Pusula geçtiğimiz günlerde Zonguldak´ın kanıksadığı Türkiye´nin ve yetkililerin görmediği gerçeği böyle gündeme getirmişti...

Bir kez daha paylaşıyoruz...

___

Herkesin bildiği ama hiç kimsenin çözmeye yanaşmadığı, yanaşamadığı bir sorun kaçak maden ocakları. Kömürle var olan Zonguldak’ın ilk günden beri hep gündeminde ölümler, acılar, ayrılıklar ve hızla devam ediyor bu günlerde.

Ülkenin yoğun gündemi içinde tartışılmak için kendisine yer bulamamış, yerel düzeyde yaşanan çözüm tartışmalarından da sonuç alamamış sistemde göz göre yeni kazalar ölümler kaçınılmaz. Geçtiğimiz günlerde kaçak ocakların yoğun bulunduğu bölgelerden biri olan Kırat mahallesinden geldi haber. Adeta bir köstebek yuvasını andıran maden ocağına giren Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) tahlisiye ekipleri tarafından yapılan çalışmalar sonucu sabaha karşı 53 yaşındaki Yaşar Özerdoğan, 24 yaşındaki İsmail Altun ve 54 yaşındaki Mustafa Özalpuğan’ın cansız bedenleri çıkarıldı.

Her zaman olduğu gibi acı haber tez ulaştı evlerine. Günlüğü 60 lira ücretle çalıştığı öğrenilen işçilerin can verdiği ruhsatsız kömür ocağının sahibi İsmail K.’nın, kamu malına zarar vermekten halen cezaevinde bulunduğu ve olaydan dört gün önce işçilerin alacakları için ocağın yeniden faaliyete geçmesi talimatını gönderdiği ileri sürüldü.

‘Kan parası’ ödeniyor...

Zonguldak Merkez Kırat Mahallesi ile Kilimli ilçesi ve Gelik beldesi arasındaki dağlık arazi de binlerce kaçak ocak var. Sadece kaçak ocaklarda 5 binin üzerinde kişinin çalıştığı tahmin ediliyor. Kaçak ocaklarda meydana gelen iş kazalarındaki en büyük muamma ölenlerin ocak sahibi olarak kayıtlara geçmesi. Yakın geçmişte bunun örnekleri çok yaşandı. Aralarında 17-18 yaşındaki gençlerin de bulunduğu pek çok kişi yaşanan kazalar sonrasında ocak sahibi olarak kayıtlara geçirildi. En acısı ise gerçek ocak sahibinin veya aracıların ölenlerin yakınlarına “Olan oldu. Ben cezaevine gitsem daha mı iyi olacak” diyerek ‘kan parası’ adı altında maddi destek sözü vermeleri.

2001 yılında yaşanan ve dört işçinin yaşamını yitirdiği kazanın ardından tartışmalar alevlendi. İlk kez kaçak ocaklar sorunu masaya yatırıldı. Dönemin Valisi İsmet Metin, TTK yönetimi ve ilgili kurumların çabalarıyla kaçak ocakçılığın nasıl önleneceği tartışıldı. Kaçak ocak sahipleriyle yapılan resmi toplantılarda “Açız, işsisiz. Keyfimizden yapmıyoruz. Bizi, çocuğumuzu TTK’ya alın yapmayalım” deniliyordu. 20’nin üzerindeki izinli saha içinde kaçak çalışanların alt taşeron sistemi ile üretim yapabilmesine imkan sağlayan düzenleme yapıldı. Ancak kaçak ocak sorunu yine bitmedi. Bu sefer de taşeron olarak çalışan sahaların çevresinde yine kaçak üretim devam etti.


İki katına piyasaya...

Kentte her acı olay sonrasında kaçak ocaklardan ve ölümlerden asıl saha sahibinin ve ilgili taşeronun sorumlu tutulması tartışıldı. Sahaları kiraya veren TTK yönetimi de bu öneriyi zaman zaman dillendirdi. Tartışmalar sonrası bazı saha sahipleri kendi alanlarındaki kaçak ocak girişimlerini şikayet etseler de bir kısmı “Başıma dert alamam” diyerek uzak durmaya çalıştı.

Kaçak üretimin yasal hale gelmesinin en önemli ayağını önceden olduğu gibi saha sahipleri ve onlara bağlı taşeron firmalar yapıyor. Kaçak ocaklarda üretilen kömürler resmi izinli ocaklarda üretilmiş gibi gösterilerek piyasaya süsülüyor, termik santrallere ve kamu kurumlarına kadar ulaşıyor. Tonu 80-90 liradan alınan kömür en az iki katına piyasaya sürülüyor.


