Bugün düzenli düzensiz 70’in üzerinde gazetenin yayın yaptığı Zonguldak’ı gazetecilikle resmi anlamda ilk tanıtırın isimdi Tahir Karauğuz. Zonguldak’a ‘karaelmas’ adının verilmesinden, dernekçilik adına pek çok faaliyetin içinde olan Tahir Bey’in hayat hikayesi ise oldukça ilginç. Geçtiğimiz yıllarda Karaelmas Gazeteciler Derneği’nin ‘mesleki vefa’ adına ismini sık sık gündeme getirdiği Tahir Karauğuz ismi, bu kez çok anlamlı bir yerde hatıralarıyla yaşayacak.

Çocukluk günlerini, o günlerin Zonguldak’ını ve babasının mücadele ruhunu; "Kuvay-ı Milliye Ruhuyla Bir Ömür" kitabında anlatan oğlu Doğu Bey geçtiğimiz yıllarda yapılan söyleşinin ardından babasına ait o dönemin gazetelerini ve bazı özel eşyalarını sergilenmek üzere o günkü adıyla Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’ne bağışlamıştı. Geçtiğimiz günlerde ismi değiştirilerek; “Bülent Ecevit Üniversitesi” olan üniversite bünyesinde artık Tahir Karauğuz adına bir salon ve hatıralarının sergilendiği bir köşe var.

Pazartesi günü saat 10:00’da yapılacak açılışa Ankara’da yaşayan Doğu Karaoğuz da katılacak.

ZONGULDAK’A OLAN VEFA

"Kuvay-ı Milliye Ruhuyla Bir Ömür" kitabında babası Tahir Bay’i anlatan Doğu bey çok önemli bilgileri paylaşıyor. Baba ile oğul arasındaki soyası farkı ise yazım hatalarından değil harf değişikliğinden kaynaklanıyor. “Benim soyadım Karaoğuz’, babamınki ‘Karauğuz’dur” hatırlatmasını yapan Doğu Bey, Bülent Ecevit Üniversitesi’nde oluşturulan hatıra köşesiyle, babasının Zonguldak’a olan vefasını paylaşıyor.

"Kuvay-ı Milliye Ruhuyla Bir Ömür" kitapta anlatılan Tahir Karauğuz’un yaşamından bazı kesitler şöyle

OĞLU DOĞU BEY’İN GÖZÜNDEN BABASI TAHİR BEY

Zonguldak kenti, yıllardır bir isimle birlikte anılır: “Karaelmas!” Karaelmas Üniversitesi, Karaelmas Ekspresi, Karaelmas Festivali, Karaelmas Gazeteciler Derneği ve daha bir çoğu gibi, bu şehrin her yerinde “Karaelmas” adına rastlarsınız. Malatya’nın kayısısı, Denizli’nin horozu, Antalya’nın portakalı gibi, “Karaelmas” da Zonguldak’ın bir simgesi, sembolü olmuştur.

KARAELMAS ADINI TAHİR BEY BULDU

Ancak, bu kentin topraklarındaki kömür cevheri ile yurt ekonomisine büyük katkı sağlayan bir simge olması, karaelmasa ayrı bir önem kazandırır. Karaelmasın “karası” taş kömürünü, “elmas”ı ise onun ne kadar değerli olduğunu gösterir. Dolayısıyla “Karaelmas” sözcüğü, Zonguldak’ın yurt çapındaki değerini simgeleyen, kolayca hatırlarda kalan tek sözcük olarak yıllardır bu şehrin tarihindeki yerini almıştır.

Acaba, “Karaelmas” sözcüğü ilk defa ne zaman kullanıldı, daha doğrusu bu sözcüğün isim babası kimdi sayın okurlar?.. Bu şehre, gazeteci olarak, yayıncı olarak 40 yılını veren ve çeşitli sosyal kurumlardaki bir çok hizmeti ile şehrin tarihinde iz bırakanlardan biri olan Tâhir Karauğuz’dur bu kişi.

