Sinemaların revaçta olduğu dönemlerdir 1960'lı,1970`lı yıllar.
Fakat yeni yeni de televizyonlar çıkmaya başlamıştı.
Öyle her yerde televizyon olmadığı içinde aile çay bahçeleri televizyon seyretme mekanları olmuştu.
Zonguldak'ta ise istasyon kenarında kurulan cay bahçelerinden bazıları da buna vesile olmuştur.
Çatalağzı'nda Aile Çay Bahçesi'nde 1970'li yılarda çocukluk yılarımda ilk defa gördüğüm televizyon aklımdan çıkmaz.
Siyah beyaz televizyonlar o kadar merakla takip ediliyordu ki, bu çay bahçeleri tüm halkı buraya çekebiliyordu.
Televizyon markaları bile aklımızda halen; Grundig, Schap Lorens bizim ilk öğrendiğimiz yabancı kelimelerdi.
Çekirdek alıp gittiğimiz bu çay bahçeleri aynı zamanda ilk gazozlarımızı içtiğimiz yerlerdi. Gazoz kokan büfesi ile yeşillikleri arasına konulmuş masaları, tren sesinin gürültüsü arasında, sesini duymak için kulak kabarttığımız televizyonlar bir kasanın içinde tutulurdu.
Tahta sandalyeleri hiç rahat olmasa da sanki kauçuk koltuklarda oturuyor hissi verirdi bize.
Kırmızı ve sarı renkli limonata makinaları büfenin önünde çalkalana dursun, içindekinin buz gibi olduğu hissine kapılıyorduk. Ayran makinada sürekli çalkalanıyordu. Bir gazoz açacağının sesi tüm çocukluğumuzun en güzel melodisiydi sanki.
Televizyon, hayatımız boyunca sadece burada görüp göreceğimiz bir şeymiş gibi açılış saatini beklerken; aslında televizyonla giren yeni aile kültürü de yavaş yavaş şekilleniyordu. Zira siyah beyaz ekranda TRT yazısı açılıncaya kadar gözlerimiz o televizyonda kalırken, o aile sohbetleri yavaş yavaş kesilmeye başlıyordu.
Mahallede herkes oradaydı. Yan masada tıpkı mahallede olduğu gibi komşu aileler otururdu. Gündüzleri balkondan balkona yapılan sohbetler, bu sefer masadan masaya atılan sohbetlere dönüşüyordu. Birbirlerine, evde yapılan dolmalar, pastalar, böreklerden ikram ediliyordu. Almak istemeyenlere, "Göz hakkı, olur mu al! Hatırım kalır" gibi cümleler sarf ediliyordu
Öyle bugünkü gibi, durumdan istifade edip evlerin boş olduğunu hesaplayan hırsızlarda yoktu ki; mahalleli komple bu bahçelere geliyor, aklı fikride evde kalmıyordu.
Televizyonun bir diğer adi da "gevur icadı" idi. Gevur icadı dense de hayatımıza çoktan girmişti bile.
TRT`nin akşam 18.00`da istiklal marşı ile açılıp saat 00.01 itibari ile istiklal Marşı ile kapandığı yılarda, Çatalağzı`ndan, Karabük tarafına giden en son tren vardı. Zonguldak`tan 00.40`da kalktığı için bu trene 0.40 treni deniliyordu, Çatalağzı'ndan geçen bu tren gecenin bitiğinin de adeta habercisiydi.
1974 yılında Almanya`da yaşayan dayım bize "Schap Lorens" marka bir televizyon getirdiğinde artık o çay bahçesi bizim ev olmuştu. Aksamları tüm mahalle bizim evde toplanır üstelikte bu kimseyi rahatsız etmezdi. İnanın hiç bir rahatsızlık duymadan annem hizmet ederdi gelenlere. Gece 04.00`da biz yorgan altından kafamızı çıkartıp seyrettiğimiz, Muhammet Ali'nin boks maçında eve halen misafirler geliyordu. Uyku sersemi ile seyrettiğim o görüntüler halen aklımdadır. Sonra bir bir üstüne kanallar eklenerek sıradan makinalara dönüştü televizyonlar ve bugün dev ekranların kurulduğu evlerde halen başköşesinde yer alıyor.

Bu vesile ile Zonguldak İstasyonu'nda yıllardır. Büfe ve Çay Bahçesi işletmecisi olan Dinçer Abi'yi rahmetle anıyorum. Kendisini babamın TCDD'deki mesleği dolayısı ile istasyondan hatırlıyordum ama asıl 1997'de Basketbol Antrenörlük kursunda Ankara'da tanıdım onu. Beraber Ankara'da antrenörlük kursuna gitmiş ve GMİS'in Balgat`ta ki misafirhanesinde 20 gün kalmıştık. Kendisi de zaten TTK`nın Zonguldak Lavuar`ında çalışıyordu. Dinçer Hocayı bu basketbol aşkı ve sosyal faaliyetlerin uğruna bir trafik kazasında kaybettik. Zonguldak gençlerine çok emeği vardır. Allah Rahmet Eylesin.

Fotoğraf:
Çatalağzı İstasyon Çay Bahçesi 1970`li yıllar. Zamanın Gar Müdürü rahmetli İrfan Tezcan ve ailesi.

Alıntı: Hayati YILMAZ

Editör: Pusula Gazetesi