İlaç endüstrisinin yeni hammadde arayışları, mevcut ilaçların sonradan ortaya çıkan yan etkilerinin azaltılması çabaları ve en çok da doğala dönüş, sağlıklı ve uzun yaşam rüzgarının yön vermesi ile tıbbi bitkiler tekrar gündemi meşgul eder oldu. Tekrar diyorum çünkü zaten çok eski çağlardan (MÖ 3000 li yıllardan) beri kullanıldığı bilinmektedir. 5000 yıl sonra tekrar gündeme gelmesi de işte tamda bu saydığım sebeplerden dolayı. Aslında durum bu kadar da basit değil. Bitkilerin işin ehli olmayan eller tarafından sadece ticari amaçla satılması çok ciddi bir halk sağlığı sorununu da beraberinde getiriyor.

Tüm bitkiler tıbbi amaçla kullanılabilir mi? Kullanılamazsa nelere dikkat etmemiz gerekiyor? Sadece tıbbi bitkiler kullanılarak hastalıklar tedavi edilebilir mi?

Aktarlarda, internet ortamında satılan, eş dost tavsiyesi ile toplanan ve özellikle hastalık belirtilerek pazarlanan bu bitkilerin saklanma koşulları, bitkinin neresinden ne şartlarda elde edildikleri ve satılırken söylenen kullanma veya uygulama talimatları belki de sağlığımızı kazanalım derken daha büyük sağlık problemlerine sebep olacaktır.

Görevi toplum sağlığını korumak olan bizlere de bu konularda kafalardaki soru işaretlerini ortadan kaldırmak ve doğru bilinen yanlışlarla sağlığımızı tehlikeye atmadan uyarmak düşer. Bu anlamda desteklerini esirgemeyen verdiği değerli bilgilerle yazıma katkı sağlayan çok kıymetli hocam Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan'a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum... Hepinize keyifli okumalar dilerim...

Ecz. Esra Geyikli: Bitkisel tıbbi ürünler denilince akla ne gelmelidir?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Bitkisel tıbbi ürünler deyince akla ilk gelen "bitkisel ilaç olmalıdır. "Bitkisel ilaç" teriminden kastettiğimiz ise "fitofarmasötikler/fitoterapötikler" olup; ham veya işlenmiş halde bitkinin çeşitli kısımlarını veya standardize edilmiş bitki ekstresini taşıyan, etki şekli açıklanmış, kabul edilebilir güvenilirlik sınırları, yan etkileri, kontrendikasyonları, stabilitesi ve toksisitesi belirlenmiş, tekrarlanabilir fizyolojik etkiye sahip ve çağdaş ilaç tanımına uygun, GMP kuralları ile üretilmiş ve farmasötik formda hazırlanmış ürünlerdir. Bu tanımın konvansiyonel (sentetik) ilaçlardan teknik anlamda hiçbir farkı yoktur. Aralarındaki tek fark fitoterapötiklerde tek bir etken madde yerine, bir veya daha fazla bileşik üzerinden standardize edilmiş farmasötik kalitede ekstre bulunmasıdır. Yani, eczaneden aldığınız bir parasetamol preparatı ile bir bitkisel ilacın hazırlanmasından hastaya ulaştırılmasına kadar geçen süreçte aralarında hiçbir farklılık yoktur. İkisi de aynı ilaç kalitesini hastaya sunmalı ve etkinliğini göstermelidir.