ZONGULDAK’A GELİŞİ VE HAYALLERİ

Tâhir Karauğuz, 1920 yılında Zonguldak’a geldiği zaman, Fransız işgali altındaki bu şehirdeki ilk amacı, yıllardır içinde taşıdığı gazetecilik aşkıyla, şehrin ilk gazetesini ve dergisini çıkarmaktı. İlk iş olarak, 1922 yılının Aralık ayında “Zonguldak” isimli bir gazetenin ve “Karaelmas” adlı bir derginin imtiyazlarını aldı. Böylece, “Karaelmas” ismi kayıtlara geçmiş oluyordu.

Karauğuz, 23 Mart 1923 tarihinde, Zonguldak’ın ilk gazetesi “Zonguldak”ı yayınladı. Kısa bir süre sonra, matbaasına “Zonguldak Karaelmas Basımevi” adını verdi. Bir Öztürkçeci olarak, “matbaa” yerine “basımevi” sözcüğünü kullanıyordu. Bu arada şunu da belirtelim: Ülkede ilk defa “amele” sözcüğü yerine “işçi” sözcüğünü de kullanan kişiydi Karauğuz. Kendi yaptırdığı basımevini, bugünkü Tâhir Karauğuz Sokağı üzerinde (Gazi Paşa Caddesi üzerindeki Ziraat Bankası’nın tam arkasında), “Zonguldak Karaelmas Yazım-Basımevi” adıyla 15 Mayıs 1936 tarihinde hizmete soktu. 1938 yılında yayınladığı ilk dergi ise, “Karaelmas” adını taşıyordu.

Zonguldak kentinde bir çok “ilk”lere imza atan Tâhir Karauğuz’u, isterseniz bugün tarihin derinliklerinden çıkartıp, okurlarımıza tanıtmaya çalışalım:

ŞAİR RUHLU BİRİ OLARAK YAŞADI

Tâhir Karauğuz, 1898 yılında Safranbolu’da doğdu Şair ruhlu bir çocuktu. İlk şiirini, çok küçük yaşta kaybettiği annesi için yazdı. Kızkardeşi, onun daha ilkokul öğrencisi iken ağaçlara çıkıp, orada yüksek sesle şiirler okuduğunu söylerdi. Safranbolu’da rüştiyeyi bitirdikten sonra, yatılı olarak Kastamonu Mekteb-i Sultânisi’ne (Kastamonu Lisesi’ne) gönderildi. Şiir yazmaya devam ediyordu. Kastamonu’nun Köroğlu gazetesinde “Bayrağımız” adlı ilk şiiri yayınlandığında daha 15 yaşındaydı. Daha sonra, aynı gazetede ve Anadolu’nun çeşitli gazetelerinde şiirleri görülmeye başladı.. O sıralarda, Birinci Dünya Savaşı’nın kara günleri yaşanmaktaydı. Okulun son sınıfına geldiğinde, gönüllü olarak askere gitti. Bir Osmanlı subayı olarak 2.5 yıl askerlik yaptı. Karadeniz Bölgesi Sahil Muhafaza Taburu’ndaki iki yılı, at sırtında ve eşkiya tâkibinde geçti. Bu süre içinde, “Yıldırım Bey” adıyla anılıyordu; kıtası da “Yıldırım Bey Müfrezesi” olarak isim yapmıştı. 1919 yılında terhis oldu ve son sınıfı okumak üzere okuluna döndü. Bu sırada, memleketin büyük kısmı işgâl altındaydı. Okulda ateşli konuşmalar yapılıyor, Mondros Mukavelesi’ne karşı çıkılıyordu. Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışından 27 gün sonra, tüm kurumları ile padişaha ve hükümetine bağlı olan Kastamonu’da, Mustafa Kemal’i destekleyen ilk gazete olan “Açıksöz”ü, iki arkadaşı ile birlikte çıkardı. Halk tarafından çok tutulan gazetenin bâzı yazılarına sansür konuluyor, padişahı tutan “Zafer” gazetesinde “kısasa kısas filhayat” yazılarak ölüm tehditleri alıyorlardı. Ancak yılmadılar, okuldaki hocalarının da desteğiyle gazete uzun yıllar (1932 yılına kadar) yayınlandı.

