Altmışlı yıllarda Türkiye İkinci Liginde şampiyonluk mücadelesi veren Zonguldakspor'un yıldız futbolcusu olarak memleketinde tanınan ve sevilen bir isimdi Halil Güngördü. Eskişehirspor teknik direktörü Abdullah Gegiç'in onu ısrarla istemesi sonrası, "Kırmızı Şimşeklere" transfer olduktan sonra bütün Türkiye'de tanındı. Aynı yıllarda oynayan ünlü İtalyan futbolcu Riva'ya benzetilen fiziğinden ötürü "Riva Halil" lakabıyla anıldı. Es-Es'in fırtına gibi estiği yıllarda bir Türkiye Kupası ve bir Cumhurbaşkanlığı Kupası sevinci yaşayan Güngördü, Zonguldakspor'a dönüp orada da İkinci Lig şampiyonluğunun kazanılmasında büyük pay sahibi oldu. Söyleşimizde, futbolculuk hayatını anlatmadan önce çocukluk ve gençlik yıllarının Zonguldak'ından ilginç ayrıntılar da verdi. İşte Halil Güngördü'nün anlatımıyla o yıllar: "Annem ve babam Üsküp Kalkandere'de doğup İstanbul'a gelmişler. Sonra, daha önce gelen akrabaları gibi Adapazarı'na yerleşmişler. Ben 1943'te Adapazarı'nda doğdum. İki yaşlarındayken maden davasına Zonguldak'a yerleşmişiz. Kilimli ve diğer bölgelerde Ereğli Kömür İşletmeleri'nin evleri vardı. O lojmanlarda oturuyorduk. İki kız, iki erkek toplam dört kardeşiz. Benden küçük iki kardeşim Zonguldak'ta doğdu. O zamanlar Zonguldak'ta kömür işletmeciliği çok geçerli. Fransızlar, İtalyanlar çalıştırıyor işletmeleri. Madende çalışan insanlara ihtiyaç olduğu için onlar askere de gitmiyor. Tabii babam o zaman Zonguldak'ı tercih ediyor."

ZONGULDAK'TA SPORUN GEÇMİŞİ ÇOK ESKİYE DAYANIR

"Çocukluğum Zonguldak'ta geçti. İlk top oynamaya mahalle arasında başladım. Zonguldak'ta yapacak çok fazla bir şey yok. Fransızlar oraya spor aktiviteleri de getirmiş beraberinde. Kilimli, Üzülmez, Çaydamar, Merkez takımları kurmuşlar. Ben kramponlu futbol ayakkabısını sekiz-dokuz yaşlarındayken gördüm. Gemiler gelirdi. Ocakta göçüklere mani olan en iyi kütük çam ağacındandı çünkü çat diye kırılmıyor, yavaş yavaş çatırdıyor. O sesler çalışanları uyarıyor. Çam direkleri Finlandiya'dan, İsveç'ten gelirdi. Gemiciler çıktıkları yerde top oynuyorlar. Formaları var, ayakkabıları var. O zaman işte kramponlu ayakkabıyı, formayı o gemicilerde gördüm ilk kez. Fransızlar ocak açarken çıkardıkları kayalarla denizi doldurup saha yapmışlar. Ama her yerde saha var. Kozlu'da, Kilimli'de, Üzülmez'de, Gelik'te, kısacası her bölgeye saha yapmışlar. Takımlar kurmuş, şilt müsabakaları yaptırmışlar. Bu takımların oyuncuları çoğunlukla Türk. Yabancı gemiciler karaya çıktıkları zaman bu takımlarla maç yapıyorlar. O yüzden Zonguldak'ta sporun geçmişi çok eskiye dayanır."