Üretim kaçak, satış yasal...

Üretim kaçak olsa da her gün binlerce ton kaçak kömürün legalleştirilmesi kaçak ocakları besleyen en önemli etken. Evinde yakacak kadar kömür çıkarmak için bahçesine ocak açanlar da bir süre sonra zenginleşme hayaliyle işlerini büyütmeye başlıyor. Kaçak kömür kaynaklarının nasıl beslendiğini anlamak için sistemin işleyişine bakmak gerekiyor. Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) bölgedeki en büyük maden üreticisi olan kamu kurumu. Kurumun 1995 yılında küçülme yolunda attığı adımların ardından, kurumun işletmediği sahalar ihale edildi.Madencilik terimiyle ‘rödevanslı sahalar’ oldu. O güne kadar kaçak ocak işletenlerinde aralarında bulunduğu pek çok kişi artık izinli bölgelerinde kömür üretecekti. Ancak kaçak üretim bitmediği gibi rödevanslı saha sahiplerinin sağladıkları teknik imkânlar ve malzeme yardımlarıyla patlama yaşandı.

Kaçak ocakta 3 çocuklu bir anne...

Kaçak ocakların bazılarında 15-16 yaşındaki gençler ve kadınlar da çalışıyor. 3 çocuk annesi 47 yaşındaki P.D. de ekmek parası için ölümü göze alanlardan biri. Eşi D.D. (50) ve oğlu E.D.’ye (23)yardım eden P.D, 14 Şubat’ta bir haberle gündeme gelmişti. Ailelerin bazısı evlerinin bahçesi, bazısı da yakındaki ormanlık ve dağlık alanlarda açtıkları ocaklarda emniyetsiz şartlarda üretim yapıyor. D. ailesi de yüksekliği 50 ile 70 santimetre arasında değişen 130 metrelik bölümü eğilerek yürüdükten sonra ulaştıkları üretim yerinde el feneri ışığında kömür kazıyor. Anne P.D., oğlunun kazdığı kömürü kürekle vagona dolduruyor. Aile, yakınlarının da çalıştığı ocaktan küçük vagonlarla çıkardıkları kömürü satarak geçimlerini sağlıyor. İhtiyaç duyulduğu zaman ocağa girerek oğlu ve eşine yardım ettiğini söyleyen P.D. şunları söylemişti: “Çalışmazsak çocuklarımız ne yapacak? Ekmeğimiz bu. Ama, ‘kaçak’ diye ocakları bombalıyorlar, ceza yazıyorlar, malzemeleri alıyorlar. Bir de hırsızlık sabıkası yiyoruz. Kapatılacağına bir çözüm bulunsun.”

Dinamitle patlatılıyor...

Kentte, yüzlerce kişinin her gün ölümle burun buruna çalıştığı kaçak kömür ocakları dinamitle patlatılarak imha ediliyor. 2007-2012 arasında 1495 maden ocağının, 32 bin 963 dinamit ve 9 bin 12 kapsül kullanılarak çökertildiği kaydediliyor. TTK ruhsatsız kömür ocaklarıyla mücadele için geçen yıl 127 bin 561 lira harcadı.


Çocuk ve kadın madenciler...

Bölgedeki kaçak ocakların pek çoğunda kadınlar ve çocuklar da çalışıyor. İşçi olarak çalışan çocukların yanında ailesine yardım etmek amacıyla girenler de var. Ocaklarda yaşları 12-13 olan çocukları da görmek mümkün. 16-17 yaşlarındaki gençlerin kaçak ocaklarda öldüğü de görülüyor. Kadınlar ise genelde ailece çalışılan ocaklarda kömür kazıp vagon dolduruyor.

Denetim azaldı, ölümler arttı...

Geçtiğimiz yıl polisin, bölgenin en büyük yatırımcısı olan Demir Madencilik’e yönelik operasyonunda yapılan suçlamalardan biri de kaçak ocakları teşvik ettiğiydi. Yargı süreci devam ediyor. Operasyonla birlikte kaçak ocaklara yönelik çok sıkı denetim başladı. Üretimsizlik sokağa çok hızlı yansıdı. Alacak verecek hesaplaşmaları yaşandı. Geride kalan son altı ayda kaçak ocakların ekonomik yönden kentteki esnafa katkısı rakamlarla tespit edilemese de psikolojik ve ekonomik anlamda fazlasıyla hissedildi. Son iki aydır operasyonlar şikayete bağlı yapılmaya başladı. Pek çoğu hiçbir iş güvenliği alınmadan çalışılan kaçak ocaklarda da ölüm haberleri peş peşe gelmeye başladı.

