Pusula Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Atilla Öksüz’ün Milliyet Gazetesi için kaleme aldığı ‘Zonguldak gerçeği’ yazı dizisinin ikinci bölümü bugün yayınlandı…


İŞTE O HABER...


Madencilik dünyanın en ağır ve riskli iş kollarından biri... Bütün uyarılara rağmen hiçbir iş güvenliği tedbiri alınmadan kaçak çalıştırılan işçilerin ocaklara ruhsat verilmesi, denetimlerin artırılması gibi istekleri var


Zonguldak’ta kaçak maden ocakları sorunun kalıcı olarak çözümü için kaçak ocaklara ruhsat verilmesi, maden konseyi kurulması, denetimlerin artırılması, taşeron uygulamasının yeniden gözden geçirilmesi, sorunların insan odaklı çözülmesi gibi bir çok öneri üzerinde tartışmalar yaşanıyor.
Kaçak ocak sahipleri kentte kaçak ocaklardan geçimini sağlayan nüfusun 15 bin olduğunu kaydederken, “Son dönemde ocaklarımız kapatıldı. Bizim de çocuklarımız var. Zor durumdayız. Biz ocaklarımıza ruhsat verilmesini istiyoruz. Sosyal güvenceli yaşamak istiyoruz. Çalıştırdığımız işçi arkadaşlarımızın sosyal güvencesi olsun istiyoruz. Devletten yardımı istiyoruz” diyor.
Bazıları da “hırsız” damgası yediklerini genç yaşlarında sabıkalı olduklarını belirtirken “Derdimizi kimseye anlatamıyoruz. Biz açız. Hırsız değiliz. Kendi arazimizde kömür çıkarıyoruz. Parasızlık yüzünden çocukları okula gönderemiyoruz. Biz ekmeğimizi istiyoruz” diyerek isyan ediyor.
Kentin son dönemde ekonomik alanda yaşadığı travma nedeniyle kimse elini ateşe sokmak istemezken sorun ve ölümlerin devam etmesi kaçınılmaz görülüyor.



Denetimler artırılmalı


Yaşanan ölümlerin ardından konunun muhatapları çözüm önerilerini tekrarlarken yetkililerden kalıcı çözüm için bir adım gelmiyor. Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Eyüp Alabaş, son kazayı hatırlatarak “Biz sendika olarak daha önce de defalarca mühendislik faaliyetleri olmadan, iş güvenliği tedbirleri alınmadan, projelendirilmemiş, köstebek yuvası gibi madenlerde, madencilik faaliyetinin yürütülemeyeceğini söyledik.
Madencilik dünyanın en ağır riskli iş kolu en azından mühendislik hizmetleri alınmalı dedik bütün bu uyarılara rağmen hiçbir iş güvenliği tedbiri alınmadan yine üç arkadaşımızın ölmesi bizi derinden yaraladı. Zonguldak’ta bu tür ruhsatsız ocaklarda can vermek istemiyoruz, biran önce bununla ilgili önlemlerin alınmasını istiyoruz.
Geçtiğimiz yıllarda iş güvenliği kanunu çıkarıldı. Önemli olan kanunu çıkarmak değil onunla ilgili denetimlerin yapılmasını sağlamak. Biz yasaların yürütümü ile ilgili sorumlu olan başta hükümet ve bürokratlardan artık bölge insanı olarak bizim canımıza kasteden ruhsatsız maden ocaklarıyla ilgili denetimlerin sıklaştırılmasını istiyoruz. Ruhsatsız maden ocaklarında çalışanlarımızın ölmesini istemiyoruz. Sözün bittiği yer burası” diyor.



TTK’da işçi sayısı azalınca


Ruhsatsız kömür ocaklarının yıllardır kentin kanayan yarası olduğunu hatırlatan Alabaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu kaçak ocaklarda çalışma ile ilgili durum TTK’nın işçi sayısının azalması, rödevanslı sahalarla ilgili kömürü pazarlama probleminin ortaya çıkmasıyla, kaçakçılık problemi bölgede daha fazla ortaya çıkmaya başladı. Bölge insanı olarak çalışan arkadaşlarımız madencilikte çalışan arkadaşlarımız. Çalışmayan arkadaşlar ise Türkiye’nin değişik yerlerindeki maden ocaklarında çalışmaya gidiyor. Gidemeyen arkadaşlarımız da maalesef bu tür ocaklarda çalışıyorlar.”