Halil Güngördü'nün gençlik yıllarında Kilimli

"Mesela tenis kortları eskiden İstanbul, Ankara ve İzmir dışında başka bir yerde bulunmazdı. Zonguldak simsiyah kömür memleketi ama orada da tenis kortları vardı. Altı yedi yaşındaydım, beyaz forma ve şortla tenis oynayan yabancıları görüyordum. Zannediyorum Hırvat komşularımız vardı. Onların Danilo diye bir oğlu vardı. Onlar oynar, biz seyrederdik. Musiribo vardı, Yugoslav asıllı. Ama hangisinin Hırvat, hangisinin Sırp olduğunu bilmiyorum. Eskiden hepsine Yugoslav derdik. Öyle iyi insanlardı ki. Şef poryon derlerdi onlara, herhalde şefin de bir üstü oluyordu. Bütün tenis kortlarını onlar kurmuştu. Denizin kenarında gemi güvertesi gibi bir dinlenme yeri yapmışlardı. Deniz Kulübü derdik oraya, o kadar mı güzel yapılır. Zonguldak'ta kömür çıkıyor ama onunla birlikte taş ve toprak da çıkıyor. Onları küçük vagonlarla denize döküyorlar. O yüzden sahilimiz siyahtı."

KÖMÜRSPOR'DA BABAM KADAR MAAŞ ALIYORDUM

"Babam top oynamama çok kızardı. Kilimli'de otururken yabancıların yaptığı o sahada büyüklerle antrenmana çıkardık. Ben 15-16 yaşındayken Kilimlispor genç takımında oynuyordum. Bir gün Bartın'a gidecektik. O zaman trenle gidiyoruz. Sabahleyin erkenden kalktım, ayakkabılarımı alıp trene gittim. Sabah babam kalkınca bakıyor ki ben yokum. Geldi beni trenden indirdi. Ayrıca babaannem top oynamak günah derdi. Sonradan ben futbol oynamaya başlayınca, babam ayakkabılarımı getirmeye başladı! Kilimlispor'dan sonra birkaç ay Işıkspor'da antrenmana çıktım. O zaman Çelikel Lisesi'nde okuyordum. Kömürspor'un antrenörü Selahattin Tetik vardı, gençliğinde atletizm yapmış. Selahattin Tetik beni Kömürspor'a aldı. Türkiye'nin o zaman en zengin takımlarındandı. Her işçiden - tam bilmiyorum ama - galiba 1 lira kesiliyordu. Çoğu kulübün tesisi yokken, Kömürspor'un tesisi, yatakhanesi, yemekhanesi vardı. Futbolcular hep orada kamp yapardı. Kömürspor'da babam kadar maaş alıyordum. İnanır mısın, antrenman parası vardı. İdmana çıktın mı 5 lira filan para verirdi adamlar teşvik etmek için. Salı-Perşembe-Cuma - haftada üç gün antrenman vardı. Takımlar o zaman hep haftada iki idman yapardı."

Halil Güngördü (sağda oturan) mahalle arkadaşlarıyla

MOLNAR BİZE ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ

Halil Güngördü'nün futbol hayatının az bilinen ayrıntılarından biri, Zonguldakspor'da tanınmadan önce Altınordu'da forma giymesidir. İzmir ekibinde kimse onu fark etmemiş olmalı ki, askere gittiği zaman onu Altınordu'ya transfer etmeye kalkmışlar! "İki sene Kömürspor'da oynadıktan sonra Altınordu'ya geçtim. Selahattin Tetik bir ara Altınordu'da antrenörlük yapmış. Bana 'Altınordu'ya gider misin?' diye sordu. Ben Zonguldak dışına hiç çıkmamıştım o güne kadar. Evden müsaade aldık, böylece İzmir'e gittim, 1962 senesinde. Daha 19 yaşındaydım. Hocamız Lütfü Atamer'di, o da atletizm yapmış. Çok zayıf ve kuvvetsizdim. İzmir çok sıcaktı. Ben sıcağa tahammül edemedim ve oynayamadım. Hocama Zonguldak'a dönmek istediğimi söyledim. Çok seviyordu beni ama oynama şansım yok. 'İyi yaparsın Halil,' dedi. Lisansım orada, oynayamayınca askere gitmek için müracaat ettim. Denizli'de Karagücü'nde oynamaya başladım ve iyi oynuyordum. Türkiye Kupasında Kütahyaspor'u, Beylerbeyi'ni, İstanbulspor'u eledik. Tam terhis olduğum sırada Fenerbahçe çıktı kupada fakat ben oynayamadım."

