Bir sabah yürüyüşe çıkıp, Üzülmez Kemerbaca mahallesinden doğru Karamanya'ya geçtim, oradan Asma yoluna girip aşağıya doğru inmeğe başladım. Amacım, doğduğum ve 7 yaşına kadar oturduğum Deremahalle' yi görmekti.
1936 'ya kadar Fransızların at ahırı olarak yapılan uzun bir binaydı oturduğumuz ev. Devletleştirmeden sonra oradaki hayvanları başka bir yere taşıyıp uzun binaya dörder metre arayla duvar çekip 7 haneli ve en uçunda da iki göz tuvaleti olan bir konut yapmışlar o konutun bir odası da bize tahsis edilmişti. Tam önünden dere geçerdi. Onun için mahallemize "Dere mahalle" denirdi. Az yukarımızda da "Kanlıbaca", onun ilerisinde de Dilaver taş Tumbası vardı.
Dere, az aşağıda Asma, daha aşağılarda da Üzülmez, şehir merkezinde ise Zonguldak deresi olarak isim değiştirirdi.

Biz deremizi çok severdik, kış ayları hariç her an dere ile ilişkimiz olurdu. Yazın, dereye set çeker göl oluşturur, Naciye ablanın ördekleriyle birlikte yüzerdik. Tavuklarımız bile dereden nasibini alırdı. Çünkü deremiz tertemiz akardı.

Bizim deremiz Antik çağlarda kutsal bir isimle anılırmış. Bilge Umar, Antik çağlarda "Sandarake" olan derenin ismi için "Sanda-(u) ra-ka" "Yüce Sanda Yeri" dir, diyor. "Sanda" ise daha önceleri Anadolu'da yerleşmiş Luwiler'in baş tanrısı adıymış. Bu isim aynı zamanda Ana tanrıca için ve sonraları onun yerini alan "Artemis" için de kullanılmış. Artemis'de bereket ve verimlilik tanrısıdır, topraklardan sular fışkırtıp bereketi ve verimliliği sağlarmış.

Bütün bu kutsal isimler "Ku baba"dan yani Kybele'den türemiştir. "Kybele", yaşamın anası ve öteki tanrıları var eden ana tanrı olarak anılır. Bugün bizi dünyaya getirenlerden birine "baba" diyorsak, hamile kadınlarımıza "gebe" diyorsak, yaşamın anası olan bereket ve üretme tanrısının bizde kalan izlerindendir.

Bu tanrılar ilk medeniyetlerden beri anılmakta ve farkında olmasak ta kutsallığını taşımaktadır. "Kabe" isminin bile "Kybele" den geldiği yazılmaktadır.

Kybele ismi Antik cağda Hititlilerden Batı Anadolu'ya geçmiş, Efes'te Helen'ler, Kybele'yi Artemis olarak anmaya başlamış.

Derenin ismi Üzülmez olmadan önce Rumlarca Özürülmez, Ermenilerce de Özlemer olarak anılıyordu. Ermenilerin dilleri İran ile Yunan dilleri arasında bir özellik taşımaktadır. Bu iki isim de Ermeniceden veya Yunancadan dönme olabilir. Ermeniler Moğolların önünden kaçıp da buralara yerleşmeden Mezopotamya ve Mısır tanrılarının etkisi altında kalmaktaydılar. O coğrafyanın baş tanrısı da "Osiriz" veya (Özüriz) olarak anılmaktadır. Sonraları bu tanrılar batıya doğru ünlendikçe oranın özelliklerini de alarak daha da büyüyüp isimlerini yöreye göre özleştirdiler.

Üzülmez deresi yani kutsal dere için, Behçet Kalaycı, Türküsüz Kent kitabında "Zonguldak deresi bir eyyam
Pırıl pırıl akarmış
İhtiyar değirmencinin kızı
Suyun aynasında örermiş saclarını
Sonra bir uygarlıktır başlamış
Ve kapkara kesilmiş derenin suyu."
Dizeleriyle eski zamanları yani derenin temiz olduğu zamanları anımsatır.

Orhan Veli'de, "Siyah akar Zonguldak'ın deresi" diye tarif eder.
Üzülmez deresi, Zonguldak limanı yapıldıktan sonra o zamanki yöneticiler tarafından titizlikle korunur olmuş. Dereye atılan atıklar limanı doldurmasın, derenin temizliği bozulmasın diye.
Liman yapılırken bile önlem almışlar, ocaktan çıkan şistlerin dereye dökülmesini dolayısı ile limanın dolmasını engellemek için eski limanın sağ tarafındaki tünelleri açmışlar.

Alıntı: Erol Çatma

Editör: Pusula Gazetesi