca: "Adımdan da anlaşıldığı gibi ben bu kok tesisinin hava deliğiyim. O koca tesisten geriye bir tek ben kaldım. 20 yıldır tek başına yaşam mücadelesi veriyorum. Ben de 75'i aştım, kamburum çıktı." Herkes gibi, şöyle bir bakıp yoluma devam edeceğimi sanmış olmalı ki; "Dur gitme, beni dinle. Yok olup gitmeden önce, sana benim fabrikamda Zonguldak kömüründen neler üretilirdi anlatayım. Anlattıklarımı, sizin Google'da bulamazsınız" dedi.

Kömürün, kapalı bir yerde kuru kuruya taktirinden (damıtılmasından) sırasıyla: Havagazı (Hidrojen, metan, karbonmonoksit, doymamış hidrokarbonlar, karbondioksit ve azot), Katran (Muhtelif cins hidrokarbonlar, fenoller, naftalin, antresan), Gaz suyu (Amonyak, kükürtlü hidrojen, siyanür asidi vs.) ve sonra da Kok çıktığını, yani geri kalan kısmın kok olduğunu söyledi. Bunları anlatırken, bir yandan da, buruşmuş elleriyle anlattıklarına anlam kazandıran kömür türevlerini gösteren ağacı çiziyordu.

Baca: "15 Ağustos 1934'te Başbakan İsmet İnönü ve İktisat Bakanı Celal Bayar tarafından atıldı tesislerimin temelim. Koppers (Alman) firması tarafından yapıldım" dedi. "Benim Fabrikamda; 1.000 kg kömürden 760 kg kok, 40 kg katran, 10 kg benzol, 300 m3 havagazı elde edilirdi" diye ekledi.

Kömürden, %4-5 oranında elde edilen katran damıtılarak içinde bulunan muhtelif maddelerin kaynama noktalarının farkından yararlanılarak bu maddelerin birbirinden ayrıldığını belirtti. Sözlerine şöyle devam etti: "Katranın damıtılmasından hafif yağ (benzol, tuluen, diğer hidrokarbonlar), orta yağ (fenoller, kreozoller, naftalin, diğer hidrokarbonlar), ağır yağ (naftalın, ağır fenoller, hidrokarbonlar), antrasen yağı (antrasen, fenantren, hidrokarbonlar) elde edilir. Bunlardan geriye kalan kısım da karbon ve ağır yağları bünyesinde bulunduran zift'tir."

"Ben sana Kok Fabrikası tesisleri hakkında da bilgi vereyim" dedi ve şu bilgiyi verdi: "Fabrikada yan yana dizilmiş bir batarya şeklinde 20 adet kok fırını mevcuttu. Bu fırınların her biri 10 ton kömür almaktaydı. Genişliği 35 cm. uzunluğu 12 m. yüksekliği 4 m. olan fırınların sağ ve solunda ısıtma kamaraları mevcuttu. Fırın ve ısıtma kamaraları yüksek sühunete (ısıya) mütehammil (dayanıklı) ateş tuğlasından yapılmıştı. Her fırının ön ve akasından iki kapağı vardı. Fırınlar özel tertibat (düzenek) ile doldurulurdu. Doldurulduktan 19 saat 30 dakika sonra kok oluşurdu. Bu arada havagazı, katran gibi uçucu maddeler gaz halinde yüksek ısıyla özel bir baca aracılığıyla geniş bir boruda toplanırdı. Burada soğuk su yardımıyla 70-80 dereceye kadar soğutulur, katran mayi (sıvı) haline geçer ve depoya akardı. Diğer maddelerde soğutulmaya devam edildikçe sıvı haline gelir ve özel depolarda toplanırdı. Havagazı, borulardan tulumbalarla emilir ve yıkama işlemine alınırdı. Yıkama sonucunda gazın içindeki yanıcı maddeler temizlenmiş olurdu. Kulelerden çıkan gaz, gazometrelere toplanarak kullanılacak yere sevk edilirdi."

Uzun yıllar tek başına ayakta durma çabası nedeniyle yorgun, asıl tesislerin yıkılıp yok olmasından üzüntülüydü. "Gidin bakın Almanya'daki emsallerine" dedi üzüntüyle..."Üzülme.

Cumhuriyeti kuranlar seni üzülmesin diye Üzülmez'e kormuşlar" dedim. Boş bir teselliydi benimki. En çok dikkatimi çeken konu ise, teknik terimlerin ve yabacı sözcüklerin öz Türkçe karşılıklarını da bana vermiş olmasıydı. "Kömürün burada yaşayanları doyurduğu yılların özelliği bu" dedi.

"Naftalin gibi beyazlamış sakalın" dedim. "Naftalin dedin de aklıma geldi, son olarak sana, naftalini nasıl üretirdim onu da anlatayım" dedi ve şunları anlattı: "Orta yağlarda bulunan % 20-30 arasındaki naftalin, büyük tavalarda kendi haline bırakılarak billurlaştırılırdı. Yağından ayrılan bu naftaline ham naftalin denirdi. Ham naftalin santrifüjden geçirilerek içindeki yağın büyük bir kısmından kurtarılırdı. En son kalan yağ da kuvvetli bir presleme sonunda çıkarılırdı. Sıkışma sonucunda kalıp haline gelen naftalin, renginin açılması ve son tasfiyenin yapılması için bir kazan içinde eritilirdi. Çıkan buharlar kapalı bir oda içinde tekrar sulpleştierilerek (katılaştırılarak) kar gibi beyaz saf naftalin elde edilirdi."

Söz verdim ona:

- Anlattıklarını ileteceğim hem insanlığa hem de aferistlere...

O da bana:"Ben de yakında düşerim Zonguldak'ın kara toprağına! Siz bana kalbinizde bir yer vermediniz ama bilirim bu kara nesne bana kucak açacak, beni doyasıya kara bağrına basacak." Öfkeyle: silemeyecekler varlığımı" dedi.

Konuşan bacadan üzüntüyle ayrıldıktan sonra Naftalini sorunca Google'a, şu bilgiyi verdi bana: "1819'da ilk defa kömür katranından elde edilen naftalin; maden kömürü katranının fraksiyonlu destilasyonundan (saflaştırılmasından) elde edilen, özel kokulu, beyaz, 1.158 yoğunluğunda, 80°c' de ergiyen, 218°c' de kaynayan, suda ergimeyen, alkol, benzol ve eterde kolaylıkla eriyen antiseptik bir hidrokarbondur. Naftalin (C10H8) günümüzde, petrolün katalizör yardımı ile parçalanmasından elde edilmektedir..."

Editör: Pusula Gazetesi