1965-66 sezonunda Türkiye Kupası'nda başarılı sonuçlar alan Denizli Karagücü oyuncuları, komutanları Vecihi Akın tarafından kutlanıyor. Futbolcular soldan itibaren: Samsunsporlu Acun, Davutpaşalı İbrahim, Özcan Oal, Bursasporlu Cemil, Samsunsporlu Mustafa, Galatasaraylı Benan, Halil Güngördü ve Mersin İdman Yurdu'ndan İhsan.
(Özcan Oal - Yeşil Sahalarda 15 Yıl)

Türkiye Kupası'nda Denizli Karagücü - Muhafızgücü maçı.

"O sırada Altınordu yeni oyuncu için seçmeler yapıyormuş. Beni de takibe almışlar, Denizli'de Halil diye bir oyuncu var. Bir bakıyorlar ki, kendi futbolcuları! Lisansım orada. Üstelik bana her ay 50 lira mı ne para gönderiyorlar ki, o zaman çok iyi para. 1966'da terhis oldum ve tekrar Altınordu'da oynamaya başladım. Birinci ligdeyken askere gitmiştim, döndüğümde takım ikinci ligde oynuyordu. O sezon şampiyon olduk. Eskişehirspor'la beraber birinci lige çıktık. Altınordu'da WM sistemiyle oynuyorduk. Ben de sağ açık ve santrfor oynuyordum. Molnar antrenörümüz olduğu zaman bize çok şey öğretti."

965-66 sezonu İkinci Lig Yükselme Grubu'nda oynanan Altınordu-Bursaspor (2-0) maçı.
Halil takımının ikinci golünü atıyor. (Yeni Asır)

Altınordulu futbolculardan bir grup, Antalyaspor maçına gittikleri zaman Konyaaltı'nda. Üstte ortada, geçen yıl kaybettiğimiz santrfor Yılmaz Dinçer. Altta ortada Halil Güngördü. Sağda Coşkun Çetintaş (Nehir Çetintaş'ın abisi).

ZONGULDAK'A DÖNÜŞ

Halil Güngördü birinci lige yükselen Altınordu yerine, yeni kurulan ve ikinci ligde mücadele edecek olan memleketinin takımını tercih etmiş. Böylece 1966-70 arasında, dört sezon sürecek ilk Zonguldakspor macerası başlamış. "Altınordu'nun şampiyon olduğu sırada Selahattin Tetik Zonguldak'a antrenör oldu. Bana mektup yazmıştı. 'Orhan Şeref Apak'dan onay aldık, Zonguldakspor kuruluyor, Türkiye İkinci Ligine katılacak. Muhakkak gel,' dedi. O arada ben Amatör Milli Takıma seçildim. Yugoslavya ve Almanya'ya gittik. Yugoslavya'da oynadım (Amatör Milli Takımın 26 Haziran 1966'da, Yugoslavya'ya 1-0 yenildiği maç). Maçlardan döndük, Zonguldak'a gideceğim fakat bu sefer Altınordu lisansımı vermiyor. Kulübe 25 bin lira para verip lisansımı aldım ve Zonguldakspor'a geçtim. Molnar bana, 'Ne yapacaksın?' diye sordu. 'Zonguldak'a döneceğim,' dedim. 'Haydi bre, orada kömürden başka ne var? Ben seni Avusturya'ya götüreyim,' dedi. Temasta olduğu takım iki forvet bir kaleci istiyormuş. Fakat ben Avusturya'ya gitmedim, Zonguldakspor'a gittim. Onu dinleseydim para kazanırdım, hem çalışma sistemlerini görürdüm. Biz Zonguldak'ta dört sene ne gördük. Dört sene orada oynadım, gol kralı oldum, tekrar Milli Takıma seçildim ama birinci lige çıkma şansımız olmadı. Sezon sonunda şampiyonluğu kaybettik mi hoca giderdi."

