Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Kozlu Müessese Müdürlüğü'nden emekli Maden Mühendisi Mehmet Çebi, 3 Mart 1992'de grizuda hayatını kaybeden bir madencinin hazin hikayesini paylaştı.

Kozlu grizusunda hayatını kaybeden Yusuf Alagöz'ün yaşadığı hayatın kendisinde büyük etki yarattığını belirten Çebi, bu paylaşımı yaparken hiçbir madenciyi de unutmadığını ifade etti.

İşte o hikaye;

3 Mart 1992 tarihi, TTK Kozlu TİM'de meydana gelen grizu patlamasıyla hafızalara kazınan ve Soma Maden faciasından yıllarca önce Türkiye'de yaşanan en büyük maden kazalarından birisidir. Bilindiği gibi bu faciada 263 maden işçisi hayatını kaybetmiş, onlarca madenci unutulmaz yaralar almıştı. Facianın üzerinden 27 yıl geçmesine rağmen olayın acıları uzun yıllar konuşulmaya devam edecek. Facianın arkasından maden şehitlerinin acılı aileleri perişan olmuş, anne-babaları, eş ve çocukları bu acı olay sonrasında her bir yana savrulmuş, yanmış yıkılmıştı. Bu yazıyı kaleme alırken madenci kardeşlerimizi hiçbir zaman unutmadığımızı hatırlatmak isterim.
3 Mart 1992'de yaşamını yitiren her bir madencinin geride bıraktığı ailelerinin sosyal durumu bir çok doktora tezine konu olabilecek acı hatıralarla doludur. . Bu kazada hayatını kaybeden her bir madencinin ayrı bir hayat hikayesi olduğunu biliyorum. Ben burada 263 maden şehidinden sadece bir tanesinin bende bıraktığı derin izlerden bahsetmek ve benim olayımın kahramanı Maden Nezaretçisi Yusuf ALAGÖZ'ü ve ailesini sizlere tanıtmak istiyorum. Yusuf ALAGÖZ 1956 doğumlu, deneyimli bir nezaretçi olup Devrek/ Karakoçlu Köyü'ndendi. Onunla uzun süre çalışmış, iyi bir ekip oluşturmuştuk. Kaza günü İncirharmanı 4. Ocak 04:00-12:00 vardiye tertibini yaptıktan sonra yanımdan ayrılmış ve maalesef bir daha geriye dönememişti. Patlamanın haberini aldıktan sonra tahlisiye kurtarma çalışmalarına katılarak yaralıları kurtardıktan sonra yangın sönmediğinden ocaklar, kuyu ağızlarından kapatılmış, ocaklara su basılmış ve yangın ancak 4,5 ay sonra söndürülebilmişti. Ocakların kapatılmasıyla birçok işçimizin cesedi yeraltında suyun içinde kalmıştı.
Ocak suları boşaltıldıktan sonra bir tahlisiye ekibinin -200 katındaki 4. Ocak'ta yapmış olduğu keşifte 25 Madencinin cesedine ulaşıldı. Kapıların yerleri değiştirilerek 4. Ocak'ın havalandırılması sağlandı. 02 Ağustos 1992 V3'de Kurtarma çalışmalarının yapılacağı -200 Katında, Motor Garajına geçici bir tahlisiye istasyonu kurarak İncirharmanı 4. Ocak'da şehit olan işçilerimizin cesetlerine ulaştık. -200 katı ile -300 katını birleştiren AR-5 isimli bir nefeslik bulunuyordu. AR-5 nefesliği hem hava yolu hemde nakliye yolu olarak kullanılıyordu. 4. Ocak'ın havası alt kotlardan bu nefeslikten geliyordu. Alt katlarda meydana gelen patlamada oluşan zehirli gazlar da bu nefeslikten yayılarak 4. Ocak'ta canlı bırakmamıştı. AR-5 Nefeslik başında 4. Ocak'a ait ilk cesetle karşılaştık. Beyaz baretinden bunun nezaretçilerimizden Yusuf Alagöz olduğunu anladım.
O anda Yusuf Alagöz'ün ilginç bir öyküsü daha aklıma geldi. Patlamanın olduğu gün Yusuf Çavuş'un izin günü idi. Vardiye-1'de iki nezaretçi birlikte çalışıyorlardı ve ikisinin de izin günü aynı gündü. Diğer nezaretçi Bilal Gümüştaş kendisinden yaşlı olduğu için Yusuf Çavuş o gün izin yapmamış, "Abi, sen benden kıdemlisin. Yarın ben çalışayım, sen izin yap" diyerek Bilal Gümüştaş'a izin vermiş ve kaderin garip cilvesi, bu iyi niyet hayatına mal olmuştu. Olay sonrası Bilal Gümüştaş yanıma gelerek günlerce uyku uyuyamadığını, sarhoş gibi gezdiğini, eğer Yusuf Alagöz'ün kendisine izin vermemiş olsaydı patlama anında Yusuf Çavuş'un değil kendisinin ölmüş olacağını söylemişti. Bilal Gümüştaş'da bu olaydan kısa bir süre sonra emekli olacak, çok sevdiği arkadaşlarından ve iş hayatından ayrılacaktı. Bilal Gümüştaş ile Kozlu'da, cadde ve sokakta her karşılaşmamızda bu olayı yeniden yaşıyorum.