Ecz. Esra Geyikli: Son dönemlerde tüm dünyada bitkisel tıbbi ürünlere talepte bir artış söz konusu bunun sebebi nedir?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Bitkilerin insanoğlu tarafından çok eski çağlardan bu yana tedavi amacıyla kullanımı bilinmektedir. Hatta bazı kaynaklar, bitkilerin ilaç olarak kullanımının Neanterdal döneme kadar uzandığına işaret etmektedir. Doğaya dönüşün bir slogan haline geldiği günümüzde ise tıbbi ve aromatik bitkiler Türkiye'de de popüler hale gelmiştir. Son zamanlarda "doğala dönüş" veya "yeşil akım" şeklinde ifade edilen bu eğilim doğrultusunda, dünyanın hem gelişmiş, hem de az gelişmiş toplumlarında bitkisel veya diğer doğal kaynaklı ürünlere ilgi ve talep artmıştır. Bu talebin ortaya çıkmasında bitkilerin "her derde deva olduklarına" dair yaygın bir toplumsal algının yaratılmış olması da bir diğer dikkate değer noktadır. Biraz da bu sebeple bitkisel ilaçlar/ürünler tedavide sıklıkla ve bilinçsiz bir şekilde kullanılmaya başlanmış ve maalesef medya sayesinde de oldukça popüler hale gelmiştir.

Ecz. Esra Geyikli: Ülkemizde tıbbi bitkisel ürünlere ihtiyaç var mı?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Toplam 8000 civarında bitki türüne sahip olan Avrupa kıtası florası ile mukayese edildiğinde, ülkemiz yaklaşık 10000 bitki türüne sahip zengin florası ile çok zengindir. Ayrıca bu türlerin %30'u endemik, yani dünya üzerinde sadece Türkiye'de yetişen türlerdir. Aslında bitki çeşitliliği açısından geniş bir potansiyeli ve kültür zenginliğine sahip olması ve birçok tıbbi bitkinin gen merkezi olması nedeniyle Türkiye florası, ekonomik açıdan büyük önem arz etmesine rağmen, maalesef, bu potansiyel etkili bir şekilde kullanılamamaktadır. Bugün ülkemizde bitkisel ilaç/ürün pazarının neredeyse %90'ı ithal ürünlerden oluşmaktadır. Aslında ülkemiz ilaç sanayii bu ürünleri üretecek, geliştirecek ve yeni ürünleri pazara sunacak yeterli kaynak, bilgi birikimi ve teknolojiye sahiptir. Ancak yerli ilaç sanayiinin bu alana sahip çıkmasıyla, oldukça pahalı olan bitkisel preparatlar, yerli üretim sonucunda çok daha ucuza elde edilecek, kaliteli ve ilaç formunda preparatlar elde edilecek ve pazar payları büyüyecektir.

Ecz. Esra Geyikli: Her bitkiye güvenebilir miyiz? Özellikle aktarlarda satılan mesela falanca bitki öksürüğe iyi gelir gibi endikasyon belirtilerek satılan bitkiler var...

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Bu soruya cevap verirken, her bitkinin tıbbi bitki olmadığının altını çizmek lazım. Aktarlara gelince; köklü tarihimizden gelen şifa kültürümüzün ve halk tababetimizin bir parçası olmalarına rağmen, günümüzde aktarların misyonlarının artık tıbbi bitkileri kapsamaması gerektiğini düşünüyorum. Bu kanunla da sınırlandırılmış durumda. Bitkileri tedavi amacıyla tavsiye etme yetkileri yok. Bu hekim ve eczacıların işi. Zira fitoterapi; bilimsel zeminde yapılan araştırmalara ve klinik çalışmalara dayanan bir bilim dalıdır, halk tababeti değildir. Hatta fitoterapiyi "bitkilerle tedavi" yerine, yukarda verdiğimiz tanıma uygun olan "bitkisel ilaçlarla tedavi" olarak yorumlamak çok daha doğru olacağını burada bir kez daha vurgulamak isterim. Bahsettiğimiz üzere, bitkisel ilaçlarla tedavi, kesinlikle aktarlardan temin edilen bitkilerin kaynatılıp içilmesi gibi anlaşılmamalıdır. Bu yanlış anlaşılmanın, hem halk hem de hekimler nezdinde düzeltilmesinde en önemli rol eczacılara ve hekimlere düşmektedir.