Zonguldakspor. Soldan sağa ayaktakiler: Mehmet, Zafer, Saim, Cafer, ?. Oturanlar: Yalçın, Halil, Haşim, Turan, Daryal, Metin.

13 Nisan 1969'da oynanan Zonguldakspor-Aydınspor (4-0) maçında, Halil Güngördü takımının dördüncü golünü atıyor.

Söz hocadan açılınca kimlerle çalıştığını soruyoruz: "Eski futbolcular geldi; koştururlar, dağa çıkarırlar, hemen çift kale bir maç yapardık. Güç kazandıracak bir şey yapmadık. Bir takım oyunu, 4-3-3 sistemi yoktu. Kendi bildiğimiz gibi oynuyorduk. Selahattin Tetik'ten sonra Fahrettin Cansever geldi, sezonu tamamlamadan gitti. Zaten şampiyonluk iddiası kaybolunca yöneticiler hocalara para vermiyordu. Sonra Suat Mamat geldi. Ondan insanlığı, yemek yemeyi, giyinmeyi öğrendik. Suat Hoca bizi beyefendi yaptı. Topla istediği gibi oynardı, onları bize öğretti. Beni Beşiktaş'a götürmek istedi ama olmadı. Ondan sonra Sabri Kiraz geldi. Hoca olarak Abdullah Gegiç'ten başkasını tanımam. Biz ondan önce hiçbir şey yapmadan futbolcu olmuşuz, bir şey öğrenmemişiz. Katkı yok, koşudan başka bir şey yok."

Zonguldakspor 1967-68 sezonunda antrenör Fahrettin Cansever'le.

7 Aralık 1969'da oynanan Zonguldakspor-Galata (3-0) maçında, Halil Güngördü ilk golü penaltıdan atıyor.

GEGİÇ TÜRKİYE'YE GELMİŞ EN BÜYÜK ANTRENÖRDÜR

Zonguldakspor'da iki yıllık ilk mukavele süresi dolduğunda Gegiç, Halil'i ısrarla Eskişehirspor'a transfer etmek istemiş. Fakat kulüp izin vermeyince bu transfer gerçekleşmemiş. "Dört sene dolduktan sonra Zonguldak vermek zorunda kaldı. Eskişehir 150 bin lira para vermişti. Oraya transfer oldum. Ben Eskişehirspor'a geldiğimde 27 yaşındaydım. Ondan önce İstanbul'da, Beyoğlu'nda Galatasaraylı yönetici Turgan Ece ile karşılaştım. Serbest kaldığımı söyledim. 'Biz 27 yaşında futbolcu almıyoruz,' dedi. Biz Denizlispor'la oynayacaktık. Eskişehirspor da Göztepe ile Türkiye Kupası finali oynayacaktı. Denizli'de kamp yapıyorlardı. Gegiç beni o maçta görmüş, alalım demiş. Hatta 'Halil var, şampiyonluk var,' diye beyanat vermiş. Ben de kalktım, Eskişehir'e gittim. İyi ki de gitmişim."

