Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Eyüp Alabaş, GMİS Başkanlar Kurulu öncesinde Soma faciasın için; "Altını çizerek söylüyorum; Bu, sıradan bir kaza değildir. Bu bir katliamdır.Ve sorumluları en yukarıdan en alt birime kadar, olası kastla adam öldürmekten en ağır ceza ile yargılanmalıdır" dedi.


Manisa’nın Soma ilçesinde özel bir şirkette meydana gelen facianın ilk anlarından itibaren olay yerinde gelişmeleri yakından takip eden Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Eyüp Alabaş, GMİS Başkanlar Kurulu öncesinde bir basın toplantısı düzenleyerek facia ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Alabaş başkanlığında toplanan GMİS Başkanlar Kurulu’na Genel Başkan Yardımcısı Satılmış Uludağ, Genel Sekreter Behzat Cinkılıç, Genel Mali Sekreter Muharrem Sarıçam, Genel Teşkilatlandırma ve Eğitim Sekreteri Osman Tutkun, GMİS’ e bağlı Karadon, Üzülmez, Kozlu, Armutçuk, Amasra, Merkez ve MTA Şubelerinin yöneticileri katıldı.

Alabaş yaptığı açıklamada şunları söyledi:

DUYAR DUYMAZ SOMA’YA HAREKET ETTİK

“Soma’da iş cinayetinin de ötesinde, bir katliama tanık olduk.

Herşeyden önce hayatını kaybeden tüm maden şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, mekânları cennet olsun.

Ailelerine, yakınlarına sabır, tüm maden camiamıza ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Yaralı kardeşlerimizin de bir an önce sağlığına kavuşmasını temenni ediyorum.

Olayı öğrendiğimde Ankara’ya yeni ulaşmıştım. Ertesi gün Türk-İş Genel Başkanımızla bir randevumuz vardı.

Tüm televizyon kanallarında olayı trafo patlaması sonucu 300 kişi mahsur kaldı diye altyazı geçiyorlardı.

Eminim ki tüm madenci kardeşlerim benim gibi bunun sadece bir trafoyla olamayacağını hemen anlamıştır.

O nedenle hemen Soma’ya hareket etme kararı aldık.

Yol boyunca, orada örgütlü bulunan Türkiye Maden-İş Sendikamızın yöneticilerinden bilgi aldım.

Onlar da olayın çok vahim boyutlarda olduğunu ifade ediyorlardı.

Maden ocağından son şehidimiz de çıkartılıncaya kadar başta Türk-İş Genel Başkanımız Ergün Atalay olmak üzere Türkiye Maden İş Sendikası yöneticileri ve diğer sendikalardan arkadaşlarımızla olayı yakından izledim.

BU SIRADAN BİR KAZA DEĞİL, BİR KATLİAMDIR

Altını çizerek söylüyorum; Bu, sıradan bir kaza değildir. Bu bir katliamdır.

Ve sorumluları en yukarıdan en alt birime kadar, olası kastla adam öldürmekten en ağır ceza ile yargılanmalıdır.

2004 YILINDAN BERİ UYARIYORUZ

En ağır ceza diyoruz çünkü; Biz, Genel Maden İşçileri Sendikası olarak 2004 yılında Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda taşeron uygulaması dayatıldığı zaman ilgilileri uyardık.

15 Nisan 2004 tarihinde yaptığımız basın açıklamasında “Kurum adına kazanç yoktur ama risk çoktur… İş güvenliği ve sağlığı yönünden ödün verilmesi ihtimali yüksektir. Sorumluluğun bire bir verilmediği yerlerde madencilik sektöründe, literatürde olmayan, dünyada eşi görülmeyen vahim iş kazalarıyla karşılaşılması mümkündür” dedik.

Taşeron uygulamalarının nerelere varabileceğini anlattık.

Karadon Müessesesi’nde taşeron uygulaması dayatıldığında 23 Haziran 2005 tarihinde eylem yaparak taşeron şirketi ocağa sokmadık. Ancak, devlet, gücünü kullanarak

19 Temmuz 2005 tarihinde taşeron şirketin önünü açtı.

Korkulan oldu. 17 Mayıs 2010 tarihinde taşeron şirketin çalıştığı alanda 30 arkadaşımız hayatını kaybetti.

Kaza sonrasında yaptığımız açıklamada şunları söyledik;

“Biz bu olaya kaza demekten imtina ediyoruz. Ve dikkat ettiğiniz gibi baştan beri faciadan bahsediyoruz…

Yeraltında yürümek için bile bir eğitim gerekir. Çünkü her işyerinin ve çalışan herkesin bir şekilde birbiriyle bağlantısı vardır…

Yapılabilecek en küçük bir hata, o bölgede, hatta ve hava akımı itibarıyla birbirlerini etkileyen kilometrelerce mesafede çalışan insanların hayatını doğrudan etkileyebilmektedir. Bu nedenlerdir ki, 160 yıllık tecrübeye sahip bu kuruma işçi alınırken çok dikkatli davranılır.