Yol birden fazla


Zonguldak Barosu da geçen yıl yaşanan tartışmalarda sorunun insan odaklı çözülmesi gerektiğini vurguladı. Zonguldak Barosu Başkanı Avukat İbrahim Kerem Ertem, özetle şu görüşleri ileri sürdü:
“Bu tür işyerlerinin hukuk, maliye, sigorta, iş güvenliği, can güvenliği açılarından sisteme entegre olup-olamayacağı tartışılmaktadır. Bu konuda ileri sürülen görüşlerin ortak paydası ‘insan hayatının önceliği ve değeridir’. Taşkömürü sektörünün kendi ekonomik ve kurumsal gelişimini sağlaması ve ekonomik etki sahasını geliştirmesi, devlet işletmeciliği, özel işletmecilik veya yönetimi özelleştirilmiş işletmecilik eliyle, mümkündür; yol birden fazladır.



Taşeronlaşma sorun


İronik olan, hiçbir güvenlik, sağlık ve teknolojik desteğe sahip olmayan bu işyerlerinin ‘ölüme yol açmasının kaçınılmaz olmasıdır’. Taşeron uygulaması bu alanda geri dönülemez zorluklar-sonuçlar doğurmaktadır; bunun yerine kiralamada genişletici ve denetlenebilir bir sisteme geçiş yerinde olabilir. Kaçak ocakları bulup dinamitle imha edebilirsiniz. Bulundukları koordinatlara göre saha kiralayanının sorumluluğuna gidebilirsiniz. Buralarda ölen insanların ocak sahibi olduklarını düşünerek sorumluluğu ona da yükleyebilirsiniz. Ama bütün bunlar sorunları çözmeye yetmiyor. Taşkömürü sektörünün dününü, bugününü ve yarını tasvir edebilecek, yeni vizyonlar çizebilecek, gerek TTK, gerek özel işletmeler eliyle bu sektörü ve dolayısıyla Zonguldak’ı ayakta tutabiliriz.”
Artı olarak ulusal bir maden konseyi kurulmalı.


Çaresizliğin göstergesi


TMMOB Maden Mühen-disleri Odası Zonguldak Şube Başkanı Erdoğan Kaymakçı da yetkilileri istifaya davet ederken şu görüşleri dile getirdi:
“6 Aralık’ta 3’ü kaçak ocakta, biri TTK’da olmak üzere 4 kişi yaşamını kaybetti. Kaçak ocağın, daha 15 gün önce ocak girişinin bombalanarak mühürlendiği, buna rağmen çalışmaların devam etiğinin ortaya çıkması insanlarımızın iş için nasıl bir çaresizlik içinde olduklarının açık bir göstergesidir. Yeni bir kaçak ocak cinayeti meydana gelinceye kadar her şey unutuluyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda devlet olmanın gereği yerine getirilmediği için önlenebilecek ya da oluşma riski en az seviyeye indirilebilecek olan bu tür facialar ne yazık ki yaşanmaya devam ediyor.”

Sadece mevzuatla olmaz
Kaymakçı, maden ocaklarının “Maden Kanunları” hükmünde çalıştırılması gerektiğini ifade ederken “Devletin tek görevinin mevzuat hazırlamak olmadığını aynı zamanda mevzuatın takip edilmesi, denetleme ve bunun için gerekli altyapıyı sağlaması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz” dedi.
Zonguldak’taki bu oluşumlarla ilgili olarak ilgili olarak defalarca ilgilileri uyardıklarını ve raporlar ilettiklerini belirten Kaymakçı şöyle devam etti:
“Buna rağmen bu güne kadar bu olumsuzlukları giderecek ciddi bir çalışma yapılmadığı görülmektedir. Çalışma Bakanı’na ve Enerji Bakanı’na aşağıdaki soruları soruyor ve kamuoyu adına yanıtlanmasını talep ediyoruz: Son 10 yılda benzer olaylarda kaç vatandaşımız yaşamını yitirmiştir? Kaç vatandaşımız yaralanmıştır? Yasak olmasına rağmen kadın ve çocukların yer altı kömür ocaklarında ilkel koşullarda çalıştırılmasına neden göz yumulmuştur? Bu olumsuz durumu düzeltmek için hangi idari önlemler alınmıştır? Yıllardır herkesçe bilinen ‘kaçak ocak’ tanımı ne anlama gelmektedir? Yasalara uygun olarak çalışan işletmeleri de zorda bırakan bu uygulamalar ne kadar yasa ve yönetmeliklere uygundur? İnsanları kaçak ocakta çalışmaya iten sebepler nelerdir? Hukuki ve vicdani sorumluluk gereği istifa etmeyi düşünür müsünüz? Yaşamını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı diliyor, yetkililerin sorumluluklarının gereğini yerine getirmelerini bekliyoruz.”

Editör: Pusula Gazetesi