Özyurt Eğitim İş Sendikası’nın 17 Ekim 2005’de kurulduğunu ve emek mücadelesini daima sürdüreceğini ifade etti. Özyurt açıklamasına şöyle devam etti; “Eğitim İş, Türkiye´nin yakın geçmişinde ve yakın geleceğinde, derinden yaşamış olduğu sorunlar ve yaşayacağı sorunlara karşı bir "cephe" oluşturmak için kuruldu. Her haliyle gözlenmektedir ki, iki çizgi, derinlemesine ayrışma içindedir. Bu öyle bir ayrışmadır ki; Ankara´da Mustafa Kemal ve arkadaşları işgale karşı direnirken, İstanbul´da İngiliz yalakalığı yapan işbirlikçiler arasındaki kadar derin bir ayrışma!

Hani hatırlarsak... Türkiye birkaç parçaya bölünecek, her etnik kimlik kendi devletini kuracak ve Türkiye´nin birçok bölgesi emperyalistlerin nüfuz bölgeleri olacaktı. Buna karşın Türk insanında iki tip çare vardı; Birisi Kurtuluşçular diğeri ver Kurtulcular.

İşte tablo aynı, roller aynı, koşullar benzer, oyuncular farklı... Seyirci olmak isteyenlerle direnenler yine ayrılacaklar. Buradaki en önemli husus, "direnecek" olanların direnme mevzilerinin oluşturulması, kurumlarının yaratılması ve söylemlerinin yaygınlaştırılmasıdır. Uyanmanın, uyandırmanın vaktidir bugün... Ama bilelim ki, kitlelerin yorgunluğuna bir kıvılcım düştüğünde, tutuşacak olan yalnızca ihaneti örgütleyen işbirlikçiler olacaktır.”

Olcay Özyurt, “Eğitim-İş, bir gereklilikten ortaya çıktı, Türkiye´nin öğretmenleri, Cumhuriyetine sahip çıkmalı ve ülkenin sorunlarına "bağımsızlıkçı" yaklaşabilmeliydi. Türban eylemlerine destek veren değil, tarikatların kadını yok etmek için kullandıkları türbana karşı çıkan bir sendika özlemiyle... Türkiye´nin etnik bölünmesine çanak tutan emperyalizmin maşalarına paravan olmuş bir sendika değil, bütünleşmeyi ve sınıfsal idealleri ön plana çıkartan bir sendika özlemiyle... Emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine cesurca, ağzında lafı gevelemeden karşı çıkan bir sendika... AB ve ABD emperyalizmine ve onların kalemşörlerine karşı çıkabilen bir sendika... İşte bu gereklilikler yeniden yarattı Eğitim-İş´i...

Bugün Türkiye´nin Eğitim-İş´e olan ihtiyacı, "yalnızca" doğru düzgün bir öğretmen sendikasına olan ihtiyaçtan kaynaklanmıyor, bu gün bu ihtiyaç, ülkenin çok yakın bir zamanda, parçalanmaya doğru gittiği bir süreçte, devrimci bir kurumun varlığına ihtiyaçtan da kaynaklanıyor, o kurum TÖS-TÖBDER çizgisinin devamı olan anti-emperyalist bir kuruluş olarak Eğitim-İş´tir.

Eğitim-İş örgütlenmesi, öncelikle bir kurumsallaşma sorunsalıdır. Öğretmen hareketi içindeki yetki elde etme görevi ise burada "ikincil" bir öneme sahiptir. Nitekim bu hedef, "uzun vadeli" bir hedeften başka bir şey değildir. Ülkenin bu günkü konumunda öncelikli hedefimiz, Kemalist ilkeleri savunabileceğimiz, söylemlerimizi dile getirebileceğimiz sendikamızı, güçlü bir konuma getirmektir.

Gerçek şu ki, Türkiye´nin bugünkü asıl ihtiyacı siyasi partilerin haricinde gerçekten demokratik, bağımsızlıkçı, Atatürk sevdalısı, ilerici söylemleri olacak kurumlara duyulan ihtiyaçtır. Eğitim-İş, Türkiye´de böylesi bir boşluğu dolduruyor ve dolduracaktır. Bugün sivil örgütlenmeler, ya liboşların elinde ya döneklerin elinde ya AB´cilerin elinde ya da ABD´ci Kürtçülerin elindedir ve bizler bugün kendimizi ifade edebileceğimiz bu kurumların dışında bulunuyoruz”.

Olcay Özyurt, Eğitim İş Sendikasına yapılan eleştirileri ve gerçekleri şöyle değerlendirdi; “Her ne kadar Eğitim-İş kadroları, Eğitim-Sen´den ayrılarak bir sendika kurmuşlarsa da, aslında asıl ayrışma ve sapma, öğretmen hareketini emperyalizmin buyruklarına sokan çizgide gözlemlenebilmektedir. Bu biçimiyle Eğitim-Sen´den ayrılmak, "çizgimizden" ayrılmak değil, çizgimize sahip çıkmaktır. Eğitim-İş´e bu biçimiyle yöneltilen eleştirilerden biri "sınıf hareketini, emek hareketini, öğretmen hareketini bölmek" ile ilgilidir. Gerçek şu ki, Türkiye´yi, etnik temelde bölmeye çalışanlara "hayır" diyemeyen bir sendika´dan böylesi bir eleştiri, bir hayli komik olmaktadır. Asıl bölünme, "ideolojik" bölünmedir; ya Türkiye´den yana olacaksınız ya da işbirlikçilerden! Eğitim-İş kadroları, Türkiye´den yana olmayı seçerek var olmuşlardır.

Eğitim-İş´e yöneltilen eleştirilerden biri de, bu sendikanın "egemen sermaye çevrelerince" desteklenerek kurulduğudur. İşte tam bu noktada, kimi sendikal çevrelerce kuruluş çalışmaları sırasında "yer-salon" verilmeyerek, adeta sokakta kurulmak zorunda bırakılmış Eğitim-İş´in devrimci çizgisi karşımıza çıkmaktadır; sorarlar adama, acaba bu "egemen sermaye çevrelerinin sendika kurdurmak için sağlayacakları beş yıldızlı otellerin salonları yok muydu? Ankara´ya uğramadan Diyarbakır´a gidenlere sırtını dayamış olanların bunu söylemeye ne hakkı var! Bu sendika, yalnız ve ancak "kuva-i milliye" kadar emekçi ve bağımsızlıkçı bir direnç örgütü olarak Anadolu´nun bağrında doğmuş ve adım adım da büyümektedir.”
Editör: Pusula Gazetesi