Madencilik dünyanın en ağır ve riskli iş kollarından biri... Bütün uyarılara rağmen hiçbir iş güvenliği tedbiri alınmadan kaçak çalıştırılan işçilerin ocaklara ruhsat verilmesi, denetimlerin artırılması gibi istekleri var

Zonguldak’ta kaçak maden ocakları sorunun kalıcı olarak çözümü için kaçak ocaklara ruhsat verilmesi, maden konseyi kurulması, denetimlerin artırılması, taşeron uygulamasının yeniden gözden geçirilmesi, sorunların insan odaklı çözülmesi gibi bir çok öneri üzerinde tartışmalar yaşanıyor. Kaçak ocak sahipleri kentte kaçak ocaklardan geçimini sağlayan nüfusun 15 bin olduğunu kaydederken, “Son dönemde ocaklarımız kapatıldı. Bizim de çocuklarımız var. Zor durumdayız. Biz ocaklarımıza ruhsat verilmesini istiyoruz. Sosyal güvenceli yaşamak istiyoruz. Çalıştırdığımız işçi arkadaşlarımızın sosyal güvencesi olsun istiyoruz. Devletten yardımı istiyoruz” diyor. Bazıları da “hırsız” damgası yediklerini genç yaşlarında sabıkalı olduklarını belirtirken “Derdimizi kimseye anlatamıyoruz. Biz açız. Hırsız değiliz. Kendi arazimizde kömür çıkarıyoruz. Parasızlık yüzünden çocukları okula gönderemiyoruz. Biz ekmeğimizi istiyoruz” diyerek isyan ediyor. Kentin son dönemde ekonomik alanda yaşadığı travma nedeniyle kimse elini ateşe sokmak istemezken sorun ve ölümlerin devam etmesi kaçınılmaz görülüyor.

Denetimler artırılmalı

Yaşanan ölümlerin ardından konunun muhatapları çözüm önerilerini tekrarlarken yetkililerden kalıcı çözüm için bir adım gelmiyor. Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Eyüp Alabaş, son kazayı hatırlatarak “Biz sendika olarak daha önce de defalarca mühendislik faaliyetleri olmadan, iş güvenliği tedbirleri alınmadan, projelendirilmemiş, köstebek yuvası gibi madenlerde, madencilik faaliyetinin yürütülemeyeceğini söyledik. Madencilik dünyanın en ağır riskli iş kolu en azından mühendislik hizmetleri alınmalı dedik bütün bu uyarılara rağmen hiçbir iş güvenliği tedbiri alınmadan yine üç arkadaşımızın ölmesi bizi derinden yaraladı. Zonguldak’ta bu tür ruhsatsız ocaklarda can vermek istemiyoruz, biran önce bununla ilgili önlemlerin alınmasını istiyoruz. Geçtiğimiz yıllarda iş güvenliği kanunu çıkarıldı. Önemli olan kanunu çıkarmak değil onunla ilgili denetimlerin yapılmasını sağlamak. Biz yasaların yürütümü ile ilgili sorumlu olan başta hükümet ve bürokratlardan artık bölge insanı olarak bizim canımıza kasteden ruhsatsız maden ocaklarıyla ilgili denetimlerin sıklaştırılmasını istiyoruz. Ruhsatsız maden ocaklarında çalışanlarımızın ölmesini istemiyoruz. Sözün bittiği yer burası” diyor.

TTK’da işçi sayısı azalınca

Ruhsatsız kömür ocaklarının yıllardır kentin kanayan yarası olduğunu hatırlatan Alabaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu kaçak ocaklarda çalışma ile ilgili durum TTK’nın işçi sayısının azalması, rödevanslı sahalarla ilgili kömürü pazarlama probleminin ortaya çıkmasıyla, kaçakçılık problemi bölgede daha fazla ortaya çıkmaya başladı. Bölge insanı olarak çalışan arkadaşlarımız madencilikte çalışan arkadaşlarımız. Çalışmayan arkadaşlar ise Türkiye’nin değişik yerlerindeki maden ocaklarında çalışmaya gidiyor. Gidemeyen arkadaşlarımız da maalesef bu tür ocaklarda çalışıyorlar.”