3 Mart 1992 grizu faciasında beni en çok Yusuf Alagöz etkilemişti. Çocuklarına ne olduğunu merak ediyor, ara sıra işçilere soruyordum. Bir ara Karakoçlu Köyü'ne gidip ailesini bulmayı, hal hatır sormayı düşünüyor, fakat acılarını da depreştirmekten de çekiniyordum. İş hayatının yoğunluğu, bugün yarın giderim derken aradan yıllar geçti. Karakoçlu Köyü'ne gidemedim.
2000'li yıllara geldiğimizde, yeni hükümetin kurulması ile TTK'ya işçi alımı gündeme gelmişti. Gerçekten Kartiyelerimizde işçi sayısının yetersizliğinden işler yürümüyor, üretim de devamlı düşüyordu. Üç kişilik işi iki kişiye yaptırmaya çalışıyorduk. Artık neredeyse Ayak'da tahkimat yapamaz hale gelmiştik. Bu sırada TTK 'ya 4.000 işçi alımı kararı çıkmış ve işçi alımı noter huzurunda yapılarak alımlar gerçekleşmişti. Kozlu Müessesine dağıtılan işçilerin de köylerin yoğun olduğu kartiyelere verilmesinin uygun olacağı düşünülmüştü. Bu nedenle sağlık muayenesini geçen işçiler köylerine göre peyder pey kartiyelere dağıtılmaya başlandı. Yeni işçilerle tanışmak ve onların da bizleri tanıması amacı ile bu dağıtım anında ocak mühendisleri olarak bizlerde bulunuyorduk. Köylüler genelde birbirleri ile akraba olduklarından, soyadları da birbirine benziyordu. Kartiyelere işçi dağıtımı sırasında 3. Ocak'a verilen işçilerden ikisinin ad ve soyadları dikkatimi çekmişti. Bunlar Aziz Alagöz ve Ahmet Orhan isimli işçilerdi. Bu kişileri araştırdığımda Aziz Alagöz'ün 1992'deki patlamada ölen Yusuf Alagöz'ün oğlu, Ahmet Orhan'ın da aynı patlamada ölen Sefer Orhan'ın kardeşi olduğunu öğrendim.
Yusuf Alagöz'ün çocuklarını merak ettiğimden şimdi yeni işçimiz olan oğlu Aziz Alagöz'den bilgi alabilirdim. Aziz yaklaşık 24 yaşındaydı ve babası öldüğünde 12-13 yaşında bulunuyordu. Kendisini çağırarak babasının çok sevdiğim bir nezaretçim olduğunu onu kaybetmekten büyük üzüntü duyduğumu ve kendisine her konuda yardım etmeye hazır olduğumu, bu arada diğer kardeşlerini de merak ettiğimi söyledim. Aziz bana üç kız ve üç erkek altı kardeş olduklarını, erkek kardeşi Mehmet Alagöz'ün Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesini kazandığını ve halen öğrenci olduğunu, iki kız kardeşinin evli olduğunu, en küçük kız kardeşi Şerife'nin de Kozlu Alparslan İlköğretim Okulu 8. sınıfa yeni kayıt yaptırdığını ve birlikte kaldıklarını söyledi. İşin ilginç yanı benim