İnanış Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Adnan Küçükvar, iki gündür Arife'nin Çayocağını yazıyor.

İŞTE İnanış Gazetesi'nde yayınlanan Arife'nin Çayocağı yazıları:

Birkaç gün TTK'da işçi ve memurların iş saatlerini belirleyen 'Teknik cihaz' konusundaki eleştirileri yayınlamıştık. İlginç yorumlar aldık. Ocak işçisi ve yerüstü işçisi farklı basıyor 'Mesai' belirleyen kartlara.

Olayın ilginç yanı şu... Kurum, 'Var olmak üzerine' kendini programlar, hedeflerken, çalışanların 'Gölgelenmesi' gibi bir durumun olması değil, konuşulması bile sıkıntı. Çünki biz, ÇATES'in üretimi durunca, 'TTK zarar edecek' diye üzülen tarafta yer alıyoruz. ÇATES ve TTK ile ilgili 'Akçeli' bir beklentimiz olmamasına rağmen. Ortada Zonguldak meselesi var.

İşçi mesaisinin tespit edildiği, kuyubaşı ve kuyu diplerinde 'Teknik cihazlar/sensörler' söz konusu iken 'İşçi kaçması' söz konusu olabilir mi? Söz konusu olur, sensörlerin kapsama alanı ile oynanırsa, değil mi? Dolayısıyla böylece işçinin kaçması sağlanır. Dolayısıyla işçiye 'Haksız' yevmiye yazılır.

Böyle olursa, kuruma yevmiye kaybı yanında, üretim/işgücü kaybı olmaz mı?

Bize gelen sürekli şikayetlerden yorum yapıyorum.

İşçilerin ocak lambalarında 'ÇİP' var bildiğim kadarıyla. Sensörler, lambalardaki çipleri okuyup, işyerini terk edeni tespit ediyor değil mi? Varsayalım ki, günlük, 'Birkaç(!)' işçi çiplerden kurtulmayı beceriyor.

Nasıl becerir? Bu çipleri kontrol eden mekanizma yok mu? 'Puantör' veya 'Sistem'

Mesela; bölgenin yetkilisi, bu çiplerden kurtulamayanların yevmiyelerini kesiyor mu, düzeltiyor mu, nasıl oluyor?

Olaya bir başka açıdan bakalım mı?

Ocakta/yeraltında çalışan işçi haftalık çalışma saatini(37.5 saat) tamamlıyor mu?

Bildiğimiz gibi; haftada 37.5 saat çalışan işçiye hafta sonu ödemesi(Cumartesi-Pazar yevmiyesi) yapılır.

37.5 saat çalışmayana hafta sonu ödenmez. Hal böyle olunca, kaçan bu 'Çalışanlara(!)' hafta sonu kesintisi yapılıyor mu?

Olay, aslında 'Sensör' meselesi kadar basit değil. Olayın sosyal ve diğer ayakları var. ArifE'Nin Çay ocağında dinleyip kayıt ettiğimiz bir dünya 'Şikayet' var. Mesela, + 38 meselesi ve diğerleri.

Bize ulaşan bilgileri, gerçekten 'Güzel' derleyip, değerlendiriyoruz. Bu konu ile ilgili bir aya yakındır çalışıyoruz. Ben, 'Teknik Terimler' üzerinde bilgileniyorum. ArifE'Nin Çay ocağı bize ilham veriyor.

Olayın 'Sendikal ve siyasi ayakları' bizi izliyor. Siyaseti 'Alt yapı' olarak bilgilendirdik elbet. Konu, 'Merkezi idarenin en üstüne' ulaşacak.

Madenciler bizi izlemeye ve bilgilendirmeye devam edin.

İŞÇİSİN SEN İŞÇİ KAL

Zonguldak, hepimizin Zonguldak'ı...