ZONGULDAK MÜDAFA-İ HUKUK CEMİYETİNİ KURDU

Tâhir, diplomasını alınca, Ulus’a Nahiye Müdürü olarak atandı. Ancak, Açıksöz’ün Ulus ve Zonguldak muhabirliğini gönderdiği haberler, makaleler ve şiirleri ile uzun yıllar sürdürdü. Ulus’da kaldığı yedi ay içinde, oradaki 67 köyde ve merkezde, “Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti” şubelerini kurdurdu. 12 Mart 1920 tarihinde, Fransız işgâlindeki ve nerdeyse bütün ocakları yabancıların tekelinde olan Zonguldak’a geldi. Dayısının dört ocağının işletimini üstlendi. Karauğuz, bir taraftan ocaklarla uğraşırken, diğer taraftan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Zonguldak’da kurulmasında önderlik etti. Yazıhânesi, Misak-ı Millî için biraraya gelen gençlerin uğrak yeri olmuştu. Yörede, düşmana karşı kurulan direniş örgütünün başındaki Zonguldak Müftüsü İbrahim Hakkı Bey’in, cemiyet başkanlığına getirilmesini sağladı. Karauğuz’un bu çalışmaları Kuvay-ı Milliye tarafından tâkip ediliyordu. Bir süre sonra, Garp Cephesi Komutanlığı tarafından, Zonguldak’a “Askerî Polis Müdürü” olarak atandı. Üç yıl sürecek olan bu hizmetiyle askerlik görevi toplam olarak 5.5 yıla çıkmış oluyordu.

İLK TÜRKÇE DUA OLAYI

Ocak 1921’de Ereğli’deki “Alemdar olayı” bu tarihlere rastlar. Alemdar olayında iki Fransız askeri öldürülmüştü. Bu askerler Tunus’lu müstemleke askeriydiler ve Müslüman’dılar. Onlar için Ereğli’de bir cenaze töreni düzenlendi. Genç Polis Müdürü Tâhir Bey de oradaydı ve Müftü İbrahim Hakkı (Akça) Bey’e, hazırladığı ilk Türkçe duayı verdi. İbrahim Hakkı Bey, bu duayı Müslüman askerlerin mezarı başında okudu. Bu dua, belki de dünyada okunan ilk Öztürkçe duaydı.

ZONGULDAK GAZETESİ VE BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR

13 Eylül 1921 tarihinde Sakarya Savaşı kazanılmış ve düşman Sakarya Nehri’nin batısına çekilmişti. Ancak, geçtikleri köyleri yakıp, yıkmış; katliamlar yapılmıştı. Bu durumun tesbiti amacıyla kurulan “Düşman Mezâlimini Tetkike Memur Edebî Heyet”te, Hâlide Edip Adıvar, Yâkup Kadri Karaosmanoğlu, Yüzbaşı Yusuf Akçura ve teğmen Tâhir Bey görev aldılar. Zonguldak’dan Garp Cephesi’ne atanan Tâhir, bu görevi sırasında bir çok acılara şahit oldu. Düşman gerçekten büyük bir mezâlim yapmıştı. Duygularını şiirlerine döktü. Görevini tamamladıktan sonra, Zonguldak’a, “İstihbârat Subayı ve Matbuattan Sorumlu İstihbârat Müdürü” olarak atandı. İlk şiir kitaplarını bu sırada bastırdı. “Orduya Armağan” ve “Orta Anadolu’da Yunan Faciaları” adlarını verdiği bu kitaplar, o zamanki Türk basınında büyük övgüler aldı. Aklında, lise yıllarından beri sâdece gazetecilik ve yayıncılık vardı. Bu idealini gerçekleştirerek, Cumhuriyet’in ilânından altı ay kadar önce, Zonguldak’ın ilk gazetesi “Zonguldak”ı yayınladı. Gazete, kömür havzasının geliştirilerek yabancı unsurlardan tamizlenmesi ve Ankara Hükümeti’nce havzanın yararına olabilecek yasaların çıkartılması yönünde uzun yıllar çaba sarfetti. Hatta, havza haberleri için, 1940 yılında “Kömür” gazetesini devreye soktu. Zonguldak gazetesinde, Karauğuz’un yanında, yazıları ve şiirleri ile ona destek olan iki kişi vardı: Behçet Kemal Çağlar ve Ahmet Naim Çıladır. Gazete, haberlerin yanısıra, edebiyat ve sanat zevkini de Zonguldak’lılara aşılamaya çalışıyordu.