Ecz. Esra Geyikli: Lisans eğitimleri sırasında tıbbi bitkiler konusunda temel eğitim alan eczacılar varken bu bitkilerin satış yerinin eczaneler olması gerekli diye düşünüyorum siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Aynı şekilde düşünüyorum. Bunun için eczanelerinde sattıkları bitkisel ürünleri en başta eczacıların çok iyi tanıması, etkileri, yan etkileri ve ilaç etkileşmeleri ile bilgileri hastaya anında aktarması çok önemlidir. Eczacılar, bunların da "ilaç" olduğu fikrini hem hastalara, hem de hekimlere benimsetme konusunda çaba göstermeli, eş-dost veya medyatik insanların tavsiyesiyle kullanmamaları gerektiği ve halk arasında var olan "bitkisel ise zararsızdır" veya hekimlerde yaygın bir algı olan "bitkisel ise etkisizdir" gibi yanlış düşünceleri düzeltmeye çalışmalıdır. İnsanların etraftan veya medyadan aldığı kulaktan dolma veya abartılı bilgilere dayanarak bitkisel ürünlere yönlendiği bir gerçek. Dolayısıyla, ilaç kalitesindeki bitkisel veya doğal ürünlerin sadece eczanelerde satılması sağlanırsa; hasta ürüne sadece eczaneler aracılığı ile erişebilecek, eczacının bu konuda da bir "sağlık danışmanı" olarak hizmet vermesi gerçekleşecek ve aktarların bu konudaki fonksiyonları sona ermiş ve kendi öz fonksiyonlarına dönmeleri söz konusu olacak.

Ecz. Esra Geyikli: İlaç sanayi bu konuda ne durumda? Üretim tercihlerinde bir dönüşüm yaşanıyor mu?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Genel olarak dünyada ve Türkiye'de tüketicilerin talepleri doğrultusunda bu alana üretim anlamında ilgi olduğunu söylemek mümkün. Bu alanda gıda takviyeleri de benzer amaçla kullanıldığı için rekabet ve dolayısıyla ürün çeşitliliği yüksek. Ancak Türkiye'de 100 civarında Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlı ürün varken, 16000'den fazla gıda takviyesi var. O nedenle ilaç sanayiimizin özellikle bitkisel ilaç üretiminde daha aktif ve innovatif olması gerekiyor. Devlet teşviği de bu yönde ve bu rüzgardan faydalanmak lazım.

Ecz. Esra Geyikli: Bitkisel tıbbi ürünlerde analiz ve kontroller nasıl yapılıyor?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Bitkisel tıbbi ürünler, Türkiye'de Avrupa İlaç Ajansının (EMA) da mevzuatına uygun şekilde Sağlık Bakanlığımız tarafından "bitkisel ilaç" ve "geleneksel bitkisel tıbbi ürün" (GBTÜ) adı altında kategorize ediliyor ve buna göre üretim ve kalite kontrolleri yapılıyor. Bitkisel ilaçta yapılan üretim ve kontroller, aynen beşeri ilaçtaki gibi. Hiçbir farkı yok. Ayrıca hem bitkisel ilaçların, hem de GBTÜ'lerin aynen kimyasal beşeri ilaç gibi GMP ile üretilmeleri ve sadece eczanede satılma şartı var. İlaçtaki reklam yasağı bunlar için de geçerli. Sadece GBTÜ'lerde, yine Avrupa İlaç Ajansının (EMA) da mevzuatında da belirtildiği gibi, kullanılan bitkinin geleneksel tedavide veya halk arasında kullanımının olması ve Avrupa Birliği dışındaki ülkelerde 30 yıl, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde de 15 yıldır güvenle kullanıldığının literatürle kanıtlanması isteniyor. O nedenle GBTÜ için klinik çalışma şartı istenmiyor. Onun dışında ilaçlarda yapılan kontrollerin hepsi bitkisel ilaçlarda ve GBTÜ'lerde geçerli.