Lafla 'Zonguldaklılık' yapanlar yüzünden, Zonguldak ödediği vergi kadar yatırım alamıyor. Lafla 'Zonguldaklılık' yapanlar yüzünden Zonguldak delikanlıların değil, sorunların harman olduğu yer.

Dönün bir tarihe bakın. Cumhuriyetin ilk yıllarına... ÇATES, Kömür İşletmesi, Fevkani Köprüsü, Çaycuma SEKA, Erdemir, Kardemir, Demiryolları, Lavuarlar, Merkez Atölyeleri, Kok fabrikası vs...

Bu gün, TTK'nın hedefini var olmak üzerine kurması, gidişatın iyi olmaması demek değil mi?

ÇATES'te üretim durunca, TTK'nın sıkıntıya düşeceğini neden endişe ediyoruz. Sadece Kurum'un hayatiyeti açısından değil. Çalışan ve Türk Ekonomisi açısından...

Çalışan, çalışmayan herkes, dün ünlü mimar Turhan Demirtaş'ın dediği 'Kentin sakini değil, sahibi olun' sözü gereği hareket etmeliyiz. Kentin sahibi nasıl olunur? Kentin sorunlarına sahip çıkmakla olur. Siyasetçisi, sendikacısı, bürokratı, koltuk saltanatı gereği, 'Fire hakkını' gereğinden fazla kullanabilir. Ancak, devletin ayakta kalması için, ekmek yediğimiz yerlere sahip çıkmamız gerektiği unutulmamalıdır.

Dün, Üzülmez ile ilgili bir anektod yayınladım. "Türkiye Zonguldak'ı konuşacak" çalışmasının bir parçasıydı. Elbette konu etmeden, siyasetin iktidar kanadı ile de görüştüm.

Dün, 'Sensörlerin kapsama alanları' konusunda yazdığım not sonrası ilginç gelişmeler oldu.

Şu anda, bir dünya bilgi akışı oluyor. Bilgilerin 'Ciddiyeti' konusunda 'Tasnif' çalışmamız sürüyor.

Gelişmeler üzerine dün TTK Genel Müdürü Sayın Kazım Eroğlu'nu aradım.

Sayın Genel Müdüre, "Üzülmez de 200 civarında ocak yevmiyeli işçi, ocaktan erken çıkar. Sensörler, çipli lambalar yoluyla kaçanları tespit eder. Bunların saatlik ceza alması gerekir. Saatli ceza alan işçiye hafta sonu ödenmez. Yani iki hafta sonu tatili yanar. Netice de işçilere ihtar ve yevmiye cezası verildi" dedim.

Olayın, 'Hafta sonları' itibarıyla 'Kaç lira' ettiğini, 'Kuruma kaç liraya mal olduğunu' sormadım sayın genel müdüre.

Sağ olsun, 'Bakayım, döneceğim sana' dedi.

Şimdi bu 'İhtar' ve 'Yevmiye' cezalarının çıkış yeri Ankara olduğu için, 'Varış' yerleri de Kurum değil, Ankara'dır. Yani Bakanlık. Konu başlığı itibarıyla 'Üzülmez' de sembolik isim.

Bir şey daha... Dün çarşıda fellik fellik, 'Arife'Nin Çayocağı'nı arayanlar olmuş.

Şimdiden söylüyorum. Kurnazlık edip, 'Arife'Nin Çayocağı' adı altında 'Çayocağı' açan olursa, 'İsim hakkı' isterim)))

Şaka bir yana. Konu önemli.

Bu gün eski 'Sendikacı' bir dostumla biraz daha 'Detaylı' görüşeceğiz.

NOT: Dün iç sayfaların hazırlanma süresi sonunda, Sayın Genel Müdür Kazım Eroğlu aradı ve KENDİSİNE YÖNELTTİĞİM soruya cevaben 'Üzülmez de 280 kişinin erken çıkışı olduğunu' belirtti.

Olayın matematiğini yarın yaparız.