Muğla Cumhuriyet Başsavcısı Necip Topuz'un bugün sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım ilgi gördü.
Bir süre Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı görevinide yapan Necip Topuz'un o paylaşımı...

KÖY ENSTİTÜLERİ ÜZERİNE...

Bu gün ikinci yarıyıl başladı. Öteden beri köy enstitüleri hakkında bir kaç kelam etme arzusundayım.

Bilindiği üzere, eğitim sistemimiz çok büyük sorunlarla boğuşmakta. Orta öğretim kurumlarından mezun olan gençlerimizin entellektüel birikimleri son derece sınırlı düzeyde. Hayata, dünyaya dair neredeyse hiç bir şey bilmiyorlar. İşin ilginç tarafı, bu gençlerimizin karne notlarına bakacak olursak, sanki herşey güllük gülistanlık.

Eğitim sistemimizin öteden beri tartışılan uygulamalarından biri de köy enstitüleri idi. Bizler ilk kurulan bir kaçından biri olan Pazarören Köy Enstitüsüne çok yakın bir köyde yetiştik.

Pazarören Köy Enstitüsünün yetiştiğimiz Avşar köyleri için anlamı o kadar büyüktür ki; belki de 1865'de yerleşik hayata geçen bu Türkmen topluluğunun ilk kez Devletle tanışması bu Enstitü sayesinde olmuştur. Nitekim, kimisi doğrudan bu Enstitüde okuyarak, kimi Enstitüden mezun olan öğretmenlerin yetiştirmesiyle tanıştılar. Benim gibiler de, Pazarören Köy Enstitüsü ve Öğretmen Okulundan yetişen öğretmenlerin köylerde medeniyetin şehirde olduğunu işaret etmesiyle şehirlerde okumaya gittik.

Köy Enstitülerinin nevi şahsına münhasır olduğu bilinmektedir. Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç tarafından hayata geçirilmiş; Dünyanın başka yerinde bulunmayan bir uygulamadır. Her öğrenciye mutlaka bir zenaat öğretilmiştir. Kimi terzi, kimi nalbant, kimisi ise demirciliği öğrenmiştir genç dimağlar. Mezun olan öğretmenlere gidecekleri köylerde kullanmaları ve köylülere öğretmeleri için 150 parça malzeme verildiği bilinmektedir. Ayrıca her ders yılı döneminden en az 25 tane klasik okuma mecburiyeti vardır. Milli Eğitim Bakanlığı yayınlarından o dönem çıkan Batı Klasikleri halen en iyi çevirilerdendir.

Köy Enstitüleri, 1950 yılında Demokrat Partinin iktidara gelmesinden sonra, 1954 yılında kapatılarak Öğretmen Okullarına dönüştürülmüştür. Marshall yardımları çerçevesinde Amerika ile ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla kapatıldığı söylenebilir.

Köy Enstitülerine getirilen en büyük eleştiri marksist-sosyalist bir nesil yetiştirdiği iddiasıdır. Gerçekten de yetişen bir çok yazar toplumcu gerçekçi edebiyat ekolü içinde yer almış;(Fakir Baykurt, Mahmut Makal v.b.) Ülkemizde toplumcu-gerçekçi ekolün gelişmesinde önemli rol de oynamıştır.

Bununla birlikte, kanaatimce köy enstitülerinin kapatılması büyük bir hata olmuştur. Nitekim, müfredatta yapılacak değişikliklerle ve ona uygun kadrolarla Türk Milletini muasır medeniyetler seviyesine ulaştıracak marksist veya sosyalist olmayan bir neslin doğmasını sağlamak içten bile değildi.

Son olarak, Devletimiz (1942 yılında büyük bir kıtlığın yaşandığı ve köy enstitülerinin açıldığı yılların İkinci Dünya Savaşı yılları olduğu ve Savaşın kasıp kavurduğu nazara alındığında) hiç bir fedakarlıktan kaçınmamıştır. Büyüklerimizin anlattığına göre 1952 de traktör aldıklarında Pınarbaşı'da 3 adet traktör varmış. Oysa fotoğraftan da anlaşılacağı üzere Enstitü öğrencilerine, 1940'lı yılların başında makineli tarımı öğretmişlerdir. Makinenin ne kadar kıymetli olduğunu anlatmak için 1940'lı yıllarda Ülkemizdeki toplam motorlu aracın 3.000 civarında olduğunu anlamak yeterlidir. Köy Enstitüsünde en azından bu 3.000'den ikisini (bir traktör ve bir biçerdöver) bu fotoğrafta görüyorsunuz.

Fotoğrafı gönderen Özgün Özhan 'a çok teşekkür ederim. Bu vesile ile selam ve saygılarımısunuyorum.

Editör: Pusula Gazetesi