Ecz. Esra Geyikli: Tıbbi bitkilerden yararlanarak hastalıkları tedavi etmek mümkün mü?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Tabii ki mümkün ama bunları ilaç dozaj formları şeklinde ve ilaç gibi kullanmak şartı ile tabii ki. Tıbbi bitkilerin iyi ziraat uygulamaları dediğimiz GAP'ye göre kontrollü şekilde üretilmeleri gerekir. Zira bitkisel ilaçta kalite ve kontrol tarlada başlar. Tıbbi bitkiler çay formunda da tüketilebilir. Ancak ekstre halinde kullanılacaksa, mutlaka standardize edilmesi gerekir. Çünkü ancak bu şekilde ilaç formatına uygun olarak doze edilebilir ve tedavide kullanılabilirler.

Ecz. Esra Geyikli: Neden bu ürünler genellikle tamamlayıcı tıpta ya da alternatif tıpta kullanılıyor? Tıp camiasında bir bölünme söz konusu mu tedavide tercih anlamında?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Hekimlerin modern tıp eğitiminde fitoterapi ve diğer geleneksel tıp sistemleri ile ilgili bilgiye yer verilmemesi sebebiyle, konuyu bilmeden önyargılı olarak mezun oluyorlar. Bu nedenle tıp camiasında bir bölünme söz konusu aslında. Ancak konuya ilgi duyan ve pratik uygulama yapmak isteyen hekimler Sağlık Bakanlığımız tarafından açılan hekimler için ilgili alanlardaki sertifikalı kurslara katılarak bilgi ediniyorlar. Altını çizmemiz gereken bir diğer husus da; özellikle fitoterapi için alternatif tıp teriminin kullanılmasının yanlış olduğudur. Zira fitoterapi, modern tıbba karşı değil, aksine onunla aynı prensipleri esas alan ve modern tıbba özellikle preventif anlamda destek veren bir tedavidir. Modern tıbbın alternatifi değildir. Ancak tamamlayıcı veya integratif tıp başlığı altında sınıflandırılabilir. Ancak konunun ehli olmayan insanlar tarafından fitoterapi yazılı ve görsel medya aracılığıyla yanlış tanıtılması, hekimlerde olumsuz fikirlere yol açan başka bir husus.

Ecz. Esra Geyikli: Fitoterapi nedir?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Fitoterapi kelime anlamıyla "bitkilerle tedavi" demek olmasına rağmen, güncel ve çağdaş tanımıyla "bitkisel ilaçlarla tedavi" şeklinde kabul görmektedir. Dünyada "kanıta-dayalı tıp" kavramının yerleştiği bugünlerde, şahsi olarak ben "kanıta-dayalı fitoterapi" kavramı olan "akılcı fitoterapi" kavramının yanındayım. Fitoterapi tanımında verilen "bitkisel ilaç" teriminden kastettiğimiz ise "fitofarmasötikler/fitoterapötikler" olup; ham veya işlenmiş halde bitkinin çeşitli kısımlarını veya standardize edilmiş bitki ekstresini taşıyan, etki şekli açıklanmış, kabul edilebilir güvenilirlik sınırları, yan etkileri, kontrendikasyonları, stabilitesi ve toksisitesi belirlenmiş, tekrarlanabilir fizyolojik etkiye sahip ve çağdaş ilaç tanımına uygun, GMP kuralları ile üretilmiş ve farmasötik formda hazırlanmış ürünlerdir.

Ecz. Esra Geyikli: Bitkisel ürünlerin Türkiye pazarında %100 bitkisel, tamamen doğal vb sloganlarla satılması doğru mu?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Tabii ki değil. İçinde bitki ekstresi olsa bile, bunların formülasyonunda yardımcı madde olarak mutlaka kimyasal maddeler de kullanılıyor. Bu tarz söylemler tamamen bir pazarlama ve satış stratejisi olarak karşımıza çıkıyor. Ciddi denetim yapılması şart. Aslında Sağlık Bakanlığımız bu konuya çok önem veriyor ve ciddi cezalar da veriyor. Ama henüz yeterli değil...

