Beyefendi taahhütlü istiyordu. Biz milletimize 'meydanlara, caddelere yürüyün' dedik. Benim milletim yürüdü. Demek ki bu beyefendi bu milletin bir ferdi değildi" dedi.
AK Parti Düzce 6. İl Kongresi'nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasette sorumluluk üstendikleri günden bu yana milletin kendilerini hiç yalnız bırakmadığını ifade etti. 15 Temmuz gecesi millete yaptıkları çağrıyı da hatırlatan Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nu ağır bir dille eleştirdi. Erdoğan, "Siyasette sorumluluk üstlendiğimiz günden beri yürüyoruz. Milletimiz de bizi hiç yalnız bırakmadı. Hep destekledi, teşvik etti. Bu destek kimi zaman sözle oldu, sandıkta oyla oldu, kimi zaman 15 Temmuz'daki gibi canıyla kanıyla oldu. 15 Temmuz gecesi milletimize çağrıyı yaptık. 'Meydanlara, caddelere' dedik. Benim milletim caddelere çıktı, yürüdü. Ama birisi de vardı ki o adresi şaşırdı. Bir televizyon kanalında kendisine 'Siz niye yoktunuz Atatürk Havalimanı'nda?' diyorlar. Cevap enteresan, 'Bana da haber verseydi ben de gelirdim' dedi. Biz çağrıyı milletimize yaptık. Beyefendi taahhütlü istiyordu. Biz milletimize 'meydanlara, caddelere yürüyün' dedik. Benim milletim yürüdü. Demek ki bu beyefendi bu milletin bir ferdi değildi. O da geldi, havaalanına geldi. Tanklar var, on binler var. Ama orada o adamlarını tankların başındaki FETÖ'cülere gönderdi. Beraber çalışıyorlar ya. FETÖ'cülerle görüşmeyi yaptılar. Sonra Bay Kemal'e yol açıldı. Sonra geldi tankların arasından kendisine ayrılan araca bindi ve Bakırköy'e gitti. Bakırköy'de nereye gitti, oteller kapalıymış. Belediye başkanının evine gitti. Bunların hepsi artık kayıtlarda var. İzliyoruz. Bu kayıtlarda şunu görüyoruz. Televizyon ekranında Bay Kemal kahvesi, çayı neyse önünde darbeyi takip ediyor. Öbür tarafta saat 02.00 civarı Atatürk Havalimanı'na iniyoruz. F16'lar, helikopterler uçuyor. Rabbime hamdolsun on binler orada. Biz onların arasından terminale giriyoruz ve orada basın toplantımızı yapıyoruz. Ben o ana kadar bilmiyorum oradan manevra yapıp Bakırköy'e gittiğini. Bak ne diyor oradan şimdi ben bir ses duydum, 'O zaten manevracı Kemal' diyor. İlginç olan şey şu. Biz basın toplantımızı yaptık. Valimiz, 1. Ordu Komutanımız geldi, değerlendirmelerimizi yaptık. Oradan saatlerce, 16 saat bütün operasyonları yönettik. Hamdolsun 16 saatin sonunda iş zaten bitti. Ama adamın umurunda değil. Böyle bir derdi de yok. Peki ne diyor kendisi, 'Bir darbe olduğu zaman daha önce tankların karşısına ilk önce ben çıkarım.' Doğru tankların karşısına çıktı. Hemen yanından sıyrılıp otomobille Bakırköy'e gitti. Ben şimdi bu millete aşık olmayayım da kime aşık olayım. Biz bu vatan için bu millet için fedai can etmeyeceğiz de neresi için fedai can edeceğiz. Bizim dün milletimize vefa borcumuz vardı, bugün aynı zamanda can borcumuz var. Bunun için gecemizi gündüzümüze katarak var gücümüzle çalışıyoruz. Bu millet ne güzel millet. Rabbime hamdolsun. Bizi böyle bir millete hizmet etmekle görevlendirdi. Rabbime böyle bir milletin evladı olmayı bize nasip ettiği için, sizlerle gönüldaş olmayı nasip ettiği için hamdolsun" dedi.

"Sanıyorum kendisini birileri bu iş için özel olarak görevlendirdi"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu eleştirmeye devam eden Erdoğan, "Biz ülkemizde ve dünyanın dört bir köşesinde milletimiz için dostlarımız için kardeşlerimiz için en iyisini aramanın peşinde koşarken, birileri de ısrarla buradan kavga çıkartmanın peşinde koşuyor. Ana muhalefet partisinin başındaki zatın ne yazık ki böyle garip garip şeyleri oluyor. Bunun zırvalarını ifşa etmekten doğrusu ben usandım. Kendisi bunları söylemekten utanmadı. Oturduğu koltuğa gelişi bile şaibeli bu zatın ülkemiz ve milletimiz aleyhinde olan her işin, her ihanetin arkasından çıkması tesadüf olamaz. Sanıyorum kendisini birileri bu iş için özel olarak görevlendirdi. Hem ülkemizin enerjisini boşa çıkartma, harcatma hem de ana muhalefetin potansiyelini heba etme konusunda gösterdiği gayretlere baktığımızda başka bir izah bulamıyorum" dedi.

