Eski yıllarda çoğumuz tek katlı evlerde veya gecekondu mahallelerinde büyüdük. İki kat briket veya taş duvar üzerine oturtulmuş ahşap çatı ve kiremit evler.
Betonarme teknolojisi, laminat parke taban, saten duvar ve seramikten önceki zamanlar.
Suyun çeşmeden, aydınlatmanın gaz lambası ışığında olduğu, elektriğin zor bulunduğu zamanlar. Derken evlere su tesisatı ve mahalleye elektrik gelmesiyle değişen hayatlar.
Apartmanlarda tecrit edilmeden önceki yıllarımız... Komşuda pişer bize de düşer denilen yıllar...

Sağanak yağmurlu günlerde damı akan, fırtınalı havalarda içinde rüzgar esen evlerimiz. Kuzine ateşinde pişen yemekler, soba üzerinde kaynayan sularla banyo yaptığımız evlerimiz...
Gaz lambası ışığında ders yaptığımız, gözümüzden uyku akan yıllar.

İnsan gücüne dayalı bir hayatlar...

Elektrikli aletler yokken kömür ütüleri, elde yıkanan çamaşırlar ve odun fırınları vardı, temizlikte kalıp sabun, çamaşırlarda rendelenmiş sabun kullanılırdı. Aydınlatmada ise gaz lambaları, çıralar ve mum kullanılıyordu...

İhtiyaçlar mübadele usulü giderildiği için herkes sadece ihtiyacı olan şeyi alıyordu...

Doğadan aydınlatma, ısınma ve yemek pişirme alanında daha çok faydalanılıyor, şimdiki elektrikli aletlerin yaptığı işler ise insan ve hayvan gücüne dayalı olarak yapılıyordu, çamaşırlar elde yıkanır ve bilek gücüne dayanarak işler halledilirdi. Buzdolabı yerine buzun ya da toprağın altına malzemeler yerleştirilirdi, En serin oda erzak odası olarak seçilir, besinler çuvallara koyulup tavanlara asılır ve öyle saklanırdı...

Gaz lambası ışığı altında dünyalarımız aydınlanır, yarınlarımız pırıl-pırıl parlardı...

Editör: Pusula Gazetesi