Ecz. Esra Geyikli: Türkiye'de en çok kullanılan bazı bitkisel ürünlere örnekler verebilir misiniz?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Türkiye'de pek çok çeşit etkisi için türlü türlü bitkisel ürün satılıyor. Ancak en çok satılanların başında bitkisel laksatiflerin geldiğini söyleyebiliriz. Özellikle sinameki içeren preparat sayısı fazla. Bunun yanı sıra tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kilo kontrolü için ve cinsel gücü artırıcı "bitkisel" ürünlerin satışı oldukça fazla. Tabii ki immün sistemi desteklemeye yönelik Echinacea gibi bitkilere ve preparatlar ile soğuk algınlığı gibi basit hastalıların tedavisinde de bitkisel ürünlere müthiş bir ilgi var. Diğer yandan hafızayı güçlendirici ve şeker hastalığına karşı kullanılan bitkisel preparatlara da ilginin bir hayli arttığını son yıllarda görüyoruz.

Ecz. Esra Geyikli: Bitki çayları hakkında görüşleriniz nelerdir, özellikle zayıflama çayları? İnternet ve sosyal medya üzerinden ünlülere yaptırılan reklamlar vs. tehlike arz etmiyor mu?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Çaylar halkın en kolay ulaşabileceği ve evde kendi kendine hazırlayabileceği ürünler olduğu için çok gündemde. Bu arada tıbbi çayları, genel bitki çaylarından ayırmak lazım. Neredeyse her yıl bir bitki çayının özellikle zayıflama amacıyla patladığını görüyoruz. Bunların çoğunun kanıta dayalı verisi yok veya zayıf. Olanların da çay diye bilinçsiz kullanılmaması lazım. Ünlüler tarafından medya aracılığıyla yapılan reklamlar halkı teşvik ediyor ve fahiş fiyatlarla satılıyor ama bu çaylar hakkında bilgiyi de yine sağlık personelinden, yani hekim veya eczacılardan almak lazım. İlaç etkileşimleri yönünden bir sağlık profesyoneline mutlaka danışılmalı. Örneğin; Eczanelerde birçok preparatı bulunan bitkisel laksatiflerden en önemlisi olan Sennae glikozitleri içeren çayların veya diğer müstahzarlarının kullanımında, digoksin gibi kalp ilaçları kullanan hastaların mutlaka uyarılması gerekmektedir. Ayrıca düzenli diüretik ilaçlar ve varfarin kulllanan hastaların da Sennae glikozitleri içeren çayları ve ilaçları birlikte almamaları mutlaka tavsiye edilmelidir.

Ecz. Esra Geyikli: Stonend adını verdiğiniz tıbbi bitkisel ürününüzde bahsedelim. Böbrek taşı üzerine etkili bir bitkiden yapıldı sanırım. ne zaman piyasada olur?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Stonend, Gazi Üniversitesi Eczacılık ve Tıp Fakültelerinden bir grup hocamızın ortak Ar-Ge çalışması sonucunda ortaya çıkan bir ürün. İçeriğinde altın otu var. Bilimsel yöntemlerle taş düşürücü etkisi ispatlandı. Bildiğim kadarıyla şimdi klinik çalışma yapılması planlanıyor. Ondan sonra zaten resmi otoriteden ruhsat alarak piyasaya arz edilecektir.

Ecz. Esra Geyikli: Bitkisel ilaç ve ürünlerde yasal durum nedir?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Fitoterapi ürünlerine dünyada farklı bakış açıları var. Örneğin; Avrupa'da fitoterapi ürünlerine ciddi bir bakış açısı olup, çoğunlukla OTC (over the counter) ürünleri olarak çoğunlukla ilaç kategorisinde ruhsatlandırılıp satılmakta. Amerika'da ise bu tip ürünlerin %80'den fazlası "gıda takviyesi" adı altında satılmakta ve FDA bu ürünler konusundaki tüm sorumluluğu üretici firmaya bırakıyor. Amerika'daki uygulamadan farklı olarak; herhangi bir farmakolojik etkiye sahip bitkisel ürünler, Avrupa'da ilaç olarak değerlendirilmekte. Avrupa ülkeleri arasında bitkisel ilaç pazarında en büyük paya sahip olan Almanya'yı sırasıyla; Fransa, İtalya ve İngiltere takip ediyor. Piyasada yaklaşık 800 çeşit bitkisel ilacın mevcut olduğu Almanya'da fitoterapötikler Sağlık Bakanlığı E Komisyonu tarafından incelenerek ruhsatlandırılmakta ve Alman hekimler tarafından reçete edilmekte. Avrupa'da ve ülkemizde biraz önce bahsettiğim gibi, bu ürünler Avrupa İlaç Ajansının (EMA) da mevzuatına göre; Sağlık Bakanlığımız tarafından yasal olarak "bitkisel ilaç" ve "geleneksel bitkisel tıbbi ürün" (GBTÜ) adı altında iki ayrı kategoride tanınıyor.