Tâhir Karauğuz, 1928 yılında, Zonguldak’ın eski madencilerinden Ahmet Ali zâde Mustafa (Barlı) Efendi’nin kızı Hâcer Hanım’la evlendi. Çağlayan (1929-1992) ve Doğu (1941) adlarını verdikleri iki oğlu oldu.

OPLUNUN ADINA DERGİ ÇIKARDI

Bir dergi çıkarmak fikri aklından hiç çıkmamıştı. 1938 yılında, Zonguldak’ın ilk dergisi “Karaelmas”ı yayınladı. Bir taraftan, Zonguldak CHP İl ve Halkevi Başkanlığı’nı yürütüyordu. “Uzun Mehmet Kömür Bayramı” ve “Zonguldak’ın Kurtuluş Günü” kutlamaları ilk olarak onun çabalarıyla gerçekleşmiştir. “Karaelmas” dergisinin yayınını, ikinci sayısından sonra Halkevi’ne bıraktı. Aklında tam bir edebiyat ve sanat dergisi çıkarmak vardı. Bu amaçla, 1942 yılında “Doğu” dergisini yayınladı. Bu dergide, ülkenin tanınmış yazar ve şairlerinin sâdece Doğu için yazdıkları yazı ve şiirler yayınlanıyor, ayrıca gençlere de yer veriliyordu. Karauğuz murâdına ermiş, Doğu ülke çapında bir dergi olmuştu. Yayını 1951 yılına kadar dokuz yıl sürdü. Bir sanayi şehri olan Zonguldak, 1930’lu, 40’lı ve 50’li yıllarda çok canlı bir sosyal ve kültürel bir ortama sâhipti. Bu “aydınlanma devrinin” Zonguldak’da meşalesini yakan ilk kişiydi Karauğuz.

Kurtuluş Savaşı sırasında yazdığı şiirleri, ilerki yıllarda aşk ve sevgi üzerine yazılan şiirlere dönüştü. Çok iyi anımsarım, yaz akşamlarında, güneş batmak üzereyken, kayınpederinin denize karşı olan geniş balkonunda, denizden gelen hafif esintilerin altında, kendi hazırladığı mezesi ile bir veya iki duble rakısın içer, duygulanır ve şiirlerini yazardı. Bu şiirler, Doğu dergilerinde yer aldı. Daha fazla içmezdi ve hiç bir zaman sarhoş olduğunu görmedik.

İYİ BİR AİLE BABASIYDI

Babam Tâhir Karauğuz, bütün bu işlerinin yanısıra, iyi bir aile babasıydı. Ankara’ya, CHP ve Türk Dil Kurumu kurultaylarına gidip geldiğinde bana getirdiği oyuncakların ve çocuk dergilerinin yanında, o yıllarda Zonguldak’da hiç görülmeyen muz ve portakal gibi meyvaları da getirirdi. Babamdan aklımda kalanlar o hediyelerle başlar. Sonraları, matbaaya, yazıhânesine gider, daktilosunun başına otururdum. Gelip gidenlerle, Ahmet Naim’le ve diğer yazı ailesinden kişilerle konuşmalarını merakla izlerdim. Benim, kendisi gibi, şiir sevmemi, hatta yazmamı isterdi. Hayranı olduğu Ziya Gökalp’in şiirlerini, örneğin “Çocuktum ufacıktım / top oynadım acıktım” mısraları ile başlayan şiirini, bana kıtası 25 kuruşa ezberletmişti. Tabii ben de bunu seve seve yapmıştım. 1950’li yıllarda, yeni bir merakı vardı. Çevredeki falcılara gidiyor, kendisinin ve ülkenin geleceği hakkında merak ettiklerini falcılardan öğrenmeye çalışıyordu. Bir gün, Çaycuma’daki bir falcıya gitmişti. Dönüşünde, “Baba” dedim, “Falcı senin ne zaman öleceğini de biliyor mu?” “Söyledi” dedi, “84 yaşımda”. İçim rahat etmişti. Daha uzun yıllar vardı... Ama o yıllar öyle bir geçti ki. 1982 yılında yaşamdan ayrıldığında tam 84 yaşındaydı.