eşim de aynı okulda sınıf öğretmeni idi. Daha sonra eşime olayı anlatarak Şerife Alagöz'ü tanımasını ve ona her konuda yardımcı olmasını, benim de kendisi ile tanışmak istediğimi söyledim. Daha sonra Şerife Alagöz'ü ziyaret ederek kendimi tanıttım ve babasının çok yakın arkadaşı olduğumu ve patlama öncesi birlikte çalıştığımızı söyledim. O da babasının bir arkadaşına rastladığına çok sevinmişti. O anda iç dünyasını ve neler hissettiğini bilemiyordum tabi. O gün Şerife'ye ayrıca annesini de ziyaret etmek istediğimi söyledim. O da annesiyle konuşup haber verebileceğini söyledi. Birkaç gün sonra Şerife eşimle haber yollamış, annesinin bizi beklediğini söylemiş. Biz de eşimle bir gün kararlaştırdık ve Şerife'ye annesini ziyarete geleceğimizi haber verdik.
Yusuf Alagöz'ün ailesini ziyaret edeceğimiz gün bir çiçek yaptırarak yola koyulduk. Akşam saat 7.00 sularıydı. Eşim Özlem, büyük oğlum Mert ve küçük oğlum Özgür'le birlikte verilen adrese doğru yola çıktık. (Maalesef 1992 grizu bu kazasından 22 yıl sonra oğlum Mert Çebi'yi Kozlu'da meydana gelen trafik kazasında kaybettik. Oğlum Mert Çebi 1992 faciasındaki kaza sırasında 6 aylıktı) Güney Mahallesinin dik yokuşlarından çıkarak verilen adrese ulaştık. Şerife ve abisi Aziz bizi kapıda bekliyordu. Bizi içeri aldıklarında Yusuf Alagöz'ün hanımı Saime Alagöz'le karşılaştık. Saime hanımın yüzünde yılların acısı, yorgunluğu ve hüznü vardı. Kendimizi tanıtarak oturduk ve sohbete başladık. Yıllar ne çabuk geçmiş, koskoca 10 yılı geride kalmıştı. Yusuf Alagöz'ün oğlu Aziz'in ikiz çocukları Yunus ve Emre hiçbir şeyden habersiz minik kızı Küboş ile oynuyor, bizlere bakarak kim olduğumuzu çözmeye çalışıyorlardı. Benim küçük oğlum Özgür'de onlarla yaşıttı. Birlikte oynamaya başladılar. Hepsi de benim çocuğum gibiydiler ama... Gece geç vakit tekrar görüşmek üzere, buruk bir şekilde oradan ayrıldık. Ne diyebilirdik ki yüreği acıyla dağlanmış, şehit eşi Saime hanıma...
Alparslan İlköğretim Okulu'na eşimi bırakmaya gittiğim zamanlarda Şerife'ye rastlıyordum. Yine bir gün eşimi okula bıraktıktan sonra yolda Şerife'ye rastladım ve halini, hatırını sormak istedim. Araçtan inerek -"Şerife nasılsın?" diye sordum?
O da bana gülerek, "İyiyim" diyerek karşılık verdi. Ardından da kalbime bir hançer gibi saplanan, boğazıma düğümlenen, beni bir müddet felç eden sorusunu sordu;

