Eskiden posta kutularına gelen mektuplar vardı. İçtenlikle el yazısıyla yazılmış mektuplar. Gideceği yerin uzaklığına göre değişiyordu ulaşma vakitleri.Postacı gelirken heyecanlanırdı onu görenler gözler. Acaba selam var mı uzaktan gelen? Ya da uzun zamandan beri hatırını soramadım dostlarımın diye hayıflanan. Bir kağıt bir kalem bir de zarf ve zarfın arkasına yapıştırılması gereken bir pul. Sonra o zarfı postaneye götürüp yollamak gerekiyordu. Belki birazcık da olsa zahmetliydi bu iş. Ama tüm bunlara rağmen mektuplar geliyor ve gidiyordu birilerine eskiden.

Ve en güzeli ise o zarftan çıkan kağıtta yazılan her harf bir dokunuştu, bir dost eli değmişti o zarfa, onların yüreği gezinmişti o kağıtta. Kim bilir belki de kokuları sinmişti o zarfa.

Yani eskiden mektuplar vardı ve herkes daha birçok hatırlardı birbirini.
Evet o kadar çok yoğunuz ki artık mektuplarla uğraşacak vakit bulamıyoruz. Ama nedense herkesin evinde olan telefon da eskisi kadar çok çalmıyor dostlar tarafından. Yada herkesin cep telefonu sadece iş için çalıyor. Ve artık eskisi kadar mail de gitmiyor kimseye nasılsın soru cümlesine sahip olan. Bunların hiç biri mektup kadar zevkli değil ama zahmetli de değil.

Demek ki mektuplar ölmemiş. Dostluklar ölmüş. Herkes dünya işine dalmış ve dostlarını unutmuş. Eskiler çok daha bağlıymış demek ki birbirlerine ve bu yüzden zahmetle ama büyük bir zevkle hal hatır sormuşuz birbirimize.



Editör: Pusula Gazetesi