Yol birden fazla

Zonguldak Barosu da geçen yıl yaşanan tartışmalarda sorunun insan odaklı çözülmesi gerektiğini vurguladı. Zonguldak Barosu Başkanı Avukat İbrahim Kerem Ertem, özetle şu görüşleri ileri sürdü: “Bu tür işyerlerinin hukuk, maliye, sigorta, iş güvenliği, can güvenliği açılarından sisteme entegre olup-olamayacağı tartışılmaktadır. Bu konuda ileri sürülen görüşlerin ortak paydası ‘insan hayatının önceliği ve değeridir’. Taşkömürü sektörünün kendi ekonomik ve kurumsal gelişimini sağlaması ve ekonomik etki sahasını geliştirmesi, devlet işletmeciliği, özel işletmecilik veya yönetimi özelleştirilmiş işletmecilik eliyle, mümkündür; yol birden fazladır.

Taşeronlaşma sorun

İronik olan, hiçbir güvenlik, sağlık ve teknolojik desteğe sahip olmayan bu işyerlerinin ‘ölüme yol açmasının kaçınılmaz olmasıdır’. Taşeron uygulaması bu alanda geri dönülemez zorluklar-sonuçlar doğurmaktadır; bunun yerine kiralamada genişletici ve denetlenebilir bir sisteme geçiş yerinde olabilir. Kaçak ocakları bulup dinamitle imha edebilirsiniz. Bulundukları koordinatlara göre saha kiralayanının sorumluluğuna gidebilirsiniz. Buralarda ölen insanların ocak sahibi olduklarını düşünerek sorumluluğu ona da yükleyebilirsiniz. Ama bütün bunlar sorunları çözmeye yetmiyor. Taşkömürü sektörünün dününü, bugününü ve yarını tasvir edebilecek, yeni vizyonlar çizebilecek, gerek TTK, gerek özel işletmeler eliyle bu sektörü ve dolayısıyla Zonguldak’ı ayakta tutabiliriz.” Artı olarak ulusal bir maden konseyi kurulmalı.

Çaresizliğin göstergesi

TMMOB Maden Mühen-disleri Odası Zonguldak Şube Başkanı Erdoğan Kaymakçı da yetkilileri istifaya davet ederken şu görüşleri dile getirdi: “6 Aralık’ta 3’ü kaçak ocakta, biri TTK’da olmak üzere 4 kişi yaşamını kaybetti. Kaçak ocağın, daha 15 gün önce ocak girişinin bombalanarak mühürlendiği, buna rağmen çalışmaların devam etiğinin ortaya çıkması insanlarımızın iş için nasıl bir çaresizlik içinde olduklarının açık bir göstergesidir. Yeni bir kaçak ocak cinayeti meydana gelinceye kadar her şey unutuluyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda devlet olmanın gereği yerine getirilmediği için önlenebilecek ya da oluşma riski en az seviyeye indirilebilecek olan bu tür facialar ne yazık ki yaşanmaya devam ediyor.”

Sadece mevzuatla olmaz Kaymakçı, maden ocaklarının “Maden Kanunları” hükmünde çalıştırılması gerektiğini ifade ederken “Devletin tek görevinin mevzuat hazırlamak olmadığını aynı zamanda mevzuatın takip edilmesi, denetleme ve bunun için gerekli altyapıyı sağlaması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz” dedi. Zonguldak’taki bu oluşumlarla ilgili olarak ilgili olarak defalarca ilgilileri uyardıklarını ve raporlar ilettiklerini belirten Kaymakçı şöyle devam etti: “Buna rağmen bu güne kadar bu olumsuzlukları giderecek ciddi bir çalışma yapılmadığı görülmektedir. Çalışma Bakanı’na ve Enerji Bakanı’na aşağıdaki soruları soruyor ve kamuoyu adına yanıtlanmasını talep ediyoruz: Son 10 yılda benzer olaylarda kaç vatandaşımız yaşamını yitirmiştir? Kaç vatandaşımız yaralanmıştır? Yasak olmasına rağmen kadın ve çocukların yer altı kömür ocaklarında ilkel koşullarda çalıştırılmasına neden göz yumulmuştur? Bu olumsuz durumu düzeltmek için hangi idari önlemler alınmıştır? Yıllardır herkesçe bilinen ‘kaçak ocak’ tanımı ne anlama gelmektedir? Yasalara uygun olarak çalışan işletmeleri de zorda bırakan bu uygulamalar ne kadar yasa ve yönetmeliklere uygundur? İnsanları kaçak ocakta çalışmaya iten sebepler nelerdir? Hukuki ve vicdani sorumluluk gereği istifa etmeyi düşünür müsünüz? Yaşamını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı diliyor, yetkililerin sorumluluklarının gereğini yerine getirmelerini bekliyoruz.”

Editör: Pusula Gazetesi