Eğitim, işe alınırken başlar ve çalışma süreci içinde periyodik olarak devam eder…

Yaşanan tecrübeler; Önlemenin ödemekten daha ucuz olduğunu göstermiştir. Oysa özel sektör mantığının en belirgin özelliği, öncelikle kar etmektir.

Ama yeraltı madenciliği uzun vadeli yatırımlar gerektiren ve sabır isteyen bir iştir” dedik.

7 Ocak 2013 tarihinde Kozlu Müessesesi’nde yine canımız yandı. Taşeron şirkette çalışan 8 madenci arkadaşımız şehit oldu. Biz bunu bir iş cinayeti olarak tanımladık. Çünkü uyarılarımız dikkate alınmadığı için bu kazayı yaşadık.

Yaptığımız açıklamada; “Eğer aynı uygulama sürdürülürse bundan sonrasının “taammüden adam öldürme” aşaması olacağını önemle belirtiyoruz” dedik.

EMEĞE SAYGI-TAŞERONA HAYIR MİTİNGİ’NDE DE UYARDIK

Bu uyarılarla kalmadık. 27 Ocak 2013 tarihinde Zonguldak’ta “Emeğe Saygı-Taşerona Hayır” Mitingini düzenledik.

Mitinge tüm Türkiye’yi davet ettik. TÜRK-İŞ Yönetimi, DİSK Yönetimi, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Kamu-Sen Konfederasyonu, Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu yöneticileri ve bağlı sendikaların üyeleri akın akın Emeğin Başkenti’ne geldiler.

Mitinge sadece bir işçi ve memur konfederasyonu katılmadı. Toplumun tüm kesimleri Zonguldak’taydı.

Tüm emek örgütleri adına yaptığım konuşmada;

“Türkiye Cumhuriyeti’ni Taşeron Cumhuriyeti yapmaya çalışıyorlar. Kamuda sendikalı işçiden çok taşeron işçisi var… Taşeron demek, 200 yıl öncesinin vahşi düzeni demektir.

Taşeron düzeni bir bataklıktır. Ve ıslah edilmesi mümkün değildir.

Taşeron uygulamasını tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırmak bizim görevimizdir.

Taşeron düzeni bir bataklıktır ve Hükümet çırpındıkça batacaktır” dedim.

Bu mitinge Yatağan’dan, Soma’dan da arkadaşlarımız gelmişti. 30 bin kişi hep birlikte “Taşerona hayır” diye haykırdık. “Hükümet şaşırma, sabrımızı taşırma”, “Vur vur inlesin Ankara dinlesin” sloganlarını attık. Daha sonra 15 Şubat 2014 tarihinde TÜRK-İŞ tarafından Ankara’da “Kölelik Düzenine Son, Taşeronlaşmaya, Örgütsüzlüğe, Kuralsız Çalışmaya Hayır Yürüyüş ve Mitingi” gerçekleştirildi. O mitingde de aynı sloganları attık, aynı uyarıları yaptık.

Evet, tüm bu uyarılardan sonra, Soma’da yaşadığımız bu cinayetin sorumluları, olası kastla adam öldürmekten en ağı ceza ile yargılanmalıdır, diyoruz.

ŞİRKET, TAŞERON BİR ŞİRKETTİR

Soma’daki şirket Türkiye Kömür İşletmeleri’nin sahasındaki kömürü, en düşük ücretle TKİ’ye vereceğini taahhüt ederek işi aldı.

Şirket çıkardığı tüm kömürü TKİ’ye veriyor. Fiyat ile oynama şansı yok. Tek alıcı TKİ.

Ancak dönem sonlarında fiyatlar yeniden belirleniyor.

Dolayısıyla şirket TKİ’nin hizmet satın aldığı taşeron bir şirkettir.

Şirketin para kazanabilmek için maliyetleri düşürmekten başka yolu yoktur.

İş güvenliği harcamalarını kısmak, düşük ücretli vasıfsız işçi çalıştırmak, eğitim harcamalarından kaçınmak, malzeme kalitesini düşürmek ve en önemlisi de üretim zorlaması yaparak üretimi artırmak bu seçeneklerin arasındadır.

Bu seçeneklerin hepsi çalışanların ölümüne davetiye çıkarmaktır.

Şirketin kârını artırmak için attığı her adım maden işçilerini biraz daha ölüme yaklaştırmıştır.

Aslında bu tüm taşeron şirketler için geçerli bir uygulamadır.