DERNEK VE VAKIFLARA ÖNCÜLÜK ETTİ

Karauğuz, Zonguldak’da geçirdiği 40 yıl içinde, yayınlarının yanısıra, bir çok sosyal etkinlikte adını duyurdu. Şehirdeki tüm kurumların ve derneklerin nerdeyse hepsinde başkan veya üye olarak görev alıyordu. Örneğin, “Zonguldak Öğrenime Yardım Derneği” ile, Mehmet Çelikel Lisesi’nin yanında yer alan ve “Yatıevi” adını verdiği öğrenci yurdunun kurulmasını sağladı. Bu yurtta, mâli durumları uygun olmayan bir çok öğrenci kalabildiği gibi, başarılı olanların yüksek öğrenimleri de sağlanabiliyordu. Ayrıca, onun önerisiyle kurulan “Ulu Câmi Yaptırma Derneği” ile bu câminin yapılmasında büyük çabaları olmuştu. Memleketi Safranbolu’nun ilk gazetesi olan “Safranbolu-Karabük”ü 1951 yılında, “Işıkveren” gazetesini 1956 yılında yayınladı. Zonguldak gazetesinin ömrü, 1953 yılına kadar 30 yıl sürdü. Ancak gazetecilik aşkı sönmemişti; 1954-1959 arasında Zonguldak’da “Günün Sesi” gazetesini yayınladı. Karuğuz’un yaşamı boyunca tüm yayınları, 7 gazete, 5 dergi, 39 kitap ve kitapçıktır. Bunları “Karaelmas Yayınevi” adıyla yayınlamıştı.

PARA PULA BAKMADI SONUNDA TAHİR BEY DE GÖÇ ETTİ

Babam Karauğuz, paraya-pula bakmaz, elindekileri idealleri uğruna harcamaktan hiç çekinmezdi. Zonguldak’da çok dostu vardı; vefalıydı, arkadaşları için ve gençlerin yetişmesi için elinden gelen fedakârlığı yapardı. Zonguldak’dan yetişen bir çok gencin yüksek öğrenim görmesinde onun büyük katkıları vardır. Mehmet Çelikel, onun için, “El için kendini eskiten Tâhir” derdi. Gerçekten öyle oldu; 1950’lerin sonlarında mâli zorluklar yaşadı ve basımevini kardeşine devretti. Böylece, tüm aile İstanbul’a yerleştik.

Tâhir Karauğuz’un ömrünün son 20 yılı İstanbul’da geçti. Fakat boş duracak adam değildi. Çok iyi Osmanlıca bilgisiyle, Topkapı Saray’ındaki Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde 7 yıl sürecek bir uzmanlık işine girdi. Yakın dostu Behçet Kemal Çağlar’la İstanbul’da buluştular ve bir dernek kurdular: “Türk Büyüklerini Anma, Türk Güzelliklerini Tanıtma Derneği”. Bu dernek kapsamında, İstanbul’daki son 20 yılında 400’e yakın anma günü düzenledi. Çok büyük bir milliyetçi ve Türkçü idi. Öyle ki, hasta yatağındaki son günlerinde bile “Alpaslan’ı Anma Günü”nü plânlıyordu.

Tâhir Karauğuz, 4 Haziran 1982 günü yaşama vedâ etti. Kabri, Âşiyan Kabristan’ının Boğaz’a bakan bir yamacında, yeşillikler arasındadır. Ölümünden sonra, onu arayanlar, hakkında yazı yazanlar çok oldu. Zonguldak ise, bir zamanlar basımevinin bulunduğu sokağa ismini vererek, 22 Haziran 1999 tarihinde, 2. Karaelmas Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali’nde adına “Saygı Günü” düzenleyerek ve 2009 yılında, Demir Park AVM’de “Zonguldak Tarihinde İz Bırakanlar” projesinde ona da yer vererek gösterdi. Tâhir Karauğuz’un oğlu olarak, bütün bunlardan büyük onur duyduğumu ayrıca belirtmek isterim.

Editör: Pusula Gazetesi