Mehmet amca "Bana babamı anlatır mısın?" dedi

Bu soru karşısında tüylerim diken diken oldu. Hıçkırarak ağlamak istedim. Gözlerim doldu ve Şerife'nin göz yaşlarımı görmemesi için sırtımı döndüm. O anı anlatmak, çektiğim acıyı kelimelerle, cümlelerle ifade etmek mümkün değildir. Hayatımda duyduğum en acı cümleydi bu. Dört yaşında babasını kaybetmiş, baba hasretiyle yanan ve babası hakkında bir şeyler öğrenerek onu tanımaya çalışan bu küçük kıza ben şimdi ne diyebilirdim. Bir müddet konuşamadım. Bir müddet konuşamadım. Ona babası Yusuf Alagöz'ün mertliğini, yiğitliğini, insan sevgisini ve güler yüzünü anlatmak isterdim. Ama o an bu imkansızdı. Boğazıma bir bıçak saplanmıştı sanki. Geriye dönerek göz yaşlarımı silmeye çalıştım.
Aradan beş yıl daha geçti. Bir gün işyerime Aziz Alagöz geldi. "Hayrola, Aziz sana nasıl yardımcı olabilirim?" dedim. Meğer Aziz'in Üniversitede okuyan kardeşi Mehmet, Üniversiteyi bitirip işe girmiş. 1 Temmuz 2007 Pazar günü de Devrek'te düğünü varmış. Bana onun için davetiye getirmiş. "Ayrıca, sizi pazar günü Karakoçlu Köyü'ne de bekliyoruz" dedi.
1 Temmuz 2007 Pazar günü eşimle ve oğlum Özgür'le Devrek'e doğru yola çıktık. Devrek'i geçip 15 km. sonra ana yoldan sağa dönerek bir müddet sonra Karakoçlu tabelasını gördük. Yolumuza devam ettik. Yaklaşık yarım saatlik bir yoldan sonra, sora sora Karakoçlu Köyü'ne vardık Bu köy çok büyük bir köydü. Birkaç mahalleye ayrılmıştı. Biz Mut Mahallesine gidecektik. Mut Mahallesi'ni bulduk ve Aziz Alagöz'ün evini sorduk. Bizi Yusuf Alagöz'ün dul eşi Saime Alagöz karşıladı. Gelişimize çok sevinmişlerdi. Evde yine şehit madencilerimizden Durmuş Alagöz'ün annesi ve hanımı vardı. Onlar da gelişimize sevinmişlerdi. Yusuf Alagöz'ün mezarını ziyaret etmek istediğimizi söyledik. Hep birlikte mezarlığa hareket ettik.
Yusuf'un o samimi, güler yüzü canlandı gözümde. İçimden, "Sevgili kardeşim, 15 yıl sonra da olsa, seni mezarında ziyaret etmeye geldim. Son görevimi de nihayet yerine getireceğim" dedim. Mezarı başında ailece resim çektirerek bu anı ölümsüzleştirdik. Yusuf Alagöz'ün yanı başında, aynı patlamada ölen Durmuş Alagöz'ün de mezarı başında dul eşi ve annesiyle birer resim çektirerek mezarlıktan ayrıldık.
Daha sonra, hep birlikte Devrek Belediye Düğün Salonu'na hareket ettik. Düğün salonunda damat Mehmet Alagöz ve müstakbel eşi bekliyorlardı. Yusuf Alagöz'ün çocukları bizi düğün salonunun kapısında görünce hemen yanımıza gelerek yer gösterdiler. Ailece gelişimizden memnun kaldıkları belli oluyordu. Birlikte sohbet ettik, resim çektirdik. Devrek Belediye Başkanı Özcan Ulupınar'da düğüne gelmişti. (Sonradan Ak Parti'den Zonguldak Milletvekili seçildi) Nikahı da o kıydı. Çifte mutluluklar diledi.
Üzerimden büyük bir yük kalkmış, sevgili dostum Yusuf Alagöz'e karşı son görevimi yerine getirmiştim. Onun son bakışları hala gözlerimin önünde ve her zaman kalbimde yaşamaya devam edecek. Zonguldak Maden Şehitliği'ne her gidişimde onunla sohbet ediyor birlikte madencilik anılarımı tazeliyorum.
Merhum YUSUF ALAGÖZ 3 Mart 1992 de, Kozlu Müessesesinde Vardiye Mesulü olarak çalışırken -200 katında grizu patlamasında hayatını kaybetmiştir
Merhum Yusuf Alagöz'ün oğlu Aziz Alagöz, TTK Kozlu Müessesesinde 1992'deki patlamada ölen babasının çalıştığı ocakta 2000 yılında işe başlamıştır.
Merhum Yusuf Alagöz'ün eşi Saime ALAGÖZ'ün Kardeşi Rıza Kayaaltı, 1992 deki patlamada ölmüş, oğlu Erol kayaaltı 2000 yılında TTK Kozlu Müessesesinde işe başlamıştır.
Merhum Yusuf Alagöz'ün amcası Haşim Alagöz'ün oğlu Süleyman Alagöz 2000 yılında TTK Kozlu Müessesesinde işe başlamıştır.
Merhum Yusuf Alagöz'ün amcası Süleyman'ın oğlu Durmuş Alagöz 1992 deki patlamada hayatını kaybetmiştir
Merhum Yusuf Alagöz'ün amcalarından Süleyman'ın oğlu Halit Alagöz TTK Kozlu Müessesesinde meslek hastalığından hayatını kaybetmiştir
Merhum Yusuf Alagöz'ün amcalarından Süleyman'ın kızı Rabia Ören'in kocası Aziz ÖREN 1992 deki patlamada hayatını kaybetmiştir.
Bugün TTK'ya alınacak 700 yeraltı maden işçisinin Noter huzurunda kurayla işe girişleri gerçekleşti. İşte size Zonguldak Maden Havzasının acı gerçekleri.

Editör: Pusula Gazetesi