"Bugüne kadar onca iftirasını başına çaldık, ama bu zatın yüzü bir kez olsun kızarmadı"
Kılıçdaroğlu'nun yalanlarını deşifre ettiklerini söyleyen Erdoğan, "Bugüne kadar onca yalanını deşifre ettik, onca iftirasını başına çaldık. Ama bu zatın yüzü bir kez olsun kızarmadı ya. Her defasında foyasını ortaya çıkardığımız halde bu zat bir gün dahi utanmadı. Hiçbir şey olmamış gibi yalanın ve iftiranın daha kirlisine sarılmaya devam etti. Çok da pişkin" dedi.

"Bu iğrenç tavrı FETÖ'cülerden tanıyoruz"
Erdoğan, FETÖ/PDY soruşturmalarında tutuklananların önlerine konulan delilleri hatırlatarak şöyle devam etti:
"Aslında biz bu iğrenç tavrı FETÖ'cülerden tanıyoruz. Mahkemelerde önlerine konulan delillere rağmen ısrarla görmedim, yapmadım diyorlar. Bu FETÖ'cülerin riyakarlığı ile bu zatın yüzsüzlüğü aynıdır. Halbuki biz siyaset meydanını er meydanı olarak biliriz. Çıkarsınız ortaya, söyleyecek sözünüz neyse onu anlatırsınız. Milletten teveccüh görürseniz, işbaşına geçerseniz marifetinizi gösterirsiniz. Yok millet size teveccüh göstermezse bir kenara çekilip nerede yanlış yaptım, nerede eksiğimiz var deyip tevekkül eder, bir sonraki seçime bunları telafi etmiş olarak hazırlanırsınız. CHP'nin başındaki zat o koltuğa oturduğundan beri hep aynı yalanları, iftiraları tekrarlıyor. Ama bu defa iktidar olacağız diyor. Aynı şeyi yapıp farklı sonuçlar çıkmasının ne anlama geldiğini bilenler bilir. Azim başka bir şeydir, akıl tutulması başka bir şeydir."

"O kadar yalanı peş peşe sıraladı ki biz takip etmeyi bıraktık"
Kemal Kılıçdaroğlu'nun yurt dışındaki hesaplara milyonarca dolar para gönderildiğine dair iddialarını ispatlamaya davet ettiklerini hatırlatan Erdoğan, "Bu zat bir ara çıktı. 'Cumhurbaşkanı ve ailesi yurt dışındaki bir takım hesaplara milyonlarca dolar para gönderdi' diye bir iddia ortaya attı. Kendisini hemen ispata davet ettik. Çıktı ortaya elindeki bir takım paçavraları sallayarak 'işte delilleri bunlar' dedi. Sonra anlaşıldı ki elinde tutuşturulanlar, o kağıtlar sahte olduğu gibi orada yazılanları da tam anlamamış. Tabii bu hadise ilk yalanı, ilk iftirası da değil. Bir ara şahsımın İsviçre'de hesapları olduğu yaygarasını kopardı. İspatlayamayınca sustu ve rezil oldu. Görevden çekilmeyi karşı teklif olarak söyledim. 'İspat edemezsen sen çekileceksin' dedim çekilmedi. İspat etti mi, yok. Başka bir zaman 'Erdoğan'ın Baykal'ın kasetini izlediğini gördüm' dedi. İftirası yüzüne vurulunca bu sefer ne dedi, 'Öyle bir şey hatırlamıyorum' dedi. Bugün Suriyelilere yapılan harcamalara kafayı taktığı gibi bir ara Güney Asya'daki tsunami felaketinde toplanan paraların Açe'ye gönderilmediğini söyleyip duruyordu. Belgeler önüne koyunca her zamanki gibi büyük bir yüzsüzlükle özür dilemeden, iftirasını ikrar etmeden başka yalanlara yelken açtı. Bir grup toplantısında elinde bir kağıt sallayarak o dönemin bakanlarından bir arkadaşımızın ÖSYM başkanına mail gönderip, 'Şu kişiyi üniversiteye yerleştirin' gibi akla ziyan bir yalanı ortaya attı. Bu mailin de, mesajın da sahte olduğu hemen ispatlanmasına rağmen hiç istifini bozmadı. Şu anda bakan olan bir belediye başkanımızla ilgili iftiraları yüzünden ödediği tazminatın hesabı yok. Külliye hizmete girdiğinde sırf bu eseri karalamak için o kadar çok yalanı peş peşe sıraladı ki. Biz takip etmeyi bıraktık. Affedersiniz tuvaletlerin, klozetlerin altın olduğunu söyledi. Bir kere zar zor geldi. Ama tabii klozetleri kendisine gösteremedim. Zira Bahçeli yanımızdaydı ayıp olur diye. Tabii hiçbiri doğru değildi. Ama bu kişi 'çamur at tutmasa da izi kalır' taktiği ile hareket ettiği için yüzünde en küçük bir kızarma emaresi görmedim. Bu müfteri zatın o kadar çok yalanı ve sahtekarlığı var ki hangisini anlatsak bilemiyoruz. Son iftiralarla ilgili davalar açıldı. Artık yargıda bütün akrabam yüzleşecekler. Her defasında şirazeyi biraz daha kaçırıyorlar, seviyeyi biraz daha düşünüyorlar. Bundan sonra kolay kolay af maf yok" dedi.