Gegiç'in antrenörlüğünü anlatmasını istediğimiz zaman, hiç düşünmeden onun meziyetlerini sıralamaya başlıyor: "Gegiç Türkiye'ye gelmiş en büyük antrenördür. Eskişehir'de kime sorsan, 'Türkiye'ye gelmiş en büyük antrenör kim?' diye, Abdullah Gegiç der. Futbolun profesörü, bize gelmeden önce Fenerbahçe'deydi. Ondan evvel Partizan'ı çalıştırırken Real Madrid'le Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası finalini oynadı. Fenerbahçe o sene şampiyon olamayınca ayrıldı. İnat edip Türkiye'de kaldı ve iki sene sonra Eskişehir'de yenilmez bir takım yarattı. Türkiye Kupası kazandık, Cumhurbaşkanlığı Kupası kazandık. Bursaspor'la Türkiye Kupası finali oynadık. İki golü de ben attım. Ankara'da Başbakanlık Kupası maçında Altay'ı 2-0 yendik, iki golü yine ben attım. Gegiç 4-3-3 oynatıyordu. Biz üç forvet - ben sol açık, Ender sağ açık, Fethi santrfor oynuyordu. Defans da çok iyiydi. İdmanlarda boynumuza kartonlar geçiriyordu. Top ayağında ama göremiyorsun. Böylece yere bakmadan top sürmemizi öğretirdi. Bunlar belki iptidai şeyler ama bizde bir temel olmadığı için adam alfabeden başlıyordu. Zonguldak'ta toprak sahada oynuyordum. Hollanda'daki maçta sahada boyuna kaydım. Gegiç 'Sen ne düşüyorsun be? Göster bakayım ayakkabını?' diye sordu, bir de malzemeciyi çağırdı. 'Bende bu ayakkabı var, başka yok,' dedim. 'Haydi bre köylü, sen git Zonguldak,' dedi."

Eskişehirspor 1970-71. Soldan sağa ayaktakiler: Mümin Özkasap, Mustafa Yuvalar, Rüçhan Dağdeviren, Doğan Tepeçalı, İlhan Çolak, Faik Şentaşlar. Oturanlar: Ender Konca, İsmail Öner, Kamuran Yavuz, Halil Güngördü, Burhan Tözer.

Halil Güngördü biraz soluklanıp eline kağıt kalemi alıyor ve bir yandan çizip bir yandan idmanlarda Gegiç'in takımı nasıl çalıştırdığını anlatıyor: "Gegiç idmanda sahaya 11 tane adamı koyardı. Buradan buna pas verdiği zaman ben biliyorum ki top bana gelecek. Koşmaya başlıyorum, bu pat burada diyagonal atıyor. Karşımızda kimse yok, antrenmanda çalışıyoruz. Sağ bek İlhan buna veriyor, ben hemen yanaşıyorum ona. Ben bu sefer buna verdiğim zaman Ender içeri giriyor. Hiç rakip yok ama biz bunu saatlerce yapıyoruz. Koko Burhan'a pas geldiği zaman ben biliyorum bana atacağını, depara hazırlanıyorum. Partizan gibi bir takımı Real Madrid'le final oynar hale getireceksin, kolay mı? Gegiç kazandığı paraları tekrar üniversite eğitimine harcadı, tekrar kendini eğitti."

Halil Güngördü Eskişehirspor'a ilk geldiği sezonda (1970-71), hem Türkiye Kupası hem de Cumhurbaşkanlığı Kupası kazanmak gibi müthiş bir başarıya imza atan kadroda yer almanın mutluluğunu yaşamış. Yarı finalde Fenerbahçe'yi deplasmanda 3-0 yendikleri ilk maçın sonrasını şöyle hatırlıyor: "Gegiç bize bir kuvvet verdi, 90 dakikayı çıkaracak şekilde. Gel sen Fenerbahçe'yi İstanbul'da 3-0 yen, böyle bir şey olabilir mi kolay kolay? Ve futbol oynayarak yeniyoruz. Onlar içeri girmişler, Kamuran'la biz konuşa konuşa tünele geliyoruz. Gazeteciler etrafımızı sardı. 'Siz nasıl bir takımsınız?' diye soruyorlar. Gegiç geldi, 'Haydi bre gidin soyunma odasına, ne futbolu bu, 5-0 olması lazım,' diye içeri gönderdi. 15 gün sonra rövanş var, şımarmayalım diye adam böyle yapıyor." Bu kadar kuvvetli bir takım olup üç sene üst üste zorladıkları halde neden lig şampiyonu olamadıklarını soruyorum: "Mersin İdmanyurdu ile oynuyoruz. Ben sağ açık, Şevki sol açık, hakem bizi ceza sahasına sokmuyor. Yan hakem hemen bayrağı kaldırıyor, hakem ofsayt çalıyor. 2-2 bitirdik maçı ama beş tane atardık. Uğraş uğraş, şampiyon olamayınca, biz de para edince hepimizi sattılar. Koko Burhan Antalya'ya, Vahap Denizli'ye, Kamuran Mersin'e gitti. Ben Zonguldak'a döndüm, Şevki Galatasaray'a gitti. Kaleci Mümin de gitti."