“Ben yeterince düşük maliyetlerle üretemiyorum, Kurum zarar ediyor” diyerek bu beceriksizliğini sorgulamak, gerekli önlemleri almak yerine, özelleştirmeyi ve taşeronlaşmayı bir politika olarak belirleyen devlet ve hükümet bu sürecin birinci derece sorumlusudur.

Burada TKİ özelinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Kurum yöneticileri, genelde tüm kurumlarda taşerona iş veren asıl işverenler doğrudan bu kazalardan sorumludur.

TKİ Genel Müdürlüğü bu sahada yapılan tüm çalışmaları izlemek ve denetlemekle sorumludur.

Nerede, nasıl, ne kadar üretim yapılabileceği teknik olarak bilinmektedir.

TKİ’nin denetim elemanlarının dışında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı iş müfettişleri bu sahaları periyodik olarak denetlemekle sorumludur.

Eğer, bu sorumluluklar yeterince yerine getirilmiş olsaydı, Soma faciasının yaşanması mümkün değildi.

Asıl sorumlu olan şirket sahibi, tüm güvenlik önlemlerinin sürekliliğini sağlamak zorundadır.

KAR HIRSI İLE ÜRETİM ZORLAMASI

Kâr hırsı ile yeterli güvenlik önlemlerinin alınmadığı, üretim zorlaması için akıl almaz düzenlemeler yapıldığı, çalışanların sindirildiği ve uyarılarının dikkate alınmadığı bugün açıkça ortaya çıkmıştır.

Şahsen daha önce gördüğüm bu yetersizlikleri infial yaratmamak düşüncesiyle meslek erbaplarımızın ve dikkatli vatandaşlarımızın anlayacağı şekilde çeşitli ortamlarda ifade ettim.

Çok sayıda televizyon ve radyo canlı yayınına katıldım. Genel Maden İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu adına 14 Mayıs 2014 tarihinde yaptığımız basın açıklamasında da Yönetim Kurulu arkadaşlarımızla birlikte Soma’da olduğumuzu ve daha sonra ayrıntılı açıklama yapacağımızı ifade etmiştim.

TAŞERON SİSTEMİ BİR BATAKLIKTIR. ISLAH EDİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR

Savcı ve bilirkişi heyeti, ön raporunda kazanın nedenlerini genel hatlarıyla ortaya koydu. Burada kazayla ilgili teknik ayrıntıya girmiyorum.

Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı olarak buradan Başkanlar Kurulumuz ile birlikte bir kez daha ifade ediyoruz;

Taşeron düzeni bir bataklıktır. Ve ıslah edilmesi mümkün değildir.

Taşeron düzeni bir bataklıktır ve Hükümet çırpındıkça batacaktır.

Bu kazaların hepsi hatalar zincirinin sonucunda yaşanmaktadır.

Ne yazık ki, bile bile hatalar üst üste eklenerek sürdürülüyor.

Devlet, Hükümet, siyasetçi, iş adamı ve sisteme uygun meslek erbapları bu düzeni daha fazla sürdüremezler, sürdürmemelidirler.

YERALTI MADENCİLİĞİ DEVLET CİDDİYETİ İSTER

Biz, Genel Maden İşçileri Sendikası olarak her zaman olduğu gibi tüm imkânlarımızla mücadele etmeye devam ediyoruz.

Taşeron düzenine hukuki kılıf hazırlamak, Ulusal İstihdam Stratejisi gibi saçma-sapan düzenlemelere kalkışmak sosyal barışı tamamen ortadan kaldıracaktır.

Yeraltı madenciliği, devlet ciddiyeti ister.

Biz, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda ısrarla işçi açıklarının giderilmesi vurgusunu yapıyoruz.

İş güvenliği önlemlerinin yeterince alınabilmesi için işçi açıklarının giderilmesi şarttır.

Başta madencilik sektöründe olmak üzere taşeron uygulamalarına en kısa sürede son verilmelidir.

Başta Sendikamız olmak üzere, sendikaların ve meslek odalarının uyarıları mutlaka dikkate alınmalıdır.

İşi takip etmek yerine, işçiyi takip etmek için yatırım yapmak, kapı kilitlemek, işçilerin moral ve motivasyonunu bozacak uygulamalarda bulunmak bu kazalara davetiye çıkarmaktır.

Gerek sözlü, gerek yazılı yapmış olduğumuz açıklamaları ve uyarıları görmezden gelmek, dikkate almamak taammüden sınırlarını zorlamak olacaktır.

Biz, tekrar tüm maden şehitlerimize Allah’tan rahmet, başta aileleri olmak üzere madencilik camiasına ve ülkemize başsağlığı diliyoruz”.

GMİS Genel Başkanı Eyüp Alabaş, açıklamasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Alabaş, asıl sorgulanması gerekenin taşeron sistemi olduğunu, madenciliğin kar mantığıyla yapılamayacağını belirtti.

Editör: Pusula Gazetesi