"Şimdi de 15 Temmuz mücadelesine, şehitlerimize dil uzatmaya başladılar"
15 Temmuz mücadelesinin ve şehitlerine dil uzatılmaya başlandığını ifade eden Erdoğan, Kurtuluş Savaşı'nda benzer durumun yaşandığını hatırlatarak, "Şimdi de 15 Temmuz'daki şehitlerimize dil uzatmaya başladılar. Anadolu'daki Kurtuluş Savaşı'na da birileri saldırıyorlardı. 15 Temmuz ile Kurtuluş Savaşına dil uzatmak arasında hiçbir fark yoktur. Açık söylüyorum, net söylüyorum 15 Temmuz gecesi Bay Kemal'in takımı bizlerle beraber MHP'li kardeşlerimizle beraber o FETÖ'cülere karşı yürümediler. Biz birlik olduk ama Bay Kemal'in takımı yoktu. Onlar Bağdat Caddesi'nde tankları alkışlıyorlardı. Biz de milletimizde bu teslimiyetçi kafayı, bu mankurtları çok iyi biliyoruz. Soruyoruz şimdi başında bu zatın bulunduğu bu ana muhalefeti nasıl ciddiye alacağız. Yenikapı'da 7 Ağustos'ta bir davet yaptık. Bahçeli ilk anda olumlu cevap verdi. Kılıçdaroğlu son günün akşamına kadar olumlu cevap veremedi. Hatta katılamayacaklarını söylediler. Ve son anda nasıl olduysa baskıya herhalde dayanamadılar ve geleceğini söyledi. Geldikten sonra biz barış kardeşlik dememize rağmen onlar hemen bu süreci gölgelemeye kalktılar. Biz Bahçeli ile bu yolda dayanışma içerisinde vatan millet içinde yürüdük ve yürümeye devam ediyoruz. Hadi biz geçtik. Milletimiz böyle bir ana muhalefeti nasıl ciddiye alsın. Dünya değişiyor, bölgemiz değişiyor, ülkemizin yönetim sistemi değişiyor. Ana muhalefet bulunduğu yerden milim kımıldamıyor. Benim binam okul, döner döner okur" dedi.

"İslam dünyası yanarken en küçük aksiyonlarını görmediğimiz kişiler bir anda sahaya inmeye başladı"
Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bizi asıl üzüntüye sevk eden ise böyle bir zatla böyle bir partiyle güya siyaset yapanları görüyor olmamızdır. Türkiye yanarken, İslam dünyası yanarken insanlık inim inim inlerken, sesleri solukları çıkmayan, en küçük bir aksiyonlarını, bir tepkilerini görmediğimiz kişiler bir anda sahaya inmeye olur olmaz konularda konuşmaya başladı. Hayırdır bir anda bu heves, bur hırs, bu tepkisellik nereden çıktı. Biz milletimizle olan muhabbetimizi derinleştirip, saflarımızı sıklaştırırken, bu bozgunculuk merakının sebebi nedir? Türkiye'nin yeni bir Kurtuluş Savaşı verdiği şu günlerde bize yakışan birlik olmaktır. Siyasi hayatımın her döneminde en önemli desteğin hakkın ve halkın desteği olduğunu bizzat yaşayarak gördüm. Bugünde aynı anlayışla ve aynı istikamette yolumuza devam ediyoruz. En büyük hakem millettir. Bu konuyu daha fazla deşmek, büyütmek üzerinde konuşmak istemiyorum. Bu konuda nihai kararı milletimiz verecektir."

Editör: Pusula Gazetesi