Zonguldak'a sık sık gelen yazılarıyla Zonguldak'ı anlatan gazeteci Mete Akyol hayata gözlerini yumdu...
1935 yılında Ordu'da dünyaya gelen Mete Akyol, Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin İngiliz Dili ve Edebiyati
bölümünden mezun oldu. 1951 yılında Ulus gazetesinin çocuk sayfasında çeviriler
yaptı. 1953 yılında Hürriyet gazetesinin Tarsus muhabiri olarak göreve başladı.
1959'dan 1994'e kadar Milliyet, Öncü, Hürriyet, Dünya, Günaydın, Sabah gazetelerinde muhabir, roportaj yazarı, köşe yazarı, genel yönetmen ve yayın genel yönetmeni olarak değişik görevlerde bulundu. TRT 1, TRT 2, NTV ve TV8 televizyonlarında çeşitli programlar yaptı.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Başkent Üniversitesi'nde gazetecilik dersleri veren Akyol'un, beşi gazetecilik deneyimlerini aktardığı altı kitabı bulunuyor.
Başkent Üniversitesinde çalışan Akyol CHPden Zonguldak Milletvekili seçilen Prof. Dr. Mehmet Haberala en yakın isimlerden biri olarak sık sık Zonguldaka geliyordu. Haberalın cezaevinde olduğu dönemde Silivride dayanışma nöbetlerini başlatan isim olan Akyolun ölümü Zonguldakta da büyük üzüntü yarattı. Renkli ve espri kişiliğini her zaman koruyan Akyola Allahtan rahmet ailesine ve basın camiasına başsağlığı diliyoruz.
42 YIL ÖNCE BÖYLE YAZMIŞTI
ÖMÜR KÖMÜR SAVAŞI
Zonguldakta doğa, bir yandan ülkeye verdiğinin sevabı
içindedir, bir yandan da, işçiye ettiğinin günahı altındadır. Ülkeye kömür
verir, karşılığında işçiden ömür alır Zonguldakta, doğa
Doğanın Zonguldak pazarında enerji dolu kara kara kömür
parçaları ile enerjileri yarı yarı, yüzleri sarı sarı, çökük avurtlu kömür
işçileri yanyanadırlar. Benden önce babamın, babamdan önce dedemin ömrünü
yemiştir kömür. Şimdi yemlik olma sırası bendedir. Benden sonra ise, oğlum var
sırada.
Yaşları kırkın üstünde olan Zonguldakın kömür işçileri
öne eğik duran bedenlerinden, çökük avurtları ve sarı yüzlerinden başka bir de,
konuşmalarıyla, gülmeleriyle de belli ederler kimliklerini. Kesik kesik
konuşurlar, kesik kesik gülerler, hatta küfretmeleri gerektiğinde, kesik kesik
küfrederler. Öfkeleri de kesik kesiktir, sevinçleri de kesik kesiktir. Kömür
tozu ciğerimize öyle bir çökmüş, oturmuştur ki
Konuşmak istesek, istediğimiz gibi rahat rahat
konuşturmaz. Gülmek istesek, istediğimiz gibi rahat rahat güldürmez. Şöyle
doyasıya konuşabilmeye, doyasıya gülebilmeye yetecek kadar bile nefeslik boş yer
bırakmamıştır ciğerimizde kömür tozu.
Kömür işçisi, bilimsel anketler öyle diyor, Kadınına
olan aşırı düşkünlüğüyle, içkiye olan aşırı tutkunluğuyla, Tanrısal yazgıya
olan eksiksiz inancıyla alabilmektedir ancak, yaşamdan payını. Bunların
dışında kalanı, damarlarından kopardığı kömür karşılığında doğaya, sen, biz,
siz yerin üstünde daha rahat bir yaşam sürdürebilelim diye, o ve onlar, yerin
altından kopardıkları her kömür parçası karşılığında, ömürlerinin bir parçasını
bırakırlar yerin altında.
Yukarıdan bakıldığında bir ekmek kavgası sanılan bu doğadan alış, doğaya veriş görüntüsü, gerçekte yer altında sürdürülen sessiz, acımasız, dede intikamı dolu, baba intikamı dolu, sıradaki bebenin intikamı dolu hepimizin adına ödediği borca gitmektedir.
Otomobillerimiz, buzdolaplarımz için saç yetiştirilsin diye Yapılara demir, fabrikalara çelik sağlanabilsin diye Lokomotifler buharsız, kaloriferler soğuk kalmasın diye Zonguldakta 40 bin işçi, yılın her günü, günün her saati doğayla sürekli bir sürtüşme içindedir. Bu sürtüşmede işçi kömür törpüler, kömür, işçi ömrü törpüler. Ben, sen, biz, siz yerin üstünde daha rahat bir yaşam sürdürebilelim diye, o ve onlar, yerin altından kopardıkları her kömür parçası karşılığında, ömürlerinin bir parçasını bırakırlar yerin altında. Yukarıdan bakıldığında bir ekmek kavgası sanılan bu doğadan
alış, doğaya veriş görüntüsü, gerçekte yer altında
sürdürülen sessiz, acımasız, dede intikamı dolu, baba intikamı dolu, sıradaki
bebenin intikamı dolu bir ömür-kömür savaşıdır, sonu görünmez bir kan
davasıdır.