İşte o yazı;

Salgın sonrasında çözüm Zonguldak modelidir
Bugün özelleştirmelerden payı almış, kaçak - göçek ocaklarda can vermeye devam eden Zonguldak, o ünlü maden işçisi yürüyüşü öncesindeki dönemde, kamu işletmeciliğinin, ekonomik ve sosyal devletin en iyi örneği sayılacak bir modele sahipti
Koronavirüs salgınıyla ilgili olarak hükümetin bugüne kadar aldığı kararlar, ortaya çıkacak ekonomik faturayı işçilerin, emekçilerin ödeyeceğini gösteriyor.
Salgın nedeniyle kapanan işyerlerinden çıkarılan veya üç ay süreyle ücretsiz izne gönderilen işçilerin büyük bölümü, salgından sonra eski işlerine dönemeyecekler.
Talep çöküşü nedeniyle işçi çıkararak veya izne göndererek salgın sonrasında ayakta kalmaya çalışan birçok irili ufaklı işletme de işlerini sürdürme olanağı bulamayacak.
Salgın sırasında işsiz kalanlara salgın sonrasında da yeni işsizler katılacak.
Yüzde 13,4 resmi işsizlik oranıyla rekor kıran Türkiye'de, TEPAV'in araştırmasına göre yüzde 20-30 ekonomik daralma yaşanacak ki, bu da işsizler ordusuna yüzbinlerin ekleneceğine işaret ediyor.
Buna karşın hükümet istihdamı koruyacak adımlar atmadı. Geçici ödemeler veya bir defaya mahsus nakdi yardım ve geri ödemeli kredilerle durumu idare etmeye çalışıyor. Salgın sonrası için yapılmış bir iş ve istihdam planı da henüz yok.
Salgın sonrasında yapılacak hasar tespiti Türkiye ekonomisinin, iş ve istihdamının aldığı yaranın büyüklüğünü ortaya koyacak.
Salgın öncesinde zaten yaşadığımız kriz süreci salgın sonrasında daha da derinleşecek.
Hükümetin ekonomi-politik tercihinin sermayeden ve işverenden yana olduğu biliniyor. Bu nedenle salgın sonrasında ortaya çıkacak kaynak sıkıntısını büyük ölçüde işçi ve emekçiler üzerinden alacağı vergilerle karşılamaya çalışacaktır.
Bugüne kadar da hep öyle oldu.
24 Ocak 1980 kararları da, 5 Nisan 1994 kararları da, Kemal Derviş'in 2000'lerin başında uyguladığı IMF programı da faturayı işçi ve emekçilere kesmiş, acı reçeteyi hep onlar içmiştir.
Türkiye, 1980'lerde Turgut Özal dönemiyle başlayan özelleştirme furyasıyla kamunun elinde ne var ne yoksa satıp savdı.
Devletçiliği, kamu işletmeciliğini "çağ dışı sosyalizm özentisi" diye niteleyerek, Türkiye ekonomisinin temel dayanaklarını ve üretimin bölüşülmesine dayalı sosyal devleti yıkıp geçti.
Kamu işletmeciliği
Talep-üretim-tüketim zincirinin çökeceği salgın sonrasındaki Türkiye ekonomisinin geçici finansal önlemlerle düzlüğe çıkması mümkün değildir.
Hükümetin açıkladığı 2020-2022 ekonomi programının uygulama şansı kalmadığı gibi 2020 bütçesi de tahmin edilenin çok üzerinde bir açıkla borç yükünü artıracaktır.
Türkiye'nin böyle bir krizden çıkması için stratejik kararlar vermesi gerekir. Bunların başında da neoliberal ekonomi politikasını bırakarak, kamu ağırlıklı karma ekonomi modeline dönüş yapmasıdır.
Bütün üretimi ve hizmetleri piyasaya bırakmış olmanın sağlık başta olmak üzere üretim ve hizmetlerde nasıl bir çöküşe neden olduğu ortadadır. Bu kriz ortamında, neoliberal politikalarla; istihdamın, sağlık, eğitim hizmetlerinin geniş halk kitlelerine bedava veya çok ucuza sağlanması mümkün değildir.
Bu nedenle hangi iktidar olursa olsun, Türkiye kamu işletmeciliğine dönerek, hem üretimi, hem istihdamı artırarak, ekonomik ve sosyal krizi aşabilir.
Türkiye, bu sosyal/ekonomik model konusunda çok değerli deneyimlere sahiptir.
Eski Zonguldak modeli
Türkiye'de bu modelin en başarılı uygulamalarından biri eski Zonguldak modelidir.
Bugün özelleştirmelerden payı almış, kaçak - göçek ocaklarda can vermeye devam eden Zonguldak, o ünlü maden işçisi yürüyüşü öncesindeki dönemde, kamu işletmeciliğinin, ekonomik ve sosyal devletin en iyi örneği sayılacak bir modele sahipti.

Bu model, bugünkü gözle bakılacak olursa sosyalizasyondan da öte sosyalist düzene yakın bir modeldi.
Zonguldak kömür üretim ve işleme havzasında model şöyle işliyordu:
Örneğin Asma bölgesinde kömür ocakları ve ortasındaki kok fabrikası üretim bölgesiydi.
Ocakların ve fabrikanın hemen etrafında ağaçlar içinde yeraltı ve yerüstü işçi lojmanları vardı. Bu yaşam alanında sağlık ocağından çok daha gelişkin bir dispanser bulunurdu. Hemen yanında özel ilkokul, onun yayında ortaokul, yanıbaşında büyük bir sinema. Lojman olarak verilmiş işçi evleri, öğretmen evleri, memur, mühendis lojmanlarına eşit mesafade bir futbol sahası ve bir tenis kortu. Ve spor kulübü...
Bu yaşam alanındaki bütün bu hizmetlerden yararlanmak, işçiler ve çocukları için bedavaydı. İşçiler ve aileleri okula ve sağlık hizmetine bedava ulaşmış olurlardı.
Ortaokulu bitirdiğinizde sizi liseye kamyondan dönme de olsa servis aracı götürür getirirdi.
Doktor muayenesi, ilaç ve okul servisi gibi anneleri çarşıya, pazara götüren servisler de bedavaydı. Tıpkı lojmanın, kömürün, suyun bedava, elektiriğin bedavaya yakın olması gibi...
Bütün hizmetleri, sosyal transferleri, yeraltı ve yerüstü işçilerinin işvereni olan kamu kurumu Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ) karşılardı.
Madencilerin çocuklarını, okulla, hastaneyle, sinemayla, tiyatroyla, sporla, her türlü sanatla tanıştıran bu model, Zonguldak kömür havzasından Türkiye, hatta dünya çapında birçok bilim insanı, siyasetçi, sanatçı yetiştirmiştir. Prof. Dr. Mümtaz Soysal'ı, Prof. Dr. Mehmet Haberal'i anımsamak dahi yeterli fikri verir.
Türkiye bu modeli incelemeli ve güncelleyerek yaşama geçirmelidir.