Ecz. Esra Geyikli: Bitkisel ürünleri dünya ve Türkiye pazarlarında değerlendirecek olursak neler söylersiniz?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Bitkisel tıbbi ürünler şu anda dünyada da Türkiye'de de yükselen bir trend şeklinde. Bitkisel ürünlerin, kimyasal ilaçların aksine yan etkisi daha az olan, güvenli ve sağlıklı ürünler olarak kabul edilmesi de bu algının oluşmasında önemli bir nokta. Dolayısıyla talep had safhada. Örneğin; bitkisel ürün ve ilaç pazarında geçtiğimiz 10-15 yılda, dünyadaki ekonomik durgunluğa rağmen ciddi bir büyüme gözlendi. Şu anda dünya bitkisel ürün piyasası 100 milyar doların üzerinde ve Türkiye'de ise bu pazarın yaklaşık 5 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Bitki cenneti Türkiye'de ekstre ve hammadde ihtiyacımız halen ithalat yoluyla karşılıyoruz. Bizden ihraç edilen tıbbi bitkiler ise çok ucuza satılıyor ve de bize işlenmiş olarak büyük paralarla geri dönüyor. Bunu tersine çevirmemiz lazım. Yani bizim gideceğimiz çok yol var daha... Bence milli seferberlik ilan etmemiz gereken bir konu.

Ecz. Esra Geyikli: En çok neler var bitkisel tıbbı ürün olarak formüle edilmiş?

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan: Çok fazla bitki var. Ama bitkisel ilaçlar özelinde konuşursak; bitkisel laksatifler, immüntimülanlar, yara iyi edici ilaçlar ve sindirim sistemi rahatsızlıklarına karşı kullanılanlar başı çekiyor diyebiliriz.

Ecz. Esra Geyikli: Son olarak eklemek istedikleriniz...

Prof. Dr. İlkay Erdoğan Orhan:
Tıbbi bitkiler ve bunlardan hazırlanan ilaçlar konusunda akademik eğitim alan ve bu konuda donanımlı olan tek meslek grubu eczacılıktır. Bu nedenle, eczacıların bu konuya sahip çıkması ve söz sahibi olması gerekmektedir. Şu anda, maalesef bu alanda bir boşluk olması sebebiyle, konunun ehli olmayan insanlar tarafından fitoterapi yazılı ve görsel medya aracılığıyla yanlış tanıtılmaktadır. Bahsettiğimiz üzere, bitkisel ilaçlarla tedavi, kesinlikle aktarlardan temin edilen bitkilerin kaynatılıp içilmesi gibi anlaşılmamalıdır. Son söz olarak; eczacılar bu konudaki eğitimlerini ön plana çıkararak fitoterapi alanındaki bilgilerini sürekli güncellemeli, bu tip ilaçların etkileri ve ilaç etkileşmeleri hakkında hastayı bilgilendirmeli, bu alandaki danışmanlık görevini hastalar için olduğu kadar gerektiğinde doktorlar için de yerine getirmeli ve fitoterapötiklere mutlaka sahip çıkmalıdır. İnsanların en çabuk ulaşabileceği sağlık personeli olan eczacılar ve hekimler, bitkisel ilaçlar hakkında toplumu bilinçlendirme konusunda en büyük rolü oynayacaklardır.

Editör: Pusula Gazetesi