YENİDEN ZONGULDAK VE ANTRENÖRLÜK

Halil Güngördü 1973-74 sezonunda Zonguldakspor'a dönmüş. O sezon Şekerspor ve Tirespor'la çekişen Zonguldakspor, sekiz yıldan beri kovaladığı şampiyonluk hedefine sonunda ulaşmış ve Türkiye Birinci Ligine yükselmiş. 1974-75 sezonunda Birinci Ligde son kez Zonguldakspor formasıyla mücadele ettikten sonra futbolu bırakmış. Daha sonra antrenörlük hayatı başlamış. Zonguldakspor genç takımını çalıştırdığı sırada Gündüz Tekin Onay'ın A takımındaki görevinden ayrılması üzerine kulüp yöneticileri onun sorumluluk üstlenmesini istemişler. Böylece 1979-80 sezonu, Zonguldakspor tarihinin en unutulmaz sezonu olmuş. Gündüz Tekin Onay'ın görevini bıraktığı onuncu haftada sadece bir galibiyetle on ikinci sırada yer alan takım, Halil Güngördü'nün teknik direktörlüğü devralması ardından tarihinin en iyi sezonunu yaşamış ve Türkiye Birinci Ligini Trabzonspor ve Fenerbahçe ardından üçüncü sırada bitirmişti.

HayatSpor

Şampiyonluğun kazanıldığı 1973-74 sezonunda bir zamanların unutulmaz futbolcusu Eşfak Aykaç, Hürriyet gazetesi adına yaptığı ziyarette Zonguldaksporlu futbolcular ve umumi kaptan Ahmet Dora ile.

Ertesi sezonun ortasında Rizespor'un teknik sorumluluğunu üstlenen Güngördü, takımının küme düşmesini engelleyememiş. Lakin Türkiye Ligi tarihinin en ilginç sezonu olan 1980-81'de Rizespor'un 29 puanla düşerken, onuncu sıradaki Fenerbahçe'yle aynı puana sahip olduğunu belirtmek gerekir. Ligi beşinci sırada tamamlayan Beşiktaş'ın puanıysa 31'di. Ertesi sezon Gaziantepspor'u çalıştıran Güngördü, daha sonra Denizlispor ve Karşıyaka'da teknik direktörlük yapmış. Tekrar Zonguldakspor ve Gaziantepspor, Adanaspor, Kayserispor derken İstanbul'a yerleşmiş. Eyüp, Anadolu, Beylerbeyi gibi tarihi kulüplerin dışında 1990-91 sezonunda Birinci Ligde mücadele eden Zeytinburnu takımını çalıştırmış. Halen İstanbul'da yaşayan Halil Güngördü, sık sık Eskişehir'e giderek "Kırmızı Şimşekler" efsanesini yaratan takım arkadaşlarıyla bir araya gelip eski günleri yad ediyor.

Zonguldak'ta sporun geçmişiyle ilgili paylaştığı değerli bilgiler ve fotoğraflar için, Zonguldak kent ve spor tarihi araştırmacısı Ekrem Murat Zaman'a teşekkür ederim.

Editör: Pusula Gazetesi