Zonguldak’ı, ölümün arsızca sırıttığı bir kent olmaktan çıkarmak mümkündür. Zonguldak kömür ocakları derhal kapatılmalı, bu acılı Kent bir Açıkhava müzesine, bir turizm cennetine dönüştürülmelidir.

Bu acılı Kentin, arsız ölümleri mesai arkadaşı bellemiş acılı halkı, turizmde yerel ve küresel bir marka haline gelmiş Zonguldak’ta kömür ocaklarından daha yüksek yaşam standartlarına kavuşacaklarına inandırılmalıdır.

Kömür ocaklarının sağladığı istihdamı birkaç kez katlayacak iş alanları açılacağına ikna edilmelidir.

Yerin yedi kat dibinde ölüvermenin kader olmaktan çıkarılması gerekiyor artık. Bu mümkündür.

Ama önce, bu Kent’in arsız ölümlerinin, aydın ve çevreci geçinen entellerin rakı masalarında, içten olmaktan çok uzak, kuru “ ah vah tüh” lerine girizgah olmaktan çıkarılması gerekir.

Bu görev de, hemen ve doğrudan, Kentin Sivil insiyatifine, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ve ülke ölçeğinde ise, Türofed’e düşmektedir.

Sayın Türofed yönetimi elbette önemli bir misyonu yerine getiriyor. Önemli işleri kotarıyor. Ama, her yıl belli dönemlerde tekrarlanan ve artık hiçbir kıymet-i harbiyesi kalmamış taş devri demeçlerinin yanına ‘Zonguldak’ta neler yapılabilir?’ sorusunun eklenmesi zamanı geldi, geçiyor.

Bu soru, acil ve önemli vurgusu ile Türofed Başkan’ı tarafından Türkiye turizm dünyasına sorulmalıdır derhal.

Ulusal gazetelerin sahil eklerinde, görmekten bıktığımız, 10 yıl öncenin fotoğrafları ile soslanmış ‘ turizm patladı’ nakaratlarının üzerinde, sürmanşette yer almalıdır.

Bu soru, acılı ve öksüz Zonguldak’ta bugüne kadar verdiğimiz binlerce kurbanın anısına, bu kurbanların sessiz ve mazlum çocuklarına, eşlerine saygı gereği hemen sorulmalıdır.

Hemen cevabı aranmalıdır.

Kimler tarafından?

Kültür ve Turizm Bakanlığı…

Turizm sitelerinde, akla gelen her konuda çalakalem yazmayı büyük bir iş sanarak beyinsel tatmin duygusu yaşayanlar…

Turizm yatırımcıları…

Turizm profesyonelleri…

Yerel insiyatif…

Ya da toptan, Zonguldak’taki ölümlere yürekten üzülen kim varsa, hepsi… Bu Kentteki ölümlerin arsız olduğunu gören ve önlenebileceğine inanan herkes…

Nükleer enerji, altın madenlerinin ekonomiye kazandırılması, Hasankeyf gibi konularda, çoğu zaman gerçeğin işine gelen bölümlerini pankartlaştırarak yeri göğü inletenlerin, bu arsız ölümler karşısında topluma bir borçları vardır.

Bütün Dünya altını benzer yöntemlerle üretirken, sanki Türkiye bu yöntemle üretim yaptığında kıyamete neden olacakmış gibi bir gürültü ile köylüleri doldurmak kolaydır.

Gidin, Zonguldak halkına, geleceğin turizmde olduğunu, geçen her günün kayıp olduğunu anlatın, onları tek gelir kaynağının kömür olduğu şartlanmasından kurtarın.

İşin kolayına kaçmayın ama…

Zordur.

Altın madenlerinin kenarındaki, kıyısındaki, dünyadan bihaber köylüleri gaza getirdiğiniz gibi olmaz bu iş.

Zaman ister…

Sizin alışageldiğiniz ve alamet-i farikanız olan o anlaşılmaz dil ile olmaz. Anlamazlar. Bir de ekmeklerini ellerinden almaya geldiğinizi düşünüp basarlar sopayı.

Halkın dili ile konuşmalısınız.

Turizmi anlatmalısınız.

O kentin kaderinin birkaç yıl içinde nasıl değişeceğini somut, ikna edici ve doğru verilerle paylaşmalısınız Zonguldak’ın acılı insanları ile.

Ama, bugüne kadar kullandığınız klişeler ile olmaz. Ders çalışmanız gerekir. Kafa patlatmanız gerekir.

Zonguldak’ın olanaklarını, potansiyelini, turizm zenginliklerini araştırmanız gerekir. Önce sizin ikna olmanız gerekir.

Bunlar olabilir mi?

Zonguldak beş yıl içinde bu makus talihini yenebilir mi?

İstanbul’dan Artvin’e kadar uzanan o cennet sahilin özgün, özel, popüler bir turizm merkezi olabilir mi?

Eğer…

Denizi bile olmayan Essen Kenti başardı ise… Almanya’nın bozkırı diye tanımlanabilecek kupkuru bir coğrafyasında Essen kömür ocaklarını kapatıp Avrupa Kültür Başkenti olabildiyse… Bir sanat ve kültür kentine dönüştü ise…

Deniz, yemyeşil doğa, kentin 52%’sini saran orman, içinden akarsular akan mağaralar, Kentteki termal kaynaklar, ve olduğu gibi bırakılıp bir kömür müzesine dönüştürülecek ocaklar Zonguldak’ı Essen’in kat be kat ötesine taşır.

Turizmi bilmeyen Polonya, 130 metre aşağıdaki tuz ocaklarını Tuz Müzesine dönüştürüp insanlara para ile gezdiriyorsa, yüzlerce metre yeraltına inen ve Kentin altını bir galeri ağına çeviren kömür ocakları neden müzeye dönüşmesin?

Ben, içtenliği tartışmalı ağlamaların bir adım ötesine geçiyorum. Bir sonraki toplu ve arsız ölüm engellenebilir, diyorum.

Bir sonraki önlenebilir ve arsız ölümlere kadar ellerini kavuşturup bekleyeceklere de, eğer o gün yine gösteriş için birkaç damla dökecekler ise, şimdiden “ hadi oradan” deme hakkımı saklı tutuyorum.

Kapatın şu ölüm ocaklarını.

Hemen…

Zonguldak’ta insanlar arsız ölümlerin arkasından ağlamasınlar artık. Sanat ve kültür Kenti’nin nimetleri ile tatlanmış bir yaşamı yudumlarken keyiften “ ohh! Öldüm” desinler.

Hoop!

Alooo!

Çevreciler…

Turizm profesyonelleri…

Hasankeyf’çiler, Bergama’cılar, anti siyanürcüler, anti nükleerciler…

Orada, başka bir yaşam biçiminin mümkün olabileceği konusu hiç anlatılmamış, ocakta ölmeyi kader belleyen insanlar, ekmeklerinin içine kan ve kömür tozunu katık ediyor.

Anlatabildim mi?

Kaynak: http://blog.milliyet.com.tr/zonguldak-manifestosu/Blog/?BlogNo=244850



Sitede kullandığımız fotoğraf Kahraman Bekçili´ye aittir.

Editör